– Tak tak tak!
(Hayrolsun, bu saatte kim gelen? Feraseddin amcamların bu sürprizinden sonra bir sürpriz daha kaldıramayacağım. Salonun ortasına bomba gibi düştüler. Bizim hanım patladı patlayacak! Geldiiiim, geldiiim! Tabii ya, bizim kız dershaneden gelmiştir. Etüt geç bitiyor bugün dediydi rehber hocası. Dershane taksitlerini düzenli ödeyelim diye deneme sınavı sonuçlarını nasıl da tatlı tatlı anlatmıştı. “Eksi netler, dönemin başında nazar boncuğudur; gençlerimize sonsuz güvenmeliyiz.” demişti. Canım kızım.)
– Selamun aleyküüüm! Aşk olsun bacanak, kapıda ağaç ettin bizi! Bak meyve bile verdik, değil mi çocuklar? Eh ehe ehe!
(Mübarek, misafir hiç kapı önünde bekletilir mi yahu? Ayıptır, günahtır. Şu poşetleri de biz uzatmadan alıversen ne büyük hayır işlemiş olursun, ah Asr-ı Saadet’ten uzaklaştıkça bozuluyor her şey… Affet ya Rab! Euzubillahi…)
– Yurdagül görünmüyor ortalıkta?.. Ozon kokuyor her yer, temizlik mi yapmıştı? Kızcağız o kadar uğramış, temizliğin üstüne bir de misafir mi ağırlayacak? Yarına davet etseydin be Hasan!
(Ah güzel kardeşim, seni şu saf oğlana vermekle hiç iyi etmedi babam. Bizim köylüdür, içkisi kumarı yoktur, abdestinde namazında, sigortası da var elhamdülillah dediydi amma… İçten gelecek işte bazı şeyler, demeyle olmaz böyle. Eskiden camiden çıkmazmış, şimdi de evden çıkmaz olmuş da kardeşimin başına kalmış. Akrabaları bir dert kendi ayrı dert! Ah bacım, dünya imtihan yeri, çekeceğin varmış. Tamam, evin saray gibi. Yalan yok. Acep huzur var mıdır şu evde? Kaç kez dedim ama dinletemedim, namaz olmadan bir evde huzur olmaz diye. Neyse şu baklavayı mutfağa koyuvereyim.)
– Ooo… Kimleri görüyoruz efendim? Hoş geldiniz safalar getirdiniz, Nureddin Abi! Ev nurunuzla aydınlandı adeta. Kadir gecesinde miyiz hatun? Kandil gibi parlayıverdiler maşallah, maşallah. Ne mübarek zat şu bacanağın be Hasan!
(Hasan oğlum, gelin tarafından bi’ bu adamı severim. Eğriye eğri doğruya doğru, evliya gibi adam. Keşke gelse de bizim köyde tarla tapan işlerine biraz yardım etse. İşçinin emeğini alın teri kurumadan veririz, Allah’ımıza şükürler olsun. Mahsul bereketlenir, toprağımıza yağmur düşer. Rahmet olurdu. Hasan’dan bize fayda yok, gelin desen ayrı hava. Ama şu bacanağın yok mu? Konuşsam ikna olur mu ki? Bizim evin yanında tandır evi vardı. Evliya adam, mala mülke dünyalığa tamah etmez zaten. Geçinir giderler. Dur hele usulca yanaşayım…)
– Bacanağı da davet ettiydim geçen hafta, nasılsa yabancı değiller diye hanıma söylemeyi unutuvermişim. Hoş geldiniz Nevin abla, hoş geldiniz Nureddin Abi, gel sarılayım bacanak!
(Al-lah, A-llah, Al-lah! Yahu bu adamın da iki lafından biri zikir! Nasıl da sımsıkı yapıştı, can veriyordum vallahi kelime-i şehadet getirecektim. Hemen zikre başlıyor, tamam, anladık. Zikir ehlisin, dergâha gider gelirsin. Allah’tan başka kelam bilmez misin be abi? Ah kalbime bir şey oldu, birazdan ben de Allah diye bağıracağım!)
– Aman be Nureddin! Hemen başlama zikre, burası zikir halkası değil ki!
(Hem zikir dediğin gönül işidir, dilini damağına yaslar, kalben Allah dersin. Böyle ulu orta olur mu hiç? Tamam, cehri zikir çekersin de onu herkesin önünde yapmaya ne hacet var… Gizli zikrin tadı başka ah… Fatmagül Hanım nasıl ters ters bakıyor… Canım, adam kötü bir şey mi yaptı sanki, Allah kelamı etti. Bilmez bu dünya düşkünü fitneciler, bilmeeez! Kardeşime neler etti Allah bilir bu yengesi… Gene niye geldiler acaba? Ya altın isteyecekler ya köye gelin diyecekler. Bacım yüz vermese bari.)
– Aaa ablaaa! Siz ne zaman geldiniz? Hiç duymadım kapıyı, balkondaydım. Habersiz gelmezdiniz hiç, hayrolsun?
(Hasan nasıl da süt dökmüş kedi gibi halı desenlerini inceliyor. Kesin benden habersiz çağırdı. Allah seni iyi etsin Hasan, hele misafirler bir gitsin, gösteririm sana! Kaç kere dedim şu adama, misafir davet ederken bir sor, bir danış! Nerde… Aklına eser misafir çağırır, aklı uçar çağırdığını kendi unutur. Ah ah! Garip geldi garip gidecek… Eyvahlar olsun, ben ne pişireceğim? Bu saatte millet açtır. Yemekli gelindi zaar. Kurban eti pişireyim, geçen bayramdan kalma et vardı. Zaten bayrama şurada ne kaldı? Buzluğu da boşaltmış olurum. Yanına da mis gibi tarhana çorbası yapsam… Yaparsam köyde miyiz derler, beğenmez bununkiler. Kremalı mantar çorbası yapsam… Bunlar da iyice şehirli oldular da kültürümüzü unuttu, derler. En iyisi kırmızı mercimek. Evet evet, kırmızı mercimek iyidir. Neredeydi bu düdüklü?)
– Ne var ne yok Nureddin Abi? Görmeyeli nasıl da büyümüş çocuklar, neydi isimleri? Gördün mü hatun, nasıl da boy boy dizilmişler! Allah, Fatmagül yengenizle bana bir evlat vereydi… Köyde neler ederdik neler… Mukadderat! Feraseddin amcanız size kurban olsun!
(Bi’ bizim Hasan’a bak, köy ağası gibi yayılmış koltuğa… Bir de şu mübareğe bak, iki büklüm. Ah ah, gel bana yoldaş ol, canıma candaş ol be adam! Gidelim köyümüze, huzur gelsin, rahmet insin. Çoluğunla çocuğunda nasıl iş görürsünüz! Şu akça pakça bebelerin koyun güder, çobanlık eder. Eee peygamberler bile çobanlık etmiş, hayatınız bambaşka olur. Hele şu sarı oğlun tarlada nasıl yardım eder! Hasan’ınkiler gibi terslenmez, isyan etmez, boyun büker. Nasıl da mazlum…)
– Allah afiyet versin cümlemize güzel kardeşim. İslam coğrafyasındaki bütün mağdur, mazlum ve garipleri Hak Teâlâ muhafaza eylesin. (Böyle de Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gelmişim gibi oldu. Ramazan programına katılmışım da iftara otuz üç saniye kala dua sıkıştırmaya çalışıyor gibi… Ama Allah biliyor niyetimi. Bismillahi…) Çocukların adı Yasin, Kevser, Ensar, Fatih, Sümeyye. En büyükleri Yasin. İmam çıkacak inşallah. Hafızlığını tamamladı elhamdülillah. Allah’ım kimseyi aç açıkta bırakmasın. Evden yuvadan ayrı komasın.
– Âmin, âmin. Pek güzeller maşallah ışıl ışıl. Aynı babaları. Nureddin Efendi, bizim camideki hoca “Kıl beşi, kurtar başı!” diyor. Bi’ namazla bu iş biter mi sahi?
(Neydi isimleri? Fatiha mıydı? Yok yok. Yasin, heh Yasin ile başlıyordu. Yasin, Kevser, Ensar, Fatih, Sümeyye. Veleddallin, âmin. Güllü Yasin cüzü gibi geziyorlar maşallah. Hiç analarına çekmemişler, Allah korumuş. Bizim gelinin ablası, ondan betermiş. Her gün bir kavga çıkarırmış evde. Adamı eve barka sığdırmazmış. Nureddin garip adam, Allah zikrinden başka ne bilir? Bu abla kardeş, eşlerinin paralarını yürütür, gizliden altın yaparmış. Nerede biriktiriyorlar acaba? Ev desen evinde de dirlik yok düzen yok. Ne yaptılar bunca parayı? Aylığı da pek iyi dedilerdi teravihte. Hanıma kızıp borsaya mı girdi yoksa bu çocuk? Ah Hasan, cemaat doğru mu söylemiş? Dolandırıcılara mı kaptırdın paranı? Borçlu harçlı gelmen köye. Bizim tarla ufacık tefecik. Tandır evi desen sığmazsınız. Siz durun durduğunuz yerde. Karnımız da acıktı. Ne pişirecek bize bu gelin? Getirdiğimiz baklavayı da sofraya koysa bari, pek pahalıydı.)
– Şimdi efendiiim, bunlar uzun mevzular. Bismillahirrahmanirrahim. Allah Teala, yüce Kur’an’da da pek çok kez namazı emretmiştir. Amma tek namazla da olacak iş değil. İllaki güzel ahlak da gerek. Yolumuzun büyüğü Abdülkadir Geylani hazretlerinin menkıbesini bilir misiniz? Allah, Allah, Allaaaah! Euzubillahi… Annesi onu, bir kese altınla kervana yollamış. Bir Allah’a güvenmiş, dayanmış. Asla yalan söyleme diye tembihlemiş. Hazretimin doğru sözlülüğü, eşkıyaları dize getirmiş de tövbe ettirmiş. İlla edep illa ahlâk… Allah Allah Allah…
– Altın kesesi miii? Baaaak! Bizim de altın kesemiz var hem de kırmızı ve sarı! Annem dedi ki babanın maaş kartını televizyon karşısında uyurken sessizce al, bana getir. Kumandayı eline verdim, kartı usulca cebinden çektim. Maaşı birlikte ATM’den çektik, sonra da annem bana vanilyalı ve böğürtlenli dondurma aldı. Ama kışın dondurma yenmezmiş. Buzluğa sakladı. Babamın parasını da kuyumcuya götürdük. Altınları da bu keseye sakladık, yaaa!
– Sus, oğlum, eh ehe ehe çocuk işte. Götür hanım şunu içeri, ödevi mödevi vardı, çocuk okuldan geri kalmasın.
(Vay aslanın oğlu, kartı ne ara çaldınız? Ben de sokakta düşürdüm sandım da hanım kızmasın diye iki tur parkı dolandım. Aradım taradım yok. Gelene geçene sordum, gören eden yok. Ahan da hanım beni süzüyor. Ölü taklidi yapsam?)
– Ne oldu yeğenim Hasan? Dut yemiş bülbüle döndün?
– Bülbül mü? Babam kuş mu oldu? Cik ciiik!
Devam edecek…
Z. Rumeysa Topal
Hikâyenin İlk Bölümü: Buralar Eskiden Hep Dutluktu
6 Yorum