İngilizce “future” kelimesinden gelen fütürizm, geleceğin planlanması, tasarlanması anlamına gelip hem teknolojik hem de felsefî bir içeriğe sahiptir. Türkçede “gelecekçilik” olarak karşımıza çıkan fütürizm, ilk olarak geçtiğimiz yüzyılda İtalya’da özellikle resim ve mimari sanatlarıyla karşımıza çıktı. Fütürizmin en dikkat çeken yönü geleceğin dünyasını düşünme, tasarlama, tahminde bulunma kısmıdır diyebiliriz. 1970’lerin hemen başında kaleme aldığı “Şok, Üçüncü Dalga, Yeni Güçler Yeni Şoklar” gibi eserleriyle dikkat çeken Alvin Toffler bu açıdan önemli bir isimdir.
Toffler, genel olarak teknoloji ve etkileri hakkında yazılar yazarken toplumsal anlamda ortaya çıkan değişim ve tepkiler ile ilgili araştırma yapmaya başlamıştı. Özellikle 1970 yılında yayımladığı “Şok” kitabı geleceği okuma noktasında oldukça başarılıydı. Bu eserde Toffler, gelecekte geçiciliğin en önemli göstergesi olan “kullan-at” kültürünün çok yaygınlaşacağını, tek tipleşmenin küresel olarak hâkim olacağını hatta insanlar arasındaki ilişkilerin bile geçici olacağını öne sürmüştü. Yani Toffler, geride bıraktığımız zaman dilimi içerisinde yer alan kalıcılığın yeni dönemde ya da gelecekte geçiciliğe evrileceğini söylüyordu. Bugün geldiğimiz noktadan Toffler’in öngörülerine bakınca tespitlerinde haklı çıktığını görüyoruz.
Geleceği Okumak!
Toffler’in, 1970’den günümüz dünyasına bakarken yaptığı okumalar neredeyse nokta atışıydı diyebiliriz. Geleceğin dünyasını okumaya çalışırken hızlı yaşamın göçebe bir toplum ortaya çıkaracağını ve uzaklık kavramının da tamamen anlamını yitireceğini söylüyordu. Yine Toffler, mülkiyete bağlı yaşam tarzının yerine daha özgür bir yaşam modelinin sunulacağını, bunun göstergesinin otomobil olacağını, ev sahibi olmak yerine ev kiralama devrinin başlayacağını öngörüyordu. Arkadaşlık olgusunun anlamını yitireceğini ve bunun yerine kısa süreli ama daha çok/kalabalık arkadaşlık anlayışının kabul edileceğini buna bağlı olarak da insanların birbirleri arasındaki ilişkilerin geçicilik kazanacağını iddia ediyordu. Yazarın, tüm bu söyledikleri ve bunlara ek olarak çekirdek ailenin parçalanması, çocuk sahibi olmaktan vaz geçilmesi ve bunlara bağlı olarak yalnız yaşama geçileceği tespitleri de bugün için gerçekleşti diyebiliriz.
“Bilgi, değişimdir” diyen Toffler, bir tezi ve bu tezi destekleyecek verileri olan fütürist bir bilim adamıydı. Gelecek dünyayı en doğru şekilde okumaya çalışıyordu ve bunu yaparken hem geçmişten hem de içinde bulunduğu dönemdeki güncel verilerden faydalanıyordu. Neticede ortaya koyduğu teorilerin azımsanmayacak bir kısmı zaman içerisinde yazarını haklı çıkardı.
Geleceğin Teknolojisini Okumak
Bundan elli yıl önce Toffler’in yaptığı gibi biz de bugünü merkez alıp elli hatta yüz yıl sonrasını düşünerek geleceğe dönük okumalar yapabilir miyiz? Bugün için küresel ölçekte var olan teknolojiler üzerinden sistematik bir okuma yapıp “gelecekte bizi nasıl bir teknoloji bekliyor?” sorusuna komplo teorilere düşmeden daha makul ve mantıklı cevaplar bulabiliriz. Bu noktada uçuk kaçık fikirlere girmenin de bir sakıncası yok aslında. Zira hayal gücümüzün sınırsızlığı, bize aralayabileceğimiz muhtemel kapıların büyüklüğünü verecektir. O yüzden 2050 ya da 2100 yılında dünya nasıl bir yer olacak, o günün insanları nasıl bir teknolojiye sahip olacaklar gibi soruları kendimize sorup cevaplarının peşine düşmeliyiz.
1970’lerde gösterime giren dönemin meşhur animasyon filmi The Jetsons’u “gelecekte nasıl bir dünyada olacağız?” sorusunu sorarak tekrar izlediğimizde, o gün için geleceği tahmin etmeye ya da kurgulamaya çalışan fütüristlerin aslında çok da başarılı olamadıklarını görürüz. The Jetsons’da 2000’li yıllarda kullanacağımız söylenen uçan arabaları ya da insanların hizmetini görecek olan akıllı robotları bugün için halen göremedik mesela.
1989 yapımı “Geleceğe Dönüş” filmini hatırlayanlar olacaktır. Üç seriden oluşan filmin ikinci bölümünde 2015 yılına giden kahramanların kullandığı zaman makinesi, atıklardan araba yakıtı elde etme ya da küçük pizzaların fırında bir anda büyük bir pizzaya dönüşmesi gerçekleşmeyen öngörüler olarak aklımızda kalanlar arasında.
Gelecek 50 Yıl Nasıl Olacak?
Önümüzdeki elli yıl için yapılan tahminler arasında yapay zekânın çok daha gelişeceğinden bahsediliyor. Bugün için kendi arasında konuşan iki yapay zekânın ortak bir dil kurduklarını ve bu dili bizim çözemediğimizi biliyoruz. Şimdiden böylesi bir durumdaki yapay zekânın 50 yıl sonra sınırlarını ya da ne kadar gelişeceğini kestirmek güç gibi duruyor. Bunun yanında kendi temizliğini kendisi yapan evlerin varlığından bahsedilmeye başlandı. Ayrıca uçan otobüslerden de konuşulduğunu hatırlamamız gerekiyor.
Ses hızında hareket eden araçların üretileceğini öngören fütüristler, bu araçlar sayesinde uzun yolculukların çok daha kısa bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirileceğini söylüyor. Ses hızında araçlar için elbette sisteme uygun yollar da inşâ edilecek ve bu yollar küresel olarak birbirine bağlanacak. Günümüzden 50 yıl ilerisine baktığımızda yapılan tahminler bu yönde. Bir örnek üzerinden anlatacak olursak, Edirne-Trabzon arasını ses hızında bir araçla gittiğimizde bugün için 16 saat süren bu yolculuk o günün teknolojisiyle sadece bir saatimizi alacak.
Fütüristlere göre, bugün yer üstüne inşâ ettiğimiz evler 50 yıl sonra yer altına inşâ edilecek ve depreme karşı dayanaklılığı en üst seviyede olacak. Bu evlerin tek bir tuşla kendisini temizleme özelliği olacağı da söyleniyor. Ve bunlar sadece ev değil aynı zamanda yaşam alanı ve ofis özelliklerine de sahip olacak.
Geleceği konuştuğumuz zaman hepimizin en çok merak ettiği konu belki de Ay ve diğer gezegenlere yapılması planlanan seyahatler oluyor. Bazı küresel şirketlerin çalışma yaptığı Ay’a seyahat konusu önümüzdeki elli yıl sonunda gerçekleşecek fütüristlere göre. Hatta bu konu Ay seyahati ile sınırlı kalmayacak ve yakın gezegenlere de gidileceği öngörülüyor.
Küresel salgınların ve hastalıkların konuşulduğu dünyamızda en önemli sağlık problemlerinden birisi de kuşkusuz organ nakli meselesi. Önümüzdeki elli yıl içinde bu konuda da büyük gelişmelerin yaşanacağını düşünen gelecekçiler, üç boyutlu teknolojik cihazlar sayesinde birçok organın üretilebileceğine inanıyorlar. Organ yetmezliği ya da hasta organların daha iyi çalışanıyla değiştirilmesi mantığına dayanan ve üç boyutlu olarak tasarlanacağı söylenen bu gelişme ile hastalıklı organlar insanlar için sorun teşkil etmekten çıkacak. Yine vücut implantları çok gelişmiş olacak ve bu implantlar sayesinde vücudumuzdaki değerleri ölçebileceğiz. Şu an için düşünülen tasarımda bu implantların bir nevi asistan gibi çalışacağı öngörülüyor.
Geleceğin teknolojisi açısından en önemli gelişme sanal gerçeklik alanında yaşanacak. İnsanları, sanal dünyaya adapte etmeye çalışan üst akıl, bu noktada teknolojinin tüm imkânlarını kullanacak. Yalnızlaştırılacak insanların sosyalleşmesi de sanal dünyaya adaptasyonuyla sağlanmış olacak. Önümüzdeki 50 yıl içinde evlerimizde sanal gerçekliğe dâhil edileceğimiz kıyafetlere sahip olacağız. Evde giyeceğimiz bu kıyafetlerle bir sinema filminin içinde yer alabilecek ve karakterlere dokunabileceğiz. Beş duyumuz devreye girecek ve izlediğimiz herhangi bir filmde kızdığımız, sevmediğimiz bir karaktere vurabileceğiz. Kısacası artık sinema perdesinde kötü bir başrolü pataklamak bir hayal olmaktan çıkacak.
Davut Bayraklı
İlgili Yazılar
İnsanın Dizaynı ya da Trans Hümanizm
Teknolojik Tekilleşme
2050’de Nasıl Bir Dünya Olacak?