
Edebiyat tarihine aşina olanların bildiği bazı mahfiller vardır ki bir dönem Türk edebiyatının gelecek vaat eden birçok ismin yolu ya o mahfillere uğramış ya da bizzat oradan geçmiştir. Bir nevi mektebe dönen bu mahfillerden ilk aklıma gelenler Şair Nigâr Hanım’ın Evi, Abdülhak Hamid Tarhan’ın Odası, Küllük Kahvesi, Marmara Kıraathanesi, Baylan Pastanesi, İkbal Kahvesi, Meserret Kahvesi, Nisuaz Pastanesi… İstanbul’da Beyoğlu, Sirkeci, Nuri Osmaniye’de ve farklı birkaç noktada bulunan bu mekânlar var oldukları dönem adeta edebiyatın kalbinin attığı yerler olmuştu.
Bu mahfiller usta edebiyatçıların, yazar ve düşünürlerin, büyük şairlerin uğrak mekânları olurken genç kadroların da ustalarla buluştuğu onlardan istifade ederek feyiz aldıkları/almaya gayret ettikleri yerler olarak edebiyat tarihinin hafızasına kazındı. Nisuaz’da Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Asaf Hâlet Çelebi ve Abidin Dino gibi isimler bulunurdu. Buna mukabil 1923’te Loryan adıyla açılan ve daha sonra Baylan adını alan pastane, Attila İlhan’ın sıkça ziyaret ettiği bir mekândı. Sonrasında Behçet Necatigil, Cemal Süreya, Edip Cansever ve Sait Faik gibi birçok edebiyatçının da uğrak yeri oldu. Sirkeci’de bulunan Meserret ise, Salah Birsel’in “Meserret Kahvesi, tüm İstanbul’un kahvesidir” dediği, edebiyatçıların ve gazetecilerin buluşma noktasıydı. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Edip Cansever ve Necip Fazıl gibi isimler de burada vakit geçirirdi. Babıâli’ye yakınlığıyla bilinen İkbal kahvehanesi; Fuat Köprülü, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç ve Falih Rıfkı gibi edebiyatçıların uğrak yeriydi. Önemli bir ayrıntı olarak Dergâh Dergisi’nin çıkarılmasına da bu kahvede karar verildiğini belirtmeliyiz.
Bu listede adı mutlaka olması gereken yerlerden birisi de kuşkusuz Marmara Kıraathanesi’dir. 1954 yılında açıldıktan kısa bir süre sonra adeta bir okula dönen bu kıraathane, İstanbul’da edebiyatın ve düşünce dünyasının şekillendiği yerlerden bir tanesi olmuştu. Marmara Kıraathanesi’nin müdavimleri arasında Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti, Hilmi Oflaz, Galip Erdem, Fethi Gemuhluoğlu, Ziya Nur Aksun, Nuri Karahöyüklü, Erol Güngör, Mehmet Genç, Mükrimin Halil Yinanç, Muzaffer Ozak, Mehmed Niyazi Özdemir, Mehmet Şevket Eygi ve Ali İhsan Yurt gibi önemli isimler bulunuyordu. Bu kıraathaneye gelenler, farklı siyasi ve düşünsel görüşlere sahip olsalar da, burada fikir alışverişinde bulunur, tartışmalar yapar ve dostluklar kurarlardı.
Bugün için bu tarz mahfillerin olmadığı da aşikâr. Ancak zaman, kendi gerçeğini ortaya çıkarırken acımasızca yıktığı gerçeklerin yerine yenisinin gelmesine de mâni olmuyor ya da olamıyor. İçinde yaşadığımız modern zamanın bir gerçeği olarak edebiyat üzerine düşünen, kafa yoran kadroların buluşma noktası da eskisi gibi fiziksel mekânlar olmaktan daha çok artık dijital ortamlar ya da platformlar oldu.
İşte bu tarz mahfillerden biri olarak örnek gösterebileceğimiz Edebifikir, bir dijital edebiyat ve düşünce platformu olarak çok farklı bir noktada duruyor. 14 yıllık bir geçmişi olan bu platform, bu zaman içerisinde bir mahfil, bir ekol hatta bir okul görevi görmüş ve geçmişte Şair Nigâr Hanım’ın Evi ya da Abdülhak Hamid Tarhan’ın Odası gibi üstlendiği edebiyata, sanata, şiire dair vazifesini eksiksiz yerine getirdi. Bu tespitimizin en somut göstergesi ise Edebifikir platformunun dijital çağda ve akıl almaz kalabalıkta kaybolup gitmesine izin vermek istemediği metinlerden oluşturduğu Kadife Dokunuşun Sertliği – Edebifikir Seçkisi 2010-2024 isimli seçkisidir. Yakın zamanda Ahenk Kitap’tan çıkan ve okurlarıyla buluşan bu hacimli seçki aslında dijital işgale karşı ama yine o dijital dünyada mücadele etmenin bir örneğini sunuyor.
Farklı Bir Hikâye Yazmanın Mümkünlüğü Üzerine
Kadife Dokunuşun Sertliği – Edebifikir Seçkisi 2010-2024 isimli kitap; dijital mecralarda üretilen ve hemen tüketilen sonra da büyük bir hızla kaybolan edebiyat ürünlerinin aslında kaybolmayabileceğini, onları bir şekilde koruyabileceğimizi, bu mecralardaki malzemeleri saklamanın başka bir yolu da olduğunu bize göstermesi açısından kıymetli bir çalışma. Bu seçkiyi, dijital işgale ve bu mecralarda üretilen kalibresi ve kalitesi düşürülmüş edebiyata karşı bir direnç olarak da görebiliriz. Kadife Dokunuşun Sertliği, bir noktada hem platformun hem de orada 14 yıldır yazı yazan yazar ve şairlerin edebî hafızası hatta Edebifikir’in ve yazar kadrosunun bir nevi parmak izi olarak da değerlendirilebilir. Sanal dünyanın hızlı tüketen, değersizleştiren etkisine karşı çıkan; geçicilik baskısını kırmaya çalışan Edebifikir, yıllardır oluşturduğu birikimi ve enerjisini bu vesileyle yeni kuşağa da bırakmış, aktarmış, hatta emanet etmiş oluyor.
Detaylıca ele aldığımız Edebifikir, yalnızca sanal bir “metin dolaşım ağı” olarak görülmemelidir. Kendi gerçeğini kendisi kuran ve merkezinde gerçek bir dost meclisiyle edebî bir mahfil inşa eden bu platform, kadim değerlerin izinden giderek, modern zamanlarda ama klasik bir okul disipliniyle varlığını sürdürüyor. En azından benim için Edebifikir’in anlamı tam da budur. Yazının başında andığım o meşhur edebiyat mahfillerini, çay ocaklarındaki sıcak sohbetleri ve birlikte yazmanın coşkusunu dijital ortamda yeniden yaşatmaya çalışan bir ruhu var Edebifikir’in. Sadece bu özelliğine odaklansak bile, platformun 2023’te Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “Yılın Yayın Portalı” seçilmesinin nedenini açıklamak daha kolay olur kanaatimce. Dijital çağda, nitelikli metinlerin gürültü içinde kaybolduğu bir dönemde, Edebifikir’in yazılı emeği ve okurla kurduğu hakiki ilişkiyi daha kalıcı bir biçime taşımak istemesi de benim için ayrıca anlamlı.
Bir Hafıza İnşâ Etmek
Edebifikir’in en önemli özelliklerinden biri de kuşkusuz, yazarlar arasında kurulan dostluk ve karşılıklı etkileşim kültürüdür. Burada yazıları yayımlanan yazarlar, sadece sanal dünyada isimleri yan yana görünen klavye arkadaşları değiller. Aynı zamanda bir araya gelip bildiri okuyan, dağıtan, yazı ve şiir manifestosu için buluşan, edebiyat üzerine fikirlerini paylaşan bir topluluğun parçası. Böyle bir topluluğun bir seçkide bir araya gelmesi de son derece doğal karşılanmalıdır. Seçkinin editörünün de dediği gibi, “Birbirimizin hem hocası hem de talebesi olduğumuz bir mektep” fikri burada kelimenin tam anlamıyla hayat buluyor.
Bu platformun kurulduğu ilk günden bugüne getirdiği birikimi de görmemiz gerekiyor. Yıllar içinde “kırkambar”a dönüşen bu birikimin her metninin ardında hem bireysel emek hem de ortak bir paylaşım var. Bu samimi ve eleştirel atmosferde pek çok genç kalem ilk adımlarını attı, yazılarını olgunlaştırdı, sesini buldu. Seçkinin sayfalarında adlarını göreceğiniz genç yazarların yolculuğuna burada tanıklık etmek, platformun gerçek bir “yazarlık okulu” işlevi gördüğünün bir başka kanıtı. Burası yalnızca usta kalemlerin değil, cesaretle ilk yazılarını paylaşan yeni yazarların da kendi yolunu bulmasına alan açan, herkese söz hakkı tanıyan ve herkesi değerli bulan bir yer.
Dijital Platform ve Edebiyat
Edebifikir üzerine konuşurken, aslında bir noktada dijital platformlar üzerine de konuşmuş oluyoruz. Günümüzde dijital platformların edebiyatı nasıl dönüştürdüğü zaman zaman tartışıldı. Kuvvetle muhtemeldir ki yakın zamanda da bu tartışmalar artarak devam edecek. Kendi adıma, internetin her geçen gün artan hızıyla birlikte bu mecralarda üretilen metinlerin giderek yüzeyselleşmesinin edebî üretimi değersizleştirdiğini, onları geçici ve sıradan kıldığını düşünüyorum. Fakat buna rağmen, daha önce hiçbir mecrada kendine yer bulamamış bir yazarın binlerce okura ulaşmasını mümkün kılan yeni bir imkân, yeni bir alan da ortaya çıktı. Edebifikir örneği ise, bu çelişkili durumun tam ortasında bana ve benim gibi düşünenlere umut veren bir cevap konumunda bulunuyor.
Platformu takip edenlerin de görebileceği gibi, Edebifikir dijital çağın imkânlarını eleştirel bir bilinçle kullanarak hem yazara hem okura özgür bir alan ve canlılık sağlıyor. Sadece içerik üretmekle kalmıyor; aynı zamanda bir editoryal destek ağı, tartışma ve eleştiri zemini de oluşturuyor. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, genç yazarların yazı hayatına burada ilk adımlarını atması, yazılarını ustaca bir süzgeçten geçirerek olgunlaştırması platformun gerçek değerini ortaya koyuyor. Ben Edebifikir’i dijital edebiyatın mümkün kıldığı en iyi örneklerden biri olarak görüyorum çünkü burası hızla tüketilen bir içerik çöplüğü değil, aksine kalıcılığın, sahiciliğin ve eleştirel paylaşımın mümkün olduğunu gösteren canlı bir edebiyat mahfili, modern dönemde ise klasik bir okul. Kadife Dokunuşun Sertliği – Edebifikir Seçkisi 2010-2024 seçkisi de benim bu tezimi doğruluyor.
Kadife Dokunuşun Sertliği
Sonuç olarak, yazının başından beri üzerinde durduğum seçkiye tekrar dönecek olursak; bu eser hem içerik hem de basım kalitesiyle okuyucusunu şaşırtacaktır. Sonrasında seçkiyi elinize alıp incelediğinizde ilk olarak içindekiler kısmındaki çeşitlilik ve zenginlik dikkatinizi çekecek. Şiirden hikâyeye, denemeden fikre, tahlilden günlük ve mektuba, sinema ve sanat yazılarından portreye kadar on yedi başlıkta, birbirinden farklı tür ve yaklaşımlar bir araya getirilmiş. Edebifikir’in çok sesli, çok yönlü yapısı da bu vesileyle sayfalara başarıyla yansımış.
Gelelim seçkiye en fazla katkı sunan yazarlara. Bu aşamada karşınıza çıkacak isimler –Sulhi Ceylan, Davut Bayraklı, Mehmet Raşit Küçükkürtül ve Bilal Can– seçkinin omurgasını oluştururken, platformun devamlılığını ve ortak hafızasını da üstleniyorlar. “Edebifikir İnsan Kalma Beyannamesi”yle başlayan haykırış, Fatmanur Petek’in “Bir Güzelden Ötürü” şiiriyle, Mehmet Erikli’nin “Bugün Sizlere Suzan’dan Bahsedeceğim” hikâyesiyle, Bilal Can’ın “Kendi Katilini Seç”, Emre Baştuğ “On Dakikalık Bir İş” başlıklı denemesiyle, Sulhi Ceylan’ın “Ben’in Oluşumunda Öteki’nin Yeri” fikri yazısıyla, Feyza Yapıcı’nın “Cansever’in Osmanlı Şehri ve Puşkin’in Petersburg’u”, İbrahim Orhun Kaplan’ın “Avrupamerkezcilik Nedir?” tahliliyle Davut Bayraklı’nın kaleme aldığı “Lenin’i Gördüm, Elleri Kan İçindeydi!” gibi çarpıcı yazılarıyla seçki farklı bir zenginliğe ulaşıyor.
Seçkiyi bir editör gözüyle değerlendirdiğimizde, bazı önemli noktalara değinmek gerekir. Editoryal çalışma sırasında seçki kronolojik olarak değil, türlere göre düzenlenmiş. Editörün bilinçli tercihiyle oluşturulan bu kurgu sayesinde, okur bir türden diğerine keskin geçişler yaşamıyor; metinler arasındaki yumuşak geçişler, seçkinin bütününün daha rahat okunmasını ve okuru yormamasını sağlıyor. Sonuç olarak, Kadife Dokunuşun Sertliği; Türk edebiyatında dijital çağın sunduğu imkânları en insani ve kalıcı biçimde değerlendiren örnek bir seçki olarak yerini alıyor.
Teşekkür ve Vefa
Son olarak, Edebifikir’le çıktığımız bu yolculuğun bir topluluğa dönüşmesinde ve bu güzide seçkiyle kalıcı bir esere ulaşılmasında emeği geçen isimleri anmak gerekiyor. Edebifikir’in ilk günden beri editörlüğünü üstlenen Sulhi Ceylan’a, bu yolun her adımında gösterdiği özen ve rehberlik için teşekkür borçluyuz. Seçkinin editörlüğünü başarıyla yürüten Feyyaz Kandemir’e, esere kattığı titiz editoryal bakış ve bütünlük için ayrıca teşekkür ediyoruz. Son olarak, bu birikimi kitaplaştırıp okura ulaştıran Ahenk Kitap’a da gönülden minnettarız.
Davut Bayraklı


1 Yorum