Aklın Yanılma İmkânı

İnsan akıl sahibi olmasına rağmen yanılan ve aldanan bir varlık. İlginç olan şu ki insan, yine aklı sayesinde yanıldığının ve aldandığının farkına varmakta. Yani yanılan ve yanıldığını anlayıp hatasını düzelten de akıl.

Peki o halde insan aklına nasıl güvenecek? Güvenmeyip de ne yapacak! Madem insan aklıyla seçimlerini yapıyor, karşısına çıkan olaylar karşısında ilham alamıyor, ister istemez aklıyla hareket edecek. Düştükçe kalkacak ve böylece hayat yolculuğunun aslında bir akıl yolculuğu olduğunu da anlayacak. Tekâmül edenin aklı olduğunun idrakine varacak ya da cehalet abasını giyip dünyaya anlam veremeden son nefesini verecek.

İnsan her hâlükârda aldanmaya meyyal. Nefsani kusurları ve arzularına karşı körlüğü, aldanma oranını iyice artıyor. Bir de bağımlılıklarını düşününce iş hepten zıvanadan çıkıyor. İnsan zıvanadan çıkmaya da meyyal. Bu ve benzeri eğilimlere karşı aklının devreye girmesi gerekirken, o da beyaz bayrak çekince aldanmak kaçınılmaz oluyor.

İnsan kendini aşma eğilimindedir. Akıl, aklın sınırlarını sürekli zorlar. Zorlanan aklın ise yanılması normal olsa gerek. O halde aklın yanılması çalıştığını, hayatiyetin devam ettiğini ve zamanla yanılgısından vazgeçebileceğinin de kanıtıdır.  İnsanın aklına karşı yenilmesi, aklına karşı zafer kazanacağının göstergesi… Tam tersi durumlar yani düşünmeyen ve sorgulamayan akıl, görevini yerine getirmediği için ontolojisine isyan ediyor demektir ki bu intihardan başka bir şey değildir. İnsan, ontolojisine yani fıtratına isyan edemez, ederse yenilir. Düşünmemek, insanın aklını tatile çıkarmasıdır. Halbuki akıl, yanılma ihtimali ile anlam kazanır.

Aklın ana özelliği kendi üzerinde düşünebilmesi. Felsefede buna refleksiyon denir. Aklın kendi üzerine katlanması… Bu özellik özeleştirinin varlığını mümkün kılar. Akıl, öncelikle kendini aklın süzgecinden geçirebilme özelliğine sahip. O halde aklın önemi yanılmakta değil, yanıldığını fark etmekten kaynaklanır. Yanıldığını fark eden akıl, kendini yeniden kurar. Kendi bilincinin üstüne yükselebilir.

Aklın hata yapması biraz da sınırları ile ilgili. Aklın sınırı insandır dolayısıyla bedendir. Aklın, sınırlı bir bedende sınırsıza yelken açmasını beklemek ise akılsızlık değil de nedir! O halde akla suç bulmak da mantıksızlık… İlla bir suçlu aranacaksa insanın sınırlarında aranmalı ya da olana saygı duyarak eldeki ile neler yapılabileceğine kafa yormalı. Ayrıca aklın aklı olduğunu ve bunun farkına da aklı lütfedene aklı açmakla erişilebileceğini de düşünmeli. İşte böyle bir durumda akıl ötesine dair yepyeni imkanlar da sözkonusu ama bu bahs-i diğer.

Bir de ortak akıl var. Akılların birleşip bir mesele hakkında karar vermesinden söz ediyorum. Bir grubun, toplumun ya da insanlığın bir araya gelerek en doğru kararı vermek için toplanması yani. Haliyle ortak aklın en doğru sonucu vermesi beklenir ama durum böyle değil. Zira ortak aklı oluşturan insanların da bizim gibi zaafları, bağımlıkları var. Niyetlerinin bozulması son derece normal. İşte böyle bir durumda ortak aklın, ortak bir çıkar ya da kötülük için birleşmeleri de sözkonusudur. Ortak akıl çoğunluğun sesinin şarkısıdır, hakikatin değil. Çünkü aklın yönünü belirleyen şey bilgi gibi gözükse de niyetler de olabilir. Dolayısıyla, menfaat veya zulüm ekseninde birleşmiş bir topluluğun “ortak aklı”, hakikat yerine çıkarı korur. Böylece ortak akıl iyilik yerine faydayı baz alır. Tarih bunun örnekleri ile dolu. Uzlaşma ve çıkar dengesi için toplanan akıllar her ne kadar ortak akıl ismini alsa da bu durum yanılmayacaklarını göstermez. Bilakis kollektif yanılgıya imza atılabilir. Ortak akıl genelde iktidar sahiplerinin yani ekonomik ve siyasi gücü elinde bulunduranların yönlendirmesiyle oluşur. Dolayısıyla ortak aklın üzerinde bu yönlendirenlerin görünmez vesayeti bulunur ki, bu da ortak aklın onların istediği sonuçları vermesini sağlar. Gerçek ortak akıl tüm çıkar ilişkilerinden, vesayet ideolojilerinden, burjuva benzeri sınıfların baskısından arınırsa vicdanın sesi olabilir.

Yanılmak insanidir. Çünkü insan, sonradan var olan, ölümle nişanlı ve de aciz bir varlıktır. Böyle bir bedende nefes alan aklın yanılması ise gayet normaldir. Asıl anormal olan yanıldıktan sonra, kendi hakkında sorgulama girmeyip yanılgıdan vazgeçmemektir. Çünkü aklın yanıldığını fark etmesi kemalidir. Akıl yanıldıkça kemale doğru yol alır. Her yanılgı kemale çıkan merdivenin bir basamağıdır. Akıl, yanılgılar vasıtasıyla sınırlarını görür, tanır ve bu sınırları aşmak için taarruza başlar. Taarruzdan kaçan akıl, kendini inkâr ederek zamanla düşünme özelliğini kaybeder.

Sözün özü aklın her şeyi bilemeyeceğini bilmesi kemalindendir. Kendini aşan konularda susması ise bu kemalin izharıdır.

Sulhi Ceylan

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir