Satılık Adam

Künye: Satılık Adam Bülent Akyürek, Ketebe Yayınları, İstanbul, 1. Baskı. 2025.

***

Geçmiş geçmediğinde gelecek de gelmiyor, öyle zamanlarda kesilip soyularak kancaya takılmış bir hayvan gibi asılı kalıyorsunuz havada. Kesik başınız yerden size bakarken siz artık size bakan kendi gözlerinizi görmüyor ona yabancılaşıyorsunuz. Kanınız boynunuzla gövdenizin arasından akıp gidiyor, insanlık deryasına karışıyor. (s. 7)           

Yaptığı işlerden, şahsiyetinden şüphelenmek bir yana yeryüzünün en önemli kişisinin kendisi olduğuna inanan, bunun aksini düşünenleri ise çabucak hayatından kovan insanlara gıptayla bakıyordum. Bu insanlar; haklı olduklarına önce tüm kalbiyle kendileri inanır sonra da kutsal kitabın tüm ayetlerini, hadisleri, hatta şarkı sözlerini, dizi film repliklerini şahit gösterip mutmain olurlardı. (s.17)

Bir düşmanımın olması halen bendeki kıymeti gösteriyordu, bazılarından dost olarak böyle kurtuldum. Dost kıymet vermez, kıymet de beklemez ama vefa denen şeye takıntılıdır. Özgürlüğe adanmış insanın vefayla ilişkisi olmaz. (s.52)

Aşkı feda etmeden sevgi bulunamıyor. Aşk, şimdi Cumali’nin gözleri önünde kaynayan cehennem suyuydu. Sevgi ise demlikte tortu çöktükten sonra ortaya çıkan demli çay. Sevgi bardağa doldurulduktan sonra ele avuca sığıyor ama aşkın yalnızca kaynarken çıkardığı homurtuya ve buharına bakabiliyorsun. (s. 170)

Şöhret bir statüdür, ölünceye dek aynı insanı oynamak zorunda kalırsın. Reflekslerin, samimiyetin, doğruların yok olur. Sen değil, senden beklenen adamı oynarsın. Bir insan olarak hata payın sıfırlanır. Binlerce gözün sana çevrildiği dünyada kendi bakışlarını kaybedersin. İnsanın çalışarak, çabalayarak kendi kendine giydirdiği bu deli gömleğini yine aynı insandan başkası çıkaramaz. Yıllar herkesi değiştirip iyiyi kötü, kötüyü iyi yaparken şöhretli adam hep aynı fikirde, görüşte, inançta olmak zorunda kalır. (s. 283)

Gözlerinin içindeki damarlar uykusuzluktan, acıdan kanlanmıştı. Duyduğuma göre ailesine tecavüz eden veya birçok insanı canice öldüren kişilerdi bunlar. Zaten uyuyabilmeleri mümkün değildi. Daha geçen gün bir mahkûm botlarındaki ipleri birbirine bağlayıp sonra onunla kendi kendini boğuncaya kadar sıkmış. İnsanın beynini, kalbini yok ederken ellerine ölünceye dek hâkim olması nasıl bir şeydir? Hayatta kalma dürtüsünü, adrenalini yenen bu adamların canlarına kıyarken gözlerini kırpmadan, geri adım atmadan sözlerinde durmaları benim için hayret verici bir bilgi olmuştu. (s.293)

Her insan durgun hayatlarını dizginleyip yaşarken içlerine biriken enerjiyi doğacak olan çocuklarına aktaracağına inanıyor, onlar da aynı sınıfı üç sene okuduklarında babalar yaşlanmış oluyorlardı. Oysa ıskaladıkları şeyi bilmiyorlardı. İz bırakan, derin adımlar atmayınca çocuklar savrulup gitmeye devam edeceklerdi ama bazen tersi de oluyordu. Anne veya babalar öyle derin izler bırakıyorlardı ki çocukların o çukurlardan çıkıp kendilerini bulması imkânsızlaşıyordu. (s. 300)

Çiziğe takılan plakçaların iğnesi insanı çıldırtana kadar aynı yeri tekrarlayıp dururdu, bunu eskiler iyi bilir. “Plakların sürmenajı bu olsa gerek” diye düşündü içinden. İnsan da böyle değil miydi? Hayat bir yerinden bilincimize çizik atar ve biz orada saplanır kalırız. Tıpkı Fehmi Bey gibi, uzaklardaki Cumali, hayvanlarına yiyecek toplayan Behiye ve Satılık Adam gibi… Herkes takıldığı yerde dönüp durur. Delilik budur aslında, tam olarak bir şeye toslayıp orayı aşamamak. Birisi gelecek, plakçaların iğnesini bir sonraki çizgiye eliyle çekecek ve siz o çiziği selametle atlayarak sağlığınıza kavuşacaksınız. (s.357)

Bir lokma ekmeğin peşinden bizi köpekleştiren dünyaya köpekleşmeden dayanmanın en güzel yolunu bulmuştu sonunda: Köpek olmak! Köpek olmak, köpekleşmekten daha onurlu bir davranıştır. Köpekleşmeyi bırakıp köpek olmak bir karara varmaktır, münafık olmamaktır. (s. 392)

Ölüm gelip kapıya dayandığında ölen için ele avuca sığmayan dünya bir saniye bile saygı duruşunda bulunmaz, içinde yaşayan diğer her şey için dönmeye devam eder. (s. 421)

Freud, mahrem alanlara inen son kazma darbesidir. Ona içerilere bakan tanrısal göz olmak hakkını kim vermişti? Herkesin gizlisi, saklısı, kendisini pişiren, pişman eden suçları, hataları vardı elbette. Suç ve günah, tanrıyla insan arasındaki en kuvvetli bağdır. İnsan, günahlarını gizlerken sır tutmayı öğrenir. Tövbe kapısı böyle açılır. Sevaplarıyla cennete gidenler kadar günahlarını iyi değerlendirmiş insanlar da imkân bulur. (s. 474)

Edebifikir 

 

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir