Kusursuz Aşk Yoktur

Kadim zamanlardan Sanayi İnkılabına kadar filozoflar, hiç işleri yokmuş gibi aşkı tanımlamaya gayret etmişler. Platon aşk için ciddi bir akıl hastalığı tanımını yaparken, Sokrates ise aşkı güzele, bilgiye ulaşmada bir araç olarak görür. Aşk üzerine sarf edilen sözlerin kakafonisi arasında kulağa en makul gelen tıngırtının Fransız filozof Francis Wolff’a ait olduğunu düşünüyorum: “Aşk, üç merkezkaç eğiliminden en az ikisinin, dostça, arzulu ve tutkulu olanın deği­şen oranlarda istikrarsız kaynaşmasıdır.”

1950’de dünya semalarına inen Wolff’un aşkı otopsi masasına yatırdığı Kusursuz Aşk Yoktur 2016’da yayınlandı, 2022’de ise Kağan Kahveci’nin tercümesiyle Türk okurlarıyla buluştu. Fransa’daki Ecole Normale Superieure Üniversitesinde felsefe eğitimini tamamladıktan sonra Brezilya’da Sao Paulo Üniversitesinde analitik felsefe alanında dersler veren Wolff, Ecole Normale Superieure’den emekli olana kadar ömrünü aşk-akıl diyalektiğine doğramış kıymetli bir akademisyen, tumturaklı bir yaşam gurusudur.

Bir röportajında Wolff, kitabın yakın arkadaşıyla bir iddialaşmadan sonra çıktığını muzip bir edayla şöyle anlatır: “Arkadaşım Ruwen Ogien “aşk tanımlanamazdır” diyordu. Gerçek sorunun aşk değil, cinsellik olduğunu düşünüyordu. Aşkı tanımlamam için bana meydan okudu.”[1]

Şahsen ben, post-modern düşünce evreninde aşkın tanımını bu denli anakronik bir temelde aramasının motivasyonunu Nietzche’nin Salome’ye yazdığı gül kokulu mektuplarda arıyorum. Neden olmasın? Aşk delilik değilse nedir? Keza hem aşkı hem de felsefeyi savunan aşkın bir anlatım, pek çok filozof gibi Wolff için de bir dikotomi olmalı… Buna mukabil Wolff, felsefenin analiz silahlarını kullanarak aşkı; arzu, tutku ve dostluk üçlemesinde tanımlar ve üç kavramın heterojen bir karışımından ibaret bir duygu olduğunu söyler. “Aşk, üç merkezkaç eğiliminden en az ikisinin, dostça, arzulu ve tutkulu olanın deği­şen oranlarda istikrarsız kaynaşmasıdır.”

Kusursuz Aşk Yoktur üç başlık/soru altında tasnif edilmiş. İlki, “Tanımlanamaz mı?” Bu soru etrafında bir dizi kavramsallaştırmalar yaparak “Aşk nedir?” sorusuna cevap vermeyi amaçlar. Böylelikle en doğru yöntemin belirlenmesini ve şartların analizini yapar. Akabinde aşk acısıyla yüzleşmeye maçası sıkmadığı için aşkın türlerini tespit etmeye çalışır. Wolff, kitabın bu bölümünde duyguların tarihsel olduğuna dikkat çekerek edebiyatta yaşanan tematik değişimlerle tezini destekler. Bir iktibasla destekleyecek olursak: “12.yy’daki halk ozanlarının erotizminden 20.yy’daki aşk evliliklerine, 17.yy’daki tutkulu aşktan 19.yy’daki romantik aşka hep değişmektedir.” Meşhur filozof bu bölümde efradını cami ağyarını mani şekilde iddialı da bir tanımlamaya girişir.

Kitabın ikinci başlığı “Bileşenler” Bu bölümde aşkın üç karakteristik eğilimini -arzulu, tutkulu ve dostça- ele alır. “Aşk hangi bileşenlerin karışımıdır? Bunlar nelerdir? Hangi oranlardadır? Aşk, dostlukla ve tutkuyla ne türden bir ilişki içerisindedir?” gibi soruların cevaplarını vermeye çalışır.   “Dostça olana yaklaşıldığında, genellikle karşılıklı, (zorla ayrılmalarından önceki Paul ve Virginie tarzında) huzurlu aşklar söz konusudur. Tutkulu olana yaklaşıldığında, Romeo ve Juliette tarzında, genellikle delilikle veya gençlik isyanıyla eşleşen coşkun, yürek parçalayan aşklar söz konusudur.”

Saniyen, verdiği soruları cevaplar. Her tanımın bir sınırlama olduğu var sayımı altında… “Sonuç olarak aşk, birbirlerinden yalın haldelerken üç bileşenin her birinden (dostluk, arzu, tutku) farklıdır…. Yine de bu üç bileşenin kaynaşmasının neticesidir.” Sorgulamanın neticesinde aşkı tanımlamak için bir üçgen haritası çizer. Bu harita vasıtasıyla aşkın veçhelerinin sonsuz zenginliğini açıklar.

Romanın afili filintası Murat Menteş’in meşhur Şeyhim Beni Işınla şiirini, tıpkı Wolff karikatüründe olduğu gibi, popülist kültür, edebiyat, felsefe bağlamında okumak mümkündür:

‘’şeyhim nedir bütün bu illüzyonlar seraplar?
aşk üçgeni, meşk dairesi, kudret karesi,
zeval kulvarındaki zırhlı araçlar?
şimdi yani tam şu an kaderde ne var?’’

Tematik metnin üçüncü ve son omuriliğini oluşturan “Heterojenlik” bölümünde yazar, yukarıdaki üçgen haritasındaki bileşenlerin kaynaşmasından doğan sonuçları ele alır ve bileşenler arasındaki farkları açıklamaya çalışır. Dostluğun bir ilişki olarak karşılıklı, arzunun bir yatkınlık ve tutkunun tek yönlü bir hâl olduğunu belirterek aşkın istikrarsızlığını ve kırılganlığını ortaya koyar.

Francis Wolff kitabında aşkı bu üçlemenin karışımı olarak tarif eder. Kitap romanlardan, piyeslerden, şiirlerden örnekler vererek aşka hem içten bir bakış sunarken felsefenin analiz silahlarını kullanarak (İşbu silahın aynı zamanda bir düello mekanizması olduğu da sarfınazar edilmesin lütfen!) hem de dışarıdan bir bakışla yaklaşır.

Son sayfaya geldiğimde aşkın ne kadar yoğun duygu birikimi olduğunu anlamıştım. İnşallah yanlış anlamışımdır. Keza üçgenin iç açılarının toplamının 180 derece olduğuna dair derin şüphelerim var. Hele İbnü’l Farız haklıysa aşk şarabını içmeye meyleden felsefe severler olarak hapı yutmuş durumdayız: “Biz sarhoş iken üzüm yaratılmamıştı!”

Hasan Bazı


[1] https://corpusdergi.com/2025/ask-hikayeler-yaratmaktir/

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Bahadır Dadak , 19/11/2025

    Hafif sesli Türk müziği icracılarımızdan Nilüfer hanımefendinin dediği gibi:

    ”Hasan Bazı Hasan Bazı
    Ara sıra bazı bazı
    Gelsen bile gönlüm razı
    Yeter ki görsün gözlerim
    Aşkın olmaz çoğu azı”

    Azizim, bu güzel yazı için teşekkürler :)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir