Millî Mücadele Savaşı’nın daha ilk günlerinde Mustafa Kemal’den yardımlarını hiç esirgemeyen, Mustafa Kemal İstanbul Hükümeti’nin baskıları karşısında 3. Ordu Müfettişliği görevinden istifa ederek bir sivil vatandaş olduğunda bütün ordusuyla “Paşam emrinizdeyiz” ifadesini kullanan bir Paşa: Kâzım Karabekir. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra adeta yaptıkları göz ardı edilerek, fikirleri sorulmamış ve cumhuriyeti kuran kadronun dışına itilmiştir. Ancak Paşa’nın daha sonra kurucuları arasında bulunduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasında bunların yanında şüphesiz en önemli sebep belki de Kur’an’ın Türkçeleştirilmesi, din ve din adamlarına karşı cumhuriyet kadrosunun (Mustafa Kemal, İsmet İnönü ve Fethi Okyar) pervasızca sözleri ve davranışları olmuştur. Kâzım Karabekir, bu zevatın din konusundaki fikirlerini hatıratında şöyle anlatıyor:
14 Ağustos akşamı Türk Ocağı’nda verilen çay ziyafetinde ilk tehlikeli hamle göründü. Bakanlardan kimse yoktu. Hayli geç gelen Mustafa Kemal Paşa, bilim heyetinin şimdiye kadarki mesaisiyle ilgili görünmeyerek “Kur’an’ı Türkçeye aynen tercüme ettirmek” arzusunu ortaya attı. Şer’iye Vekili Konya Milletvekili Hoca Vehbi Efendi ve bunun gibi sözüne inandığım bazı zatlar şu bilgiyi vermişlerdi:
“Gazi Kur’an-ı Kerim’i bazı İslamiyet aleyhtarı züppelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur’an’ın Arapça okunmasını, namazda bile yasaklayarak bu çeviriyi okutacak! Ve o züppelerle işi alaya alarak güya Kur’an’ı da İslamiyet’i de kaldıracaktır. Çevresindekiler kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor.”
Aynı akşam bu fikre ayak uyduran bazı kişileri görünce bu tehlikeli gidişatı önlemek için Mustafa Kemal Paşa’ya şöyle cevap verdim:
“Devlet Başkanı sıfatıyla din işlerini kurcalamanızın içeride ve dışarıdaki etkileri çok aleyhimize olur ve bize zarar verir. İşi ilgili makamlara bırakmalıyız. Fakat din konusu rastgele şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi, kötü politika zihniyetinin de işi karıştırabileceği gözü önünde tutularak, içlerinde Arapçaya ve dini bilgilere hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan oluşan bir kurul toplamalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak uygundur, ona göre bunları harekete geçirmelidir.”
Mustafa Kemal Paşa bana şu cevabı verdi:
“Din adamlarına ne gerek var, dinlerin tarihi malumdur. (Kur’an’ı) Doğrudan doğruya tercüme edivermeli!”
Bu fikrine şöyle karşılık verdim:
“Sömürgeleri Müslümanlarla dolu olan büyük milletler Kur’an’ı kendi siyasî çıkarlarına göre dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve Arapçaya hakkıyla vakıf kimselerin bulunmayacağı herhangi bir kurul, tercümeyi mesela Fransızcasından yapabilir. Fakat bence burada eğitim programımızı tespit için toplanmış bulunan bu yüksek kuruldan vicdanî bir mesele olan din bahsinden değil, pozitif bilim cephesinden yararlanmak hayırlı olur. Kur’an’ın yapılmış tefsirleri var, gerekirse yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa enerjimizi millî kalkınmaya akıtmak daha hayırlı olur.”
Mustafa Kemal Paşa bu beyanlarıma karşı hiddetle içindekini tamamen ortaya döktü ve şöyle dedi:
“Evet Karabekir, Arap oğlunun yavelerini(saçma sapan söz) Türk oğullarına öğretmek için Kur’an’ı Türkçeye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım! Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler.”
Yine 19 Ağustos 1923’te Mustafa Kemal, eşi Latife Hanım ve İsmet Paşa’nın Kâzım Karabekir’in evine gittikleri bir misafirlikte İsmet Paşa’nın şu sözleri Kâzım Karabekir’i muhalefet etmeye mecbur bırakmıştır:
“Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Mevcut kudret ve prestijimizle bugün bu inkılabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız.”
İlk olarak Fethi Bey grubundan, sonra da Mustafa Kemal Paşa’dan bizzat işittiğim bu yeni inkılap zihniyetini İsmet Paşa bir çırpıda tamamlamış oluyordu. Aradaki zaman boşlukları kendiliğinden ortadan kalkarak bu üç şahsiyetin şu üç maddelik programları kulaklarımda tekrarlanıyordu:
1. İslamiyet ilerlemeye engeldir.
2. Arap oğlunun yavelerini Türklere öğretmeli.
3. Hocaları toptan kaldırmalı!
Bu birleşik cephe karşısında tek başıma da olsa mücadele etmeye kararlıydım. Kılıçlar çekilmişti bir kere. Oyunu bozmak için elimdeki bütün imkânları kullanmaya karar verdim ve:
“Peki ama ne olmak istiyorsunuz?” dedim. “Hıristiyan mı, dinsiz mi?”
Kaynak: Mustafa Armağan, Karabekir’in Gözüyle Kuruluş Yılları Kızıl Pençe, Timaş Yayınları, İstanbul, 2013.
Aktaran: Ömer Ertürk
2 Yorum