
Narsizim kişinin kendine hayranlık duyması ve hatta yüceltmesine dayanan patalojik bir hastalıktır. Narsistler, sürekli beğenilmek isterler çünkü buna hakları olduğuna inanırlar ki bu da kusursuzluk iddialarına dayanır. Dindarlık, insanın Allah’ın kendisine kâfi olduğunu idrak ederek hayatını O’na güven ve teslimiyet üzerine şekillendirmesidir. Felsefî açıdan ise, aşkın olanla kurulan bilinçli bir ilişki biçimi olup, varlık ve anlam arayışının sonucudur. O halde dindarlık özü gereği narsizme prim vermez, vermemelidir. Dindar biri narsist, narsist biri dindar olamaz. Ama vakıa böyle değil. Dindar olup narsist olanlar var ve bu hiç de azımsanacak sayıda değil. O halde konuya yakından bakalım.
Kulluk acziyet üzerine kurulmuştur. Kul aciz, Tanrı ise sonsuz kudret sahibidir. İnsanın ontolojisi de güçsüzlüğü itiraf eder. Fani bir varlık olan insan, her bakımdan muhtaç ve zayıftır. Doğumu acziyetin başlaması, yaşlılığı ise bu acziyetin sona ermesinden başka bir şey değildir. İki acziyet arasında bir şekilde kibre yeşil ışık yakan ve narsist istasyonlarda soluklanan insanın bu hali hakikatte acınacak ve de şaşılacak bir durumdur.
Dindar biri başını secdeye koyduğunda tüm acziyetini itiraf etmiş olur. Fakat buna rağmen başını secdeden kaldırdığında narsist özellikler gösterebilir. Bunun ana nedenlerinden biri, kendini kurtulmuş olarak görmesi olabilir. Yani dindar, kulluğunu yerine getirdikçe kendisinin günahlarını affedildiğini ve bu sebeple cenneti hak ettiğini düşünür. Ayrıca kendisi gibi ibadetlerini yerine getirmeyen kişilere karşı da küçümseyici bir tavır geliştirebilir. Böylece tevazuun yerini kibir alır ve narsizmin kapısı çalınmış olur.
Dindarlık aynı zamanda nefis terbiyesi yani manevi arınmadır. Adı üstünde manevi arınma… Kibir, cimrilik, haset, yalan söylemek gibi kalp hastalıklarından kurtulmayı hedefler. Eğer yapılan ibadetlerde ihlas ilkesine dikkat edilmezse zamanla ego tatmini ortaya çıkar. İbadeti kendi benliği için yapmaya ve kendini beğenmeye başlayan insan, ister istemez narsist olur.
Dindarlık başkalarını değil kendini yargılamak yani nefis terbiyesi yapmaktır. Günahları sebebiyle insanları yargılayacak ve hüküm verecek sadece Allah’tır. Eğer bir dindar başkalarını yargılamaya başlamışsa yaratıcıdan rol çalmıştır ki bu durum haliyle yine narsist özellikler sergilemektir.
Dindarlığın özünde yapılan ibadetlerin kişinin kendisinden bilmemesi bilakis bir lütuf olarak görmesi yatar. Ama insan, ibadetleri kendisinin yaptığını düşünürse ister istemez kibir hastalığına yakalanır ki zamanla da narsist kişilik halini alır. Çünkü yapılan ibadeti unutmamak kibir alametidir. Kişi yaptığı ibadeti unutmuyorsa ona değer veriyor demektir ki yine bu da yaratıcıdan rol çalmaktır. Çünkü ibadetlerin karşılığını verecek olan sadece Allah’tır.
Eğer ibadet kurtuluş için yani cehenneme girmemek için yerine getirilirse zamanla kibre kapı açabilir. Çünkü Zat-ı Hak ibadete layık yegâne mabuttur, ibadeti sadece O hak eder niyetiyle ve yakınlaşma arzusuyla yapılmalıdır. Karşılık bekleyerek yapılan ibadetler, kul tarafından unutulmadığı için kibir kaçınılmazdır. Unutulmayan ibadetler ise sayılır. Rabiatü’l Adeviyye’nin “Allah’ım! Eğer cehennem korkusuyla ibadet ediyorsam sana, Beni cehennemin ateşiyle yak. Eğer cennet ümidiyle ibadet ediyorsam sana, beni cennetinden eyle ırak. Eğer sırf senin için ibadet ediyorsam sana, beni cemalinden mahrum eyleme.” yakarışı bunu ifade etmektedir. Sevaplarını saymaya başlayan insan, ihlastan uzaklaştığı gibi ibadetini değerli gördüğü için kibir kapısından girip narsiszmde soluklanabilir.
Dindarlığın narsiszme yol açmasının diğer sebebi ibadetlere riya karışmasıdır. Riya, ibadetlerin Allah’ın rızası yanından başka ortaklar için de yapılmasıdır. Mesela bilinmek, dindar olarak anılmak istemek vb. İşte ibadetlere riya karışınca, ibadet kişiyi nefsine bilmeye dolayısıyla Rabbini bilmeye değil nefsini yüceltmeye götürür. Dindarlık sadece Allah’a gösterilir, başkalarına değil. Eğer dindarlık bir gösteri sahnesi halini alırsa narsisizm kaçınılmazdır. Sosyal medya ise bu narsizmi besleyen araçlardan sadece biridir.
Bir başka sebep ise yaratıcının sahiplenilmesidir. Dindar, yaptığı ibadetler sebebiyle zamanla Tanrısını sahiplenir. Böylece durduğu yeri meşrulaştırır. Bu sahiplenme her türlü günahı mübah hale getirir. Çünkü Tanrı artık birine aittir ve o birinin algısıyla sınırlanmıştır. Dolayısıyla Tanrı adına yapılan her şey mübah hükmüne taşınır. Tanrıyı sahiplenen kişi öncelikle diğer insanları küçük görür. Onlar, irşat edilmesi gereken günahkarlardır. Tanrı eğer bir ceza gönderecekse bu kişilere gönderecektir, çünkü kendisi Tanrısının itaatkâr bir kuludur. İşte bu anlayışta ister istemez kişiyi narsizmin kollarına iter.
Sözün özü dindarlık, dindarlığının farkında olmayan, kendini dindar olarak göremeyen kişinin sıfatıdır. Tersi durumların hepsinde narsizim kaçınılmazdır.
Sulhi Ceylan


5 Yorum