Sonya,
Zamanın bizi kovduğu şehirlere uğramadan birbirimizi sevmemiz zor!.. Ne diyordu Neruda? “Seni sevmiyorum dememden anlayacaksın seni sevdiğimi…”
Gemilerin keyifle yüzdüğü o sıcak şehirlerin limanlarına inmeden, seni seveceğimi düşünmezdim. Rüyalarımın, şu yaşadığımız gerçekten(!) daha rüya olduğu şehirlere senle uyanmadan, seveceğimi düşünmezdim. Ne kadar sürprizlere açık bir hayat, değil mi? Ne kadar tuhaf bir hayat!..
Yüzünü unutmaya meyletmiş zamanlardan, senin şehirlerinin göğsüne uyuması ve orada bir aşka uyanması… Ne kadar tuhaf!… Bu sözleri şerh düştüğüm sokaklar, farkında olmadan beklettiğim dört duvar arası yalnızlıkları ve senden sonra geri dönüşü bir keder deltasından farksız denize kollarını uzatan yollar… Her şey öyle başlamıştı işte, biraz çimen, biraz taş, biraz…
Seni sevmemi kolaylayacak şehirlere uğramadan, sevmek zorunda bırakılmam… Belki de bütün mesele bu idi.
Pavese’nin kendini heba ettiği o şehirlere dönmesem de, biliyorum ki sen gideceksin oralara… Doğrusu Pavese’yi bu denli üzerime karacağını düşünemezdim.
En son şöyle yazmıştın bana: “Bütün hayatını gece gündüz senin eline bırakmayı göze alamayan kadına nasıl güvenebilirsin?”
Güldürme beni Sonya! Bu imkânsız bir şey değil de ne ki?
Halil İbrahim Polat