Dirilişi Bekleyen Kelimeler: Adalet

Feyza Yapıcı’dan adalet kavramına derinlikli bir bakış…

***

Kelimeler uçuşuyor zihnimde. Aklım da kelimelerle birlikte uçuyor sanki. Kelimelere; “Sen ne ifade diyorsun? Açıkla bana!” diye soruyor da cevap alamıyor bir türlü.

Böyle zamanlarda etrafımdaki, zihnimdeki her şeye yabancılaştığım düşüncesi ile kavrulurum. Beni ürküten ise etrafımdaki eşhas ve eşyaya olan yabancılaşmamdan ziyade, zihnimdeki yabancılaşma olur. Zihnimde kelimeler uçuşur, kelimeler hecelerine ayrılır, sonra yeniden birleştirilir, yeniden ayırılır, sonra yeniden… Fakat bir sonuca ulaşılamaz. En nihayetinde ise kelimelerin sonuna birer soru işareti koyulur. Kavrayamadığım bir sürü kelime ile oracıkta kalakalırım.

Kelimelere yabancı olmak… Ne tuhaf! İnsanın kendisine yabancılaşması kadar tuhaf… Belki de kelimelere yabancılaşmak, bizzat kendime yabancılaşmaktı.

“Sana durlanmış kelimeler getireceğim
Pörsümüş dünyayı kahreden kelimeler

Diyordu İsmet Özel, işte tam da öyle bir durum aslında. Hem “pörsümüş” bir dünya içindeyim hem de “pörsümüş” bir zihnin içinde yaşıyorum. Ve nihayetinde beni kahreden kelimeler ile kalakaldım.

Akabinde diyordu ki Didem Madak;

“kelimelerin mezarlığında gece bekçisiydim
Dirilecekleri günü bekledim”

Cansız kelimeler… Ki bu kelimeler “pörsümüş dünyayı kahreden kelimeler”di. Öyle çoklar ki, asıl yeri kalp olan fakat akla hapsetmeye çalışarak cansız bıraktığımız kelimeler…Zihnimde en fazla evirip çevirdiğim, bir türlü içine tam anlamıyla nüfuz edemediğimi hissettiğim kelime: “Adalet”

Zihnimde kelimeleri bir kule gibi üst üste dizdiğimde temele oturttuğum kelime olur “adalet”. Ve bu temelden başlayarak kelimeleri tekrar kazanma uğraşısı içine girerim.  “Adalet” e nüfuz edebildiğim ölçüde tüm kelimeler ile barışacak, yabancılaşmalarım sona erecek düşüncesi ile hareket ederim.

Şu düşüncedeyim ki; adalet deyince akla ilk olarak “hukuk sistemi”nin gelmesi, adalete olan yabancılaşmanın ilk belirtisi. Hatta pozitivist hukuk öğretileri metafizik bir kavram olması hasebiyle “adalet”i öğretileri dışında tutarlar. Dolayısı ile “adalet”i salt olarak hukuk sistemine atfetmek adalete yapılan en büyük adaletsizlik ve de onu pozitivizme hapsetmek olur.  Ki zaten bunlar değil…  Benim zihnimi ferahlığa kavuşturacak, tatmin edecek olan bu perspektifteki açıklamalar değil. Adaletin insan nezdinde yükselen cevherine ihtiyacı var kalbin. Dolayısı ile bu yazıda ben, adaleti apayrı bir mecrada incelemek istiyorum.

Adalet üzerine düşünmeye başlamak için ilk önce Aliya’ya ve Nurettin Topçu’ya kulak kesilmek gerek. “Adaletin kendisi insanların kalplerinde mevcuttur, aksi durumda adalet yoktur.” diyor Aliya. Ve “Hakiki adalet, ruhi cevher olan merhametin cemiyet içerisinde eşitlikle yapılan tatbikatıdır.” diyor Topçu.

Aslında ikisi de “Kalb”e işaret ediyor. Adaletin yeri kalptedir. Anlaşılan o ki, “adalet” kelimesi zihnimde yankılandıkça bende husule gelen yabancılaşma, donuklaşma bundandı. Bazı kelimeler vardır ki, yerleri akıldan önce kalptir. Ve bu kelimeler kalpte yer etmediği sürece yabancılık hissetmeye de mahkûm oluruz.

Hep şu düşüncede oldum: Erdemler üzerinde konuşacak olursak temele adaleti oturtmak gerekir. Zira onun üzerinde eklenen erdemler ile en yüksek ahlaki duyarlılığa sahip insana ulaşılabilecektir. İslam ahlakının da temel değerinin adalet olduğunu söylersek sanırım yanılmış olmayız. Yasemin Güleç de (Adil davranışlar üzerine çalıştığı doktora tezinde) aynı minvalde şunları söylüyor; “Adaletin üstünde iyilik varsa, iyiliğin üstünde de sevgiye dair erdemlerin olması beklenir. Böylece erdem yoluna girmenin ilk basamağı adil olma çabası ile başlamış olur. Bu sınıflandırmadan adalet erdeminin tüm erdemler içinde daha önemsiz olduğu çıkarılamaz. Aksine, adalet olmazsa daha erdemlere yükselmek mümkün olmayacaktır.”

Evet, adalet üzerine yapılan konuşmalar bizzat insan nezdinde olmalıdır. Fakat bu noktada; “İnsan adaleti kime karşı sağlamalı?  Nasıl sağlamalı?”  soruları dikkat çeker.

İslam âlimleri adaleti 3’e ayırırlar:

-Rabbine karşı adil olmak

-Kendine karşı adil olmak

-Yaratılanlara karşı adil olmak

Bu ayrımları epey irdelemek gerekiyor. O kadar zarif bir adalet anlayışından bahsediyoruz ki irdeledikçe “adalet” tüm güzelliği ile kalbe nüfuz ediyor.

Bizim zihinlerimizde adalet, bir başkasına hakkını teslim etmek, zulm etmemek şeklinde yer etmiştir. Oysa ferdi adalet bağlamında, Tusi’nin cümleleri epey dikkat çekici ve etkileyici. Şunu söylüyor Tusi; “İnsan günah işlemekle kendine zulüm eder. İnsanın Allah’a karşı imkânı ölçüsünde ibadetlerini yerine getirmesi, ferdi adaletin gereğidir.” İnsanın kendisine adil olması bize ne ifade eder? Bir şey ifade eder mi? Sanırım etmez. Çünkü bizim için “adalet” kapsamında değerlendirilen bir husus dahi değildir bu durum.

“Yaratılanlara karşı adil olmayı” inceler isek, yine bizlerce adalet kapsamında mütalaa edilmeyen bir adalet neviden bahsedildiğini görürüz: Tabiata karşı adalet. İslam ahlakında, yaratılış düzeninde bozukluk ve yozlaşmaya sebep olmaktan kaçınılması gerektiği salık verilir. Bundan kaçınmamak adaletsizliktir. Yine aynı minvalde israf, tabiata zulümdür.  Zira israf “haddi aşmak”tır. Oysa bizim yaşadığımız dünya düzenince doğa, dünyanın geleceğini kurtarmak veyahut yaşadığımız mekânın temiz görünmesi gibi gerekçeler ile korunur. Bir yanda adaleti salt insanlar arası ilişkilere hapsetmemiş bir ahlak bir yanda ise pragmatist bir düzen…

Zemahşeri’nin, işaret ettiği husus ise bambaşka bir etkileyiciliktedir. Sevgide dengesizliğin bir adaletsizlik olduğuna hususuna dikkatlerimizi çekiyor Zemahşeri.  Allah’tan başka varlıkları Allah’ı sever gibi sevmenin adaletsizlik olduğuna işaret ediyor. “Adalet” kelimesine böyle bir noktadan temas etmek, çoğumuzun adalet tasavvuruna(!) epey yabancı olsa gerek. Adaletin bu denli hassas bir kelime olduğunu daha evvel hiç düşündünüz mü? Öyle bir ahlaktan bahsediyoruz ki insana kalbindeki “sevgi”de dahi adaleti gözetmesini salık veriyor. Ve bunun üzerine insanı muhakemeye davet ediyor. Adalet bundan fazla başka nasıl sirayet edebilir ki insan kalbine?

Adalet, içimde bir yerlerde dirilmeyi bekleyen kelimelerin başında geliyor benim için. Onun dirilişi diğer kelimelerin de dirilişini kolaylaştıracak biliyorum.

Ve bugün daha fazla emin oldum: Bu dünya düzenine ne kadar yabancı kalır isem içimdeki adalet o denli çabuk dirilecek.

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • Ahmed , 08/09/2014

    Önemli ve üstünde durulması gereken bir konu adalet konusu. Güzel bir şekilde de anlatılmış yazıda. Adaleti sadece hukuk sistemi içinde düşünmemek gerekiyor. Herkesin adil olması gerektiğini çıkarttım yazıdan. Teşekkürler.

  • yunus , 06/09/2014

    Tusi; “İnsan günah işlemekle kendine zulüm eder.”

    Hıhı siz iktibas edince daha iyi anlıyoruz feyza hanım. kalbimize nakşoluyor.

  • gece , 03/09/2014

    Adalet kavramını hiç böyle bilmezdik.Güzel bir yazı olmuş teşekkürler.İrfan ve hikmeti de irdeleyen bir yazı da yazarsanız seviniriz doğrusu

  • receb tayyib erdoğan , 02/09/2014

    Yakında adalet bakanlığını kapatmayı düşünüyorum.Zaman zaman ‘batsın sizin adaletiniz’ diyerek alt yapı oluşturuyorum.Yeni kuracağımız adalet kurumu adalete de adaletle yaklaşacak bir nesil olsun istiyorum.Sahi ‘Kelimeler Ülkesi’nden’ ne haber var.En son okuduğumda seçim arefesiydi.

  • süttençıkmışakkaşık , 02/09/2014

    evet, kavramlar, olgular ya da muteber olan fakat aslında pek anlaşılamayan(yanlış anlaşılan) konu başlıklarıyla iyi bir dizi olabilir… devamı gelsin. Feyza hanımı tebrik ediyorum.

  • gökkuşağını tiye almayan porsuk , 02/09/2014

    dirilişi bekleyen kelimeler yazı dizisi olarak devam etsin. 2. kelime de “simsar” olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir