Agamben ve Kolonyalizm

Giorgio Agamben’i çalışmalarında en çok etkileyen iki filozof Martin Heidegger ve Walter Benjamin oldu. Hatta özellikle Benjamin’in eserlerinin bir araya getirilerek İtalyanca çevirilerinin yapılmasını bizzat o sağlamıştı. Benjamin’in felsefi ve estetik düşüncelerini Heidegger’e karşı bir panzehir olarak gördüğünü de açıklamıştı. 1981 yılında o Benjamin’in kaybolmuş eserlerinin müsveddelerini Fransa Milli Kütüphanesinin arşivlerinde bulmuştu. [The Signature of All Things: On Method, s.7] (Benjamin’in bu müsveddeleri Paris’ten kaçarken arkadaşı Georges Bataille’e verdiği anlaşılmıştı.)Benjamin’in “Tarih Kavramı Üzerinde” adlı denemesi ile Agamben’in bazı fikirlerinin örtüşmesi, onun Benjamin’den derin bir şekilde etkilendiğini de göstermekteydi. 90’lı ve 2000’li yıllara gelindiğinde ise Agamben, hukuk filozofu Carl Schmitt ile aralarında geçen tartışmayı saymazsak,Fransız entelektüel Michel Foucault’nun ortaya çıkarttığı kavramların geliştirilip derinleştirilmesi üzerine yoğunlaştı.

Agamben, siyaset felsefesini Aristo’nun ‘Politika’, ‘Nikomakhosa Etik’ ve ‘Can Üzerine’ gibi eserlerini dikkate alarak geliştirdi. Jean-Luc Nancy’in ‘Açılan Cemiyet’i hakkında yazdığı ‘The Coming Community’ ile fikirleri daha da olgunlaştı. [Özellikle; ‘istisna hali’ (state of exception) ‘notstand’ vb..] Agamben, daha sonra Hannah Arendt ile Foucault’un totalitarizm ve biyo-politik konularındaki çalışmalarına bir karşıt olarak gördüğü ‘kutsal insan’ konusunu inceleyen bir dizi çalışma hazırladı. İstisna Hali, Dilin Kutsal Yemini: Hüküm sürmenin arkeolojisi, İdare ve Muhteşemlik: Ekonomi ve idarenin teolojik geneolojisi, Arşiv ve Tanık, Resmi Arkeoloji, Çok yüksek fakirlik: Manastır kuralları ve hayat şekli bu eksende yazılmış kitaplardı.

Bio-iktidarın simgesi olarak Roma hukukunda bulunan simge ‘Homo Sacer’ yani kutsal insan’dı. Roma hiç şüphesiz kolonyal bir devlet olarak sistemini kölelerin üzerindeki hâkimiyet esasına göre oluşturmuştu. Sömürgeci ya da emperyalist sistemde madun (subaltern) olan, baskı altında kalan kitleler bio-politik iktidar açısından sadece “bio” özelliklere haiz idiler. ‘Kutsal İnsan’, kitabında; insanın biyolojik varoluşunu ‘çıplak hayat’ olarak kavramsallaştırılırken, Agamben’e göre bütün bu süreçte söz konusu olan, yaşamın siyasi düzenin içine dâhil edilmesi, aslında egemen iktidarın kendisini de kuran kökensel bir edimle iktidarın çıplak hayat üzerinde egemenlik kurmasıydı. (Ayrıntı Y.) “Kutsal İnsan, siyaset felsefesindeki yerleşik düşünme kalıpları ve tanımlardan vazgeçerek okunmayı gerektiren ve Debord’un Gösteri Toplumu’ndan Negrive Hardt’ın İmparatorluk’una giden özel çizgiye ait bir kitaptır. Marx, radikal kişinin köklere gitmesini bilen kişi olduğunu söylüyordu. Giorgio Agamben’in Kutsal İnsan’ı Eski Roma hukukundan modern devletin toplama kamplarına Batı’nın yasal düzeniyle iktidar düzeninin köklerine gittiği için radikal bir kitap” (A.g.e.) sayılmıştı.

Marcelo Svirsky ve Simone Bignall birkaç yıl önce yayımladıkları “Agamben ve Kolonyalizm” [Agamben and Colonialism, 2012] kitabında; onun fikirlerinin post-kolonyal teori bağlamında paylaşılan politik kaygıları keşfetmek için kılavuz niteliğinde olduğunu söylüyordu. ‘İstisnai devlet uygulamaları’ ve ‘çıplak hayat’ gibi kavramların sömürge sonrası dünyadaki olayların varlığı ile kritik bir ilişkisi bulunmaktaydı. Rusya, İsrail ve Filistin, Afrika, Amerika, Asya ve Avustralya gibi sömürge, dışlanma, ırkçılık ve sömürgecilik sonrası demokrasi sorunlarını vb. deneyim şartlarının oluştuğu ülkeler olarak karşımıza çıkmaktaydı.

Agamben ve Kolonyalizm, dört bölümden oluşan bir çalışma: I-Kolonyal İstisna Durumları, II-Kolonyal Bağımsızlık, III-Sade Yaşam ve Biopolitikalar’dan başka son bölümde ise IV-Metod, Tarih ve Potansiyel konusu işlenmiş. Y. Şenhav ilk bölümde günümüz dünyasındaki emperyalizm ve ayrıcalıklara açıklık getirmeye çalışıyor. Svirsky ve Bignall’ın bu derleme çalışmasında benim dikkatimi çeken diğer önemli metinler; Sergei Prozorov’un ‘Karmaşanın Yönetimi: Post-komünist Rusya’da istisna halleri’, Marcela Svirsky’in ‘Kuraldışı Kültür Politikaları’, Mark Rifkin’in ‘Agamben İndigenizmi’, Stephen Morton, ‘Kenya’nın Sömürgeleştirilmesi ve Agamben okumaları’ hakkında yazmışlar. Agamben’in fikirlerine göre Güney Afrika’nın sömürgeleştirilme durumunu Stewart Motha tartışıyor. Kitapta en ilgi çekici bölümlerden biri olan biopolitika kısmında ‘Libya ve Kolonyal Amnesia’, ‘Gazze’yi Terketmek’, ‘Kolonyal Tarihçiler’ gibi alt başlıklar bulunuyor.

Günümüzde birçok devletin oluşturduğu kamplar ve hapishaneler istisnai devlet kuralların her daim geçerli olduğu alanlardır. (İtalya’nın Libya işgalinde kurduğu açık hava hapishaneleri, Rusya’daki Gulag Takımadaları, Amerika’nın Guantanamo Kampı yahut İsrail’in utanç duvarıyla çevrelediği Batı Şeria vb.leri)Koloniler/kamplar dışlama, terk ve farklı şiddet uygulamaları için kurulur. İstisnaları bulanan bir devlet içinde bios [vatandaş] ve zoe [kutsal insan] arasındaki ayrım yargı gücüne sahip olanlar tarafından yapılır. Bu ayrımın farkında olan bir kitle bu yüzden tüm yargı bürokrasisinin kadrolarını ele geçirmeyi vazife bilmiş ve 17 Aralık’ta da yargı darbesi yapmaya cüret etmişti. Mısır ve Ukrayna’da istisna kurallar isteyenler bir şekilde başarılı oldu. Bizim ‘altın nesil’ çuvallamasaydı eğer bizde istisna bir ülkede yaşıyor olurduk…

Beyaz Arif Akbaş

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir