(hatıra eskiz defteri-1)
2009 yılında diye hatırlıyorum, tivıtırı açtım. grafiği çok kötüydü. pek kimse yoktu, notos dergisinin yayın yönetmeni semih gümüş’ü hatırlıyorum. beşiktaş’ın maçı esnasında “goool” diye tivit atıyordu. ahmet hakan vardı, ne yazıyordu hatırlamıyorum. o zaman tivıtır, biraz günlük havasında bir şey olarak gözüktü gözüme. uzun süre kullanmadım, o sıralar tenha oluşundan mıdır nedir pek anlamlı bir iş gibi de gelmedi bana. acaba ben ne yazıyordum? eğer arşiv almışsam, bir yerlerde duruyordur, yarın bir gün bakıp bu soruyu cevaplandırabilirim.
daha sonra, 2014’te tivıtırın bir furyaya dönüşmeye başladığı zamanlarda “üstad muharrem cezbe” adıyla bir hesap açalım dedik. mostar dergisinde üstad muharrem cezbe’nin yanı sıra peride nigar ve nasihatçı nasuh gibi karakterler de üretmiştik. bu karakterlerle dergiyi kendine mahsus bir kimliğe büründürmek istiyorduk diye hatırlıyorum. mostar’ı bir gençlik dergisi olarak tasarladığımız için de bu karakterleri dijital dünyaya da taşımayı olağan, belki gerekli bir şey diye telakki etmiş olmalıyız. 2014’te üstad muharrem cezbe hesabının çıkışı böyleydi, o zaman üstadın ağzından tivitler yazıyordum, hesap bendeydi. sonra üstadımızın yazılarına bazı sebeplerden ötürü son verdik. hesap da öylece duruyordu. cezbe yazılarının kitaplaşması, müstearın kime ait olduğunun ortaya konmasından sonra “yeni bir tivıtır hesabı açmaktansa bunu kullanayım” dedim.
tivıtır’ın değişen yapısını bilmiyorum, açıkçası kafa verip de anlamaya da o kadar istekli olmadım. fakat tivıtır’ın bana hitap eden yönleri var ki ondan da kopmuyorum, devam ediyorum. mesela facebook hesabım vardı, kapattım, tekrar açmak ihtiyacı duymadım. instagram hesabım var ama kullanmak içimden gelmiyor, ihmal ediyorum, açıp bakmak pek aklıma gelmiyor. birkaç tumblr hesabım var ama işleyemiyorum, klasik blog gibi kullanıyorum orayı. blog sayfam yok. yuğtubu ve tivıtırı, faal ve düzenli bir şekilde kullanıyorum. dediğim gibi tivıtırın değişen, güncellenen bir yapısı var ama ben bunu bilmiyorum. tivıtır da yol yordam bilmeyen biri olarak onu nasıl kullandığımı birkaç maddeyle ifade etmek istersem şunları derim:
1) profil resmini değiştirmeyi istemiyorum, bana değiştirilmez gibi geliyor. mevcut üstad muharrem cezbe çiziminin aynısı daha nitelikli bir şekilde çizilebilse -ki çok zor, bahadır dadak’ın bunu yapması pek mümkün görünmüyor- belki profil resmini güncellemek düşünülebilir.
2) beni takip eden herkesi takip etmem gerektiğini hissediyorum, yoksa ayıp olacağını düşünüyorum ama yine de böyle yapmıyorum. beni takip eden birisi olduğunda bakıyorum, bu hesapta takip etmem gerektiğini düşündüğüm bir şey olursa takip ediyorum yoksa takip etmiyorum. “takip edeni takip ederim” şeklinde bir teröre varan bir dayatma vardı bir aralar, galiba şimdi o kadar yok, ona da anlam verememiştim o zaman.
3) bazı şeylerle ilgilenmiyorum, özel bir tavır geliştirmediğim yahut bir nefret beslemediğim halde karşılaşmak da istemiyorum. yedi sekiz sene evvel bazı şeyler için “azalarak bitsin” diyorduk, şimdilerde insanlar öyle bezgin ve tahammülsüz vaziyete düştüler ki böyle bir beklentiye de giremiyorlar galiba. toplum hayatından, yanımdan yöremden çekilip gitsin, “azalarak bitsin” istediğim şeylere çokça abanan, devamlı onu konuşan insanların hesaplarını takip etmek istemiyorum. adam belki ilgilendiğim başka meselelerde de yazıyor ama “azalarak bitsin” dediğimiz mevzulardan da bolca döktürüyorsa onu takip etmiyorum. takibe başlamış da sonra fark etmişsem takibi bırakıyorum.
4) bazı hesapları “bir müddet takip edeyim bakalım” diye takip ediyorum. mesela boğaziçi üniversitesi’ndeki siyasî mücadelenin parçası olan bir öğrencidir, devamlı o mücadele hakkında bir şeyler yazıyordur, ben de onların dilini ve meselesini anlamak için biraz takip ederim.
5) takip etme konusunda cinsiyet farkı gözetmiyorum, cinsiyete dair özel bir vurgu geliştirmiyorum.
6) tivıtır tartışmalarına ben de menfi bakıyorum. ama ondan kaçmak da mümkün değil. her münakaşa gibi kişinin nefsini kabartan yararsız, üstelik zararlı bir şey. tivıtır sebebiyle kimseye küsmedim, zaten küsmeyi becerebilen biri değilim. fakat vatsap başka, vatsap yüzünden lüzumsuz tartışmalara maruz kaldım ve insanlarla aram açıldı.
7) tivıtır’da birini linç etmek çoğu kere anlamsız ve ahmakça ancak nadir de olsa bazen gerekli bir şey. lince uğradım, aldırmadım. alay etmek, sövmek ve öfke kusmak dışında linç yöntemleri bulunursa linç iyi bir tivıtır meşgalesi olabilir.
8) söven, hakaret eden insanları değil de ağzı bozuk, küfrü virgül yerine kullanan insanları engelliyorum. habaset, pislik, küfür dolu hesap denk gelirse engelliyorum. çeşitli grupların şakşakçılığını, soytarılığını ve tellallığını yapmak üzere açılmış başka hiçbir şey yapmayan hesap karşıma çıkarsa engelliyorum.
9) bir kere çekilişe katıldım. rt ettiğim diğer çekiliş tivitleri, o çekilişleri insanlara duyurmak için rt ettiğim şeylerdi.
10) “yer işaretleri”ni kullanıyorum. listeleri kullanmıyorum. telefonuma tivıtır’ın uygulamasını indirmedim çünkü az kullanmak istiyorum, uygulama daha çok vakit geçirmeme sebep olur diye düşünüyorum. “direct message” kısmını pek az kullanıyorum, genelde oradan yazılanlara cevap yazmak için müracaat ettiğim oluyor.
11) bazen günlük gibi kullanmak istiyorum, bir seyahat esnasında bunu deneyebilirim.
12) iktibas ettiğim tweet (yani rt ettiğim) mutlaka “inandığım, onayladığım, doğru bulduğum” şey değildir.
13) haber vermek, tenkit etmek, not düşmek, hatırlatmak için yazıyorum. haber almak, haberdar olmak, öğrenmek, haberleşmek, fikr-i takip için okuyorum. başka?
14) belli bir konuda veya disiplinde fikr-i takip üzere yazan tivıtır hesapları var. bunların yaptıkları hoşuma gidiyor. buna örnek olarak hayri necdet işli var. “en sevdiğin renk” sorusuna cevap bulamadığım gibi “en sevdiğim tivıtır hesapları” sorusuna da cevap bulamıyorum.
15) çeşitli kereler “bunu niye yazıyorum, gerek yok” diye vazgeçtiğim tivitler olmuştur. bunu muhakkak yazmam gerek gibi bir hisse de kapıldığım oldu. bazı tivitlerin etki uyandıracağını düşünerek yazdığım ama pek bir tesirinin olmadığını da gördüm, “bu tivit niye yürüdü?” sorusunu sorduğum tek bir tivit hatırlıyorum.
16) yazdığım siyasî bir tivitin çok okunduğunu ama kimsenin “etkileşim”e geçmediğini görünce kendi yerim hakkında zihnim biraz daha keskinleşiyor. yazdıklarımın çok değerli olduğunu düşünerek bir kere bile yazmadım fakat mutlaka yazmak gerek diye düşündüğüm şeyler oldu. gündelik olanın peşine takılıp gidince doldur boşalt ekran tahtası sizi fareli köyün kavalcısı misali alıp götürür. gündelik olanın, sabun köpüğü sosyal ve siyasî gündemin geliştirmek istediğiniz tavrı da tahrip etme ihtimali de vardır. öbür taraftan, büsbütün ilgisiz kalmak ve yaşananlar üzerine düşünmemek de sizi büyük bir aldanmaya götürür. hatta aşiret, cemaat, grup kimliğiyle bakıyorsanız dünyaya aldanmanız kaçınılmazdır. eğer kahvehane çene çalması seviyesinde ve bir partiyi destek vermek mesabesinde değil de tarihî yapıyı gözeterek bir siyasî kavrayış geliştirmeye çalışırsanız, “olup bitenlerin benimle ilgisi nedir?” sorusuna cevap üretebilirseniz bunun türkiye’de şahsiyet kazanmak için size imkânlar açtığını da görebilirsiniz. tersi de mümkündür: kendi dünyanızda bir siyasî tavır geliştiremediğiniz ve içinizde bir karara varamadığınız takdirde, meselâ kütüphanenizde çalışıp bize çok kallavî kitaplar çıkarabilir ama sonra tügva’nın sizin için tertip ettiği konferansa gelip gençlere “tabi ben reis gibi coşkulandıramıyorum ama…” diye kendinizi tuhaf bir duruma düşürebilirsiniz.
17) tivıtır’da müesseselere, kurumlara yazmanın tesiri oluyor. bir kere kahramanmaraş belediyesi’nin ana cadde üzerinde, kaldırımdaki bir çürük kapağı değiştirmesine, yazdığım tivit sebep olmuştu. bir okul yolu üzerindeki rögar kapağı gibi yarım bırakılmış, kaza ihtimali yüksek bir işin ikmâlinde de tivıtırı kullandım ama başta mahalle muhtarı olmak üzere insanları bıktırarak yaptırdım. bir keresinde de, bir kurum tivitinde tuhaf bir gaf yapmıştı: ülkenin istihbarat birimine zarar verecek bir bilgiyi dolaylı olarak yazmışlardı. itiraz edince hemen kaldırdılar.
18) tivıtır’ın insan duygularını, nefsini maniple etme gücü var. sonuçta sosyal bağlarımızın bir uzantısını orada örmüş oluyoruz. fakat doğal, kendi ortamında bir insanî bağ tesis edilmediği için ciddi zararları olabiliyor. kendini aldatmaya meyilli insanoğlu, tivıtır buna çanak tutabiliyor. “bizim 2 milyon takipçimiz var, beni gülben ergen takip ediyor, senin adını şiir piyasasından sileriz” diyen adam bunu nasıl diyor? hiç kimse nefsine itimat edemez, hak teâlâ’nın rahmeti ve inayeti olmazsa herkes “düşebilir” buna benzer kendini aldatmalara. şu ana dek tivıtır hesabımın beni kibirlendirdiğini nefsimde hissetmedim. acaba gözükme ve bilinme bakımdan nefsimi gıdıklamış mıdır? en çok gördüğüm şu: bir konuda inandığım, doğru bildiğim bir şeyin tasvip edilip hayata geçtiğini görmek beni cezbeder. bu, şöhretten de nefse daha hoş gelen bir şey, sen bir söz söylüyorsun ve tahakkuk ediyor! bu emir vermekle ilgili değil. senin fikrin tecessüm ediyor, bir bakıma sanatkârın eserini ortaya koyup şöyle karşısına geçip bakmasındaki his var burada. işte tivıtır’daki etkileşim, benim bir konudaki eleştirimin, tavrımın benimsenmesi hissini gıdıklıyor. bazen bir problem doğuyor, bir tavır geliştirilmek isteniyor; insanlar tivıtır’daki başlıklara, menşınlara yığılmış da arıyor. sen de bir bakış açısı, bir yorum getiriyorsun ve benimseniyor. işte bu his. kollektif, birlikte bir iş yapma arzusuna yatkın insanlar için bazen böyle küçük küçük adacıklar oluşturabiliyor tivıtır. elbette tivıtır’ın o büyük reklâm, propaganda, ticaret ağının dışında, çılgın kalabalıktan uzakta kendi irtibat ağın içinde oluyor bunlar. yani diyeceğim şu: beni kanaat önderi pozunda filân görürseniz ikâz edin, allah korusun, böyle bir şey hapı yuttuğumun resmidir. allah düşürmesin!
19) bir arkadaş bana “sürekli ismet özel ile ilgili paylaşım ve rt yapmaktan bıkmadın mı?” diye sormuştu. ben ismet özelci değilim. ismet özelci olduğumu da fatih kutan’dan ankara’da, ihtiyar’da öğrenmiştim. ismet özelci denmesi üzerinde durmuyorum, neticede gündelik hayat içerisinde işleri yürütebilmek için insanlar kolayca adlandırıverip yürüyor. ismet özel üzerine tivıtır’da yazmaya sevk eden iki şey oldu:
a) sosyal medya linçleri: birçok linçte iftira, çarpıtma, cımbızlama oluyor, malûm. bunlara gönlüm râzı gelmedi, böyle şeylerle karşılaşınca bazı bilgisel’ler yazdım.
b) ismet özel’in şöhretli olması ama tanınmaması: “kur’an-sünnet-ismet” dedikleri zamanlar da bile bu adamlar okumamışlar ismet özel’i. iki şair var mecliste, sohbet ediyoruz, ismet özel’in entelektüel müktesabatı mevzu ediliyor. beş altı şiir kitabı olan, yılların şairi abimiz “ne olacak ki, en fazla itaki maçin der.” diyor. ben de öyle olmadığını anlatmak için bildiği yabancı lisânlardan, yazdığı metinlerin özelliklerinden söz ediyorum. şaşırıyor, böylemiymiş diyor. sonra ikisinin de doksanlarda cuma mektupları’nı filân okumadığı anlaşılıyor. hani birçok kitabı satın alırız, kitaplıkta durdukça âşinâlık kazanırız, gittikçe onları okumuş sanırız ve gözümüz hep dışarıdaki kitaptadır ya… bu da ona benziyor. yıllarca bir ismi işitmek, ismine yazdıkları dergilerde rastlayıp durmak vs. onu iyice tanıdıkları hissini veriyor. işte hikmet feridun es’in “tanımadığımız meşhurlar” hesabı ismet özel hakkında bazı bilgileri vermek, haber etmek gerektiği düşüncesiyle bir soru, bir problem, bir gündem üzerinden bazı şeyleri yazıyorum.
öbür taraftan şu da var, ben iyi bir ismet özel okuru olmaya çalıştığım gibi aynı zamanda bir ismet özel araştırmacısıyım. aşkar dergisinde ismet özel’in kitaplarına girmemiş şiir konuşmalarını hasan bazı ile deşifre edip yayınlıyoruz. bu yayın faaliyetinin neticesi olarak yıllardan beri birçok kitap, dergi, evrak, fotoğraf vs. birikti. bunlar değerlenmiş oluyor. sosyal medya üzerinden bunları takip eden olduğu gibi bu konuda bilgisi olan kimseler de sizin bilgilerinize ilâveler de bulunuyor.
20) feysbuk’u kapattığım zaman gündelik siyasî şeylere mâruz kalmaktan kurtulmanın rahatlığını hissetmemiştim. elbette bu tivıtır’da da olur. tivıtır’ın sizin meyillerinize müdahale ettiği muhakkak, muhalefet hissini beslediği de düşünülebilir. fakat revaç bulan başlıklar kısmına abanmadığınız takdirde, seçeceğiniz iyi hesaplarla büyük ölçüde kendi haber ve iletişim ağınızda kalabiliyorsunuz. meselâ tivıtır’ın beğendiklerime göre bana en çok “tavsiye ettiği” tivitler genelde kitaplarla ve mimariyle ilgili oluyor! ben yine de, gündelik haber bombardımanına maruz kalmamak için bazı hesapları takip etmeyi bırakıyorum. bir çeşit sadeleşme arzusuyla zaman zaman takip ettiklerim listesinden ayıklamalar yapıyorum. tivıtır’ın şöyle bir imkânı da var: haricî siyasete dair haber sayfaları veya resmî hesaplar size nitelikli bir şey vermiyor. ama meselâ mehmet akif okur’un yorumundan veya işaret ettiği bir yazıdan/haberden hareketle o mevzunun bilgisine arkaplanıyla beraber vâkıf olabiliyorsunuz.
mehmet raşit küçükkürtül
2 Yorum