Genç Werther’in Acıları

“Bir roman okudum, hayatım değişti…” misali Genç Werther’in Acıları’da yazıldığı ve yayınlandığı dönemde ve günümüzde birçok kişinin hayatını etkilemiş ilginç bir romandır. Bu roman 1774 yılında ünlü yazar Goethe tarafından iki haftada yazılmış ve mektuplardan oluşmuştur. Roman mektuplar şeklinde yazıldığı için insanda bir gerçekçilik hissi uyandırır. Büyük yazar bu küçücük romanı bitirdiğinde henüz 27 yaşlarında, hayatının belki de en güzel döneminde idi. Roman yayımlandıktan sonra Avrupa’da pek çok intihar vakası yaşanmış olması romanın etkisini göstermesi bakımından oldukça çarpıcıdır. Ayrıca o günlerde romanın popülerliği bağlamında gençler aynı Werther gibi giyinmiş ve duygulu bir şekilde sevdiklerine aşklarını ilan etmişlerdir.

Genç Werther’in Acıları, hukuk işlerinde çalışan romantik yapılı bir gencin nişanlı bir bayana karşı olan karşılıksız aşkını anlatır. Âşık olduğu Lotte isimli bayan bir rivayete göre Goethe’nin yüksek mahkemede stajyer olarak çalıştığı yıllarda yaşamış olduğu Charlotte’yi temsil etmektedir. Aslında insan hayatının en fırtınalı döneminde hep böylesine karşılıksız bir aşk hikâyesi gizlidir. Romandaki trajik taraf ise bu karşılıksız aşkın bir intihar vakasına dönüşmüş olmasıdır. Goethe’nin bu Werther karakterini oluştururken esin kaynağı; aynı yıllarda yaşamış ve intihar etmiş olan arkadaşı Karl Wilhelm olmuştur. Trajik aşk ya da bizde genel bilinen adıyla ‘kara sevda’ o dönemden beri hâlâ en popüler roman konularından birisidir. Roman daha sonra tiyatro eseri ve opera olarak bir drama şeklinde oynanmış ve daha pek çok başarılar yakalamıştır. Bu roman genç Goethe’yi birden yaşadığı dönemde şöhretin zirvesine götürmüş ve belki de onun edebi kimliğinde en derin etkileri olan eseridir.

Hikâye yazarın bir süre mektuplaştığı kurgusal arkadaşı Willhelm’in diliyle mektuplar biçiminde anlatılır. Willhelm, büyük ve modernleşen kentlerin oluşturduğu ruhsal sıkıntılardan doğaya ve sade bir yaşama kaçan bir gençtir. Ayrıca kendisini okuyarak ve hayatı sorgulayarak geliştirmiş münevver bir kimliğe sahiptir. Bu kaçış döneminde zengin bir ailenin kızı olan Lotte’ye karşılıksız bir aşkla bağlanmıştır. Bu bayan, kayıtsız değildir aşka fakat aynı zamanda bir başkasıyla nişanlanmış ve toplumsal statüsü gereği elinden fazla bir şey gelmemektedir. Lotte, mektuplardan anladığımız kadarıyla Albert’i tercih edip onunla evlenmiştir. İnsanların aşk ve dostluk arasındaki çizgi çok incedir. Lotte, bu sınırın aşılmasından da çekinmektedir. Yine bir başka mektupta Lotte artık ayrılmaları ve bu işin bitmesi gerektiğini yazar. Burada Lotte tam manasıyla gerçekçi iken Genç Werther tüm hayalci ve duygusal yapısıyla romantiktir. Romanın sonunda Genç Werther “Kader bu, önüne geçilemez. Elveda!” diyerek trajik bir şekilde intihar eder.

Roman yayımlandığı tarihten itibaren evrensel bir üne kavuşmuştur. Bu eseriyle Goethe, dünya edebiyatının en harikulade yazarları içinde yer almıştır. Goethe, edebiyata karşılıksız aşk sonuncunda intihar eden romantik bir kahraman armağan etmiştir. Yine buna benzer durumlar Doğu’da o pek meşhur “Leyla ve Mecnun” , “Ferhat ile Şirin”, “Varaka ve Gülşah” vb. pek çok hikâyede görülmektedir. Ancak bizim Avrupa fikir ve sanat âlemini hakkıyla tanımak için bu medeniyetin mahsulü olan şaheserleri ve ortaya atmış olduğu meseleleri benimsememiz lazımdır. Tanpınar’ın da dediği gibi; “Yazık ki, Avrupa irfanı karşısında daima biraz ezberci olarak kalmağı tercih etmiş Garp âleminde tanıdığımız ve tattığımız şaheserleri birer uzak burç gibi temaşa etmekle iktifa etmişizdir. Hâlbuki onlar yaşayan bir zamanın ve onun emrinde teşekkül etmiş bir takım girift vaziyetlerin ve yine çok girift meselelerin, dikkatlerin, tekliflerin mahsulüdür ve bunlar layıkıyla bilinmedikçe esere vasıl olmak güç olacağı gibi, bizzat insan anlayışımızda hep eksik kalacaktır.” Goethe, Genç Werther’in Acıları’yla hayatın şiirselliği ve tutkularıyla yaşanması gerektiğini ve bu yaşantı sonucunda birçok acılarla yüzleşilebileceğini göstermek istemiştir. Bizim eksik taraflarımızdan birisi olan Garp irfanı bir ölçüde bu tip eserlerde gizlidir. Geothe’nin eseri edebiyatta gerçekçiliğin yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır.

Goethe, duygularını romanları dışında şiirleriyle de çok başarılı bir şekilde ifade etmiş üstün bir sanatkârdır. Şiirlerinde olduğu gibi Genç Werther’in Acıları’nda da yaşamından parçalar ve kesitler vardır. Kendisi de aynı şekilde Charlotte isimli bir bayana âşık olmuştur. Kalbinde taşıdığı temiz duygularla kendi ahlaki yapısı çatışmıştır. Roman en temel manada bu aşk ve ahlak çatışması üstüne kurulmuştur. Tekil yaşanmış bunalım ile toplumsal bunalımı birlikte anlatan yazar bu eserinde de şiirsel bir dil kullanmaktan vazgeçememiştir. Bu şiirsel üslup eserin büyüsüne benzersiz bir derinlik ve gizem katmıştır. O yıllardaki Avrupa düşünüldüğünde köşeye sıkışan bireyin toplumdan ve olumsuz koşullardan kaçışın bir temsili gibidir Genç Werther. Roman bir manada maddiyata gömülmüş toplumsal biçimin eleştirilmesi ve romantikliğin övülmesi şeklindedir. Sonraki yıllarda bu algı oldukça derin bir altyapısı bulunan Alman Romantizmi akımına dönüşmüş ve etkileri günümüze değin gelmiştir.

Werther, yazarın fırtınalı ve coşkun bir hayatı anlattığı, yazarlık hayatında bir daha üzerinde durmadığı bir konudur. Bununda bir takım sebepleri vardır. Goethe, sonraki yıllarda kendisini bu eserin ününden ve büyüsünden uzaklaştırmıştır. Bir manada Sezai Karakoç’un Mona Rosa şiirinde yaşadığı duruma benzer bir şey yaşamıştır. Charlotte’ye duyduğu aşkı topluma duyurmasından ötürü bir pişmanlık duygusuna kapılmış ve büyünün bozulması sanıyorum ki yazarı oldukça rahatsız etmiştir. Hatta sonraki yıllarda bir dost meclisinde Goethe’nin kitaptan “hastalıklı bir şey” şeklinde söz ettiği bile olmuştur. Birçok kitabı okunmasına rağmen ona en çok bu kitabın sorulması bile bir edebi eserin yazarının yaşadığı dönemde efsaneleşmesi gibi algılanabilir. Daha sonra bu duygu Goethe için kitaba karşı olan bir nefrete dönüşmüştür. Ömrü boyunca da bu marazi yapıt büyük yazarın ruhunu rahatsız etmiştir. Onu okuyan genç âşıklar bu marazi yapıttan her daim etkilenmişler ve etkilenmeye devam edeceklerdir. Zaten aşk’ın doğası da bu marazilik değil midir? Herkes hayatının bir döneminde bu aşk hastalığına tutulur, insan elde edemediği ya da kavuşamadığı aşkların tutsağıdır. Bu roman böylesine özel bir durumun en başarılı bir şekilde işlendiği ümitsiz aşkı anlatır. Ve biliyoruz ki yaratılan her aşk ümitsizdir.

Beyaz Arif Akbaş

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Erva d. , 15/10/2020

    Çok güzel bir kitap. Kesinlikle tavsiye ederim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir