Edebiyata Dair Mülahazalar

* Bir günde çıkan gazeteleri okusanız, efkâr-ı umumiyeyi aldatmak için, bir cemiyet-i hafiyenin mevcut olduğuna inanacağınız gelmez mi?

* Bir muharrir şahsiyeti hiçbir zaman tamamıyla değişmez.

* Büyük bir ressam, resim derslerinden maksadın, talebeye tabii görmeyi öğretmekten ibaret olduğunu söylemiş. Hakikat, herkesin gözleri vardır, lakin görmesini bilen kaç kişi var?

* Bazı tabloları görmek için hususi bir ziya lazım geldiği gibi, bazı âsâr-ı edebiyeyi de, ancak muharrirlerinin arzu etmiş olduğu bir halet-i fikriye ile okumak iktiza eder.

* Lisanları değişerek, Babil kulesinde birbirlerinin dediklerini anlayamamış olanların ahfadı olduğumuz ne kadar belli!.. Aynı lisanı konuşsak bile, birbirimizi anlayamıyoruz.

* Hakikatin vahdeti, zaruri tenevvülerin içtimaı ile hasıl olur.

* Bir usule taraftar olan adam, onu kendisi işgal etmese bile tatbik etmeye çalışmalıdır. İşe yaramayıp kendisini yormaya başladığı zaman, onu terk etmek artık hak değildir.

* Bilmeliyiz ki terakki dediğimiz şey, hemen her sahada ihtisas, tenevvü ve çoğalan müşkilat ile ifade edilebilir.

* Birçokları için en iyi hanende en çok bağıran, en iyi muharrir de en çok gürültü yapandır.

* Her meslekte kıdem, birtakım hukuklar temin eder. Fakat sanatta etmemesi iktiza etmez mi?

* Tabiatla hakikat çok defa, her türlü zarafetten mahrum, bilhassa adi ve bayağı kalır. Bu itibarla sanatın kolay kolay mayası olamaz.

* Korkunç hakikati örtmek bir borç, bir vazife ve süslemek bir lûtuf ve bir merhamettir.

* Romancıları muhill-i ahlâk bulmak hayret-âver bir mübalağa değil midir? Zavallılar, etraflarındaki hayatı ve insanları olduğu gibi yazmaya hiç cesaret edebilirler mi?

* Hiçbir zaman bir fikri, saçmalığı ve garabeti ile kendi kendini tekzip eder diye, ortaya atmaya cüret etmemelidir. Herhangi bir saçmalığa taraftar olanlar daima bulunur.

* Cemiyet hayatımız çok kere ne olduğumuzu göstermez. Fakat ne görünmek istediğimizi anlatır.

* Çok kere hak-gû olmak, bir insafsızlık ve yine bir haksızlıktır.

* Bir sualin iyice irad olunuşu, bir meselenin yarı yarıya hallidir derler, bu doğru mudur? Birçok mesele vardır ki, pek çok zamandan beri vazıhen irad olunmuş, fakat bunlara hiçbir suret-i hal bulunamamıştır.

* Bütün edebiyat bir mizaç meselesidir. Hislerimiz ve fikirlerimiz tabiatımızın mahsulleridir. Halbuki bir bünyeye, bir mizaca haksız olduğu nasıl ispat edilebilir? Mahrem bir teşekkülün taht-ı tesirinde kalarak değişen ruhumuza, tabiatın aynı manzaraları bile kâh neşeli, kâh mahzun gelir.

* Zekâ, lazım olan bütün sözleri, iktiza ettiği tarzda ve icap ettiği zamanda söyleyebilmektir.

* Ne kadar edip ve muharrir vardır ki, hayatlarının müphem saatlerinde bir şaheser yazmayı düşünür ve bunu hiçbir zaman yazamazlar.

* Bir şair her şeyden evvel, hayat karşısında mütehayyir, hayran kalan bir adamdır.

* Şair, hususi bir kudret-i beyâna malik olan, müfrit bir kuvve-i tahassüsiye demektir.

* Şairlerin fahriyelerini mübalağalı görmemeli. Belki en samimi oldukları eserleri bunlardır.

* Methedilirken kulaklarımızı kapıyor gibi davranırız. İsteriz ki lehimizdeki sözler, bize zorla söylenmiş olsun!..

* Şairler, edipler gibi söyleyemeyeceğimizi bilmekte bizi susturan malumat ve kanaatimiz, onlarla farkımız, hislerimizin tabaka-i iftirakıdır.

* Her büyük eserin bir avlusu olur. Esere hulul edemeyenler bu avluda gezinir ve onu yine beğenirler.

* Muharrirlerin halktan duydukları alkışa cevap vermeleri iktiza etse, birçoklarının şöyle demeleri münasip olurdu: Allah akıllar versin!..

* Bazı muharrirler birer moda gibidirler: Gelip geçerler!.. Kendilerini dinletmiş olan vesileler zâil oldu mu, uzaktan gülünç gözükürler.

* Bizde birçok muharrir, daha hâlâ tenkit sanatından haberdar değil. Halbuki bu elif-ba’yı nâ-tamam bilmek gibi bir şey!..

* Tercüme çok kere birer ihanet; eserleri yazan ve okuyanlar aleyhine birer hıyanettir.

* En meşhur eserlerin kazandığı takdirler, sahiplerinin aradığı değildir. Elde edilen şöhret ve rnuvaffakiyet istenilen değil, başkasıdır. Halkın nazarı muharririn hedefine değil, yanına isabet ediyor. Eserler kenarından beğenilmekle kurtuluyor.

* Akıllı bir hodgâmlık, gayr-endîşlik tavırları takınır.

* Anlamak ihtiyacıyla bilakis anlayamıyor, aldanıyoruz. Anlamıyorum diye kim bilir, kaç genç edip ve edibeyi edebiyat ve sanattan uzaklaştırmışlardır. Ne yazık!.. Bilakis anlamamayı anlamalı, anlayamayanı bilmeli ve izah edebilmelidir.

* Muaheze kolaydır, hususiyle sanattan hiç anlamayanlar için!..

* Ekseriyetle, tenkidimizle öfkelenenler, yalnız tenkit ettiklerimizdir. Methimizle öfkelenenler ise, methettiklerimizden maada herkestir.

* Ekser insanlar bir muharririn dehasını kabul etmek için, onun ölmesini beklerler. Tanıdıkları bir adamda deha bulacak kadar civan-mert değildirler. Dehaya dair esaslı bir fikirleri de yoktur. Onun için bunu, ba’ de’l mevt bir şey telakki etmekte, kendilerini aldanmaktan muhafaza eden bir emniyet var. Çünkü bir muharririn ölmüş olduğunu öğrenmek, dahi olduğunu seçmekten daha kolay!..

* Efkâr-ı umumiye için hemen hiçbir eser, eser-i deha olarak doğmaz. Fakat sonradan buna inkılâb eder. Halk için deha, alelekser ölmüş bir insanın sanatıdır.

(İleri, 11 Teşrini sani 1337 /1921)

Abdülhak Şinasi Hisar

Kaynak: Kitaplar ve Muharrirler – 1 – Mütareke Dönemi Edebiyatı, Abdülhak Şinasi Hisar, YKY Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2008, Sayfa:238-241.

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir