Ali İhsan Kolcu her ne kadar edebiyat alanında bir profesör olarak görülse de kendisi tam bir hızlı kitap yazma, hatta yazı yazma makinesidir. Çok yazmak olumsuz bir durumdur demiyoruz elbette ancak düşünce ve zihni birikime dayalı bir yazı işi yapıyorsanız ya bu kadar çok yazamazsınız ya da bu kadar çok yazıyorsanız, yazılarınızın kalitesi tartışmalı olur. Yazdıklarınız düşük, vasat, derinliği olmayan, sığ bir çerçevede kalan yazılar olarak tanımlanır. Çok yazıp da belli bir seviyenin altına düşmeyen yazarlar yok mu derseniz, cevabımız elbette vardır olur. Ancak buradaki ayrımı da yine eser üzerinden yapacağız. Merhum Necip Fazıl’dan tutun da René de Balzac’a kadar çok yazan birçok yazar biliyoruz. Son dönem için bu isimlerin arasına hiç şüphesiz Enis Batur’u da eklemek gerekecektir. Burada Enis Batur’a ayrı bir paragraf açabiliriz belki. Batur, 120 den fazla eser kaleme almıştır ve bu eserlerde genel olarak belli bir çizginin üzerinde seyretmiştir. Yani yazdıkları vasatın altına düşmüyor, gördüğümüz kadarıyla. Bu da yazı işindeki ciddiyeti sağlamasından ve tek işinin yazma olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Diğer isimler zaten edebiyat dünyasında kendilerine sarsılmaz bir yer açtıkları için onlar hakkında bir şey demeye hacet yok. Bu insanların eserlerine baktığımız zaman da yazı eylemini ne kadar önemsediklerini ve ne kadar çok yazarlarsa yazsınlar, çıtayı ne kadar çok yüksekte tuttuklarını görüyoruz.
Peki, Ali İhsan Kolcu çok mu yazıyor? Evet, çok yazıyor. Emin olmak için yazdığı poetik kitapları saydım ve bu alanda şu an için 20 tane kitap yazdığını gördüm maalesef.
Maalesef diyorum zira Kolcu’nun yazdığı poetika kitaplarında özensiz, düzensiz, sığ ifadeler bir biriyle yarışıyor.
Bu 20 tane poetik kitabın en önemli özelliği yazımını kolaylaştıran kurgusudur. Kolcu, öncelikle seçtiği şairin yazdığı metinleri bir araya getiriyor ve sonra bu metinleri acımadan kendi kitabına aynen alıyor. Yanlış duymadınız, metinler birebir kopyalanıyor ve sonra her metnin üzerinden güya okuma yapılıyor. Böylece 60 sayfalık alıntıya 60 sayfalık bir cevap verme mantığıyla kitap ortaya çıkıyor. Tabiî kitabın hacmi alıntılanan metne göre değişiyor. Mesele bir Sezai Karakoç Poetikası var ki kitabın yarısı Sezai Karakoç’un zaten; kalan yarısı da yazarın cümlelerinden oluşuyor. Yine Albatros’un Gölgesinde isimli kitabında Baudelaire’in etkilediği isimlerden dediği Necip Fazıl’ı bir anlatışı var ki hayret edersiniz! Ortada bir Necip Fazıl yok da onu etkileyen Baudelaire var aslında. Kolcu’nun anlattıklarına bakarsanız, Necip Fazıl’dan, bu sabık Fransız şairinin etkisini kaldırınca geride özgün hiçbir şey kalmıyor.
Kolcu’nun bir de İsmet Özel Poetikası var ki, onu da hiç sormayın! Büyük edebiyatçımız yine aynı şeyi yapmış ve İsmet Özel’in “Şiir Okuma Kılavuzu”nu almış kitabına aktarmış. Sonra da bu kitapta şairin dediklerini yorumlamış. Poetika dedikse öyle hemen şiirden yola çıkarak, şiir işçiliğinden, şiirin arka planından, temel yapısından, köklerinden ya da şiiri besleyen ana damardan, tarihi derinliklerden, fikri plandan falan söz açmak hak getire. Kısaca kitabın yarısı yine şaire ait kalan yarısı da yazarın sığ ve derinliksiz değerlendirmelerinden oluşuyor. Bu kitabı okuyacağınıza “Şiir Okuma Kılavuzu”nu okuyun yeter. Ya da “Sezai Karakoç’un Potikası”nı okuyacağınıza Üstat Karakoç’un “Edebiyat Yazıları 1-2-3” isimli eserlerini okuyun yine yeter.
Davut Bayraklı
1 Yorum