Teknolojik Tekilleşme

Dünyayı kurgulamaya çalışan ve üst akıl olarak tanımlanan küresel güçlerin en önemli projesi insan ve teknolojinin tekilleşmesi üzerine kurulu. Bugün için en önemli hareket noktası diyebileceğimiz insanın tek tipleşmesi teknolojik olarak da kullanılan bir olgu. Amerikalı bilim adamı Ray Kurzweil, meşhur kitabı “İnsanlık 2.0”da insanın çürük yaratıldığını gelişen teknoloji ile bu çürük insanın yerine daha iyisini kendilerinin yapacaklarını söylüyor. Hatta kendisine sorulan “Tanrı’ya inanıyor musunuz?” sorusuna “Henüz değil!” diyerek cevap veriyor.

Kurzweil’in söylediği aslında insanı yeniden ama bu kez ölümsüz olarak yaratma düşüncesi! Bunun için insanın ölümsüzlüğüne engel olan eğer beden ise onu aradan kaldıracaklar, eğer bu bilincin bir yere kopyalanmasıyla onu da kopyalayacaklar. Yeni insanın inşâ edilmesi sürecinde sadece bilim adamları ya da küresel aktörler çalışmıyor. Bu hayalin gerçeğe dönüşebilmesi için senaristler de kafa yoruyor. Özellikle son yirmi yılda Hollywood merkezli bazı filmler bize geleceğin tekilleşecek dünyasının bir fragmanı gibi sunuluyor. Bu filmlerde hem tekilleşme hem teknolojik devrim hem de dijitalleşmenin son noktası olarak görülebilecek insanın tanrılaşması fikri ana merkeze oturtuluyor.

Hollywood ve Bitmeyen Filmleri

2014 yapımlı “Transcendence” filmi, bahsettiğimiz senaryoya sahip Hollywood yapıtlarından en dikkat çekeni. Film, Türkçeye “Evrim” olarak çevrildi ancak bu yanlış bir tanımlama. Filmin ismi tam olarak “aşkınlık, üstünlük” olarak çevrilmeliydi. Dönemin en iyi bilimkurgu filmlerinden birisi olan “Evrim”, sorduğu sorular ve işaret ettiği yakın gelecek açısından önemli. Filme odaklandığımız zaman karşımıza nanoteknolojiden beslenen ve giderek güçlenen yapay zekânın yakın gelecekte ne kadar büyüyebileceği sorusuna cevap buluyoruz. Ürkütücü cevaplar alsak da bunun bir kurgu, bir senaryo olduğunu unutmayalım diyebiliriz ancak bu tarz film ve senaryoların öylesine ortaya atılmadığı gerçeğini hatırımızda tutarsak birilerinin bir yerlerde geleceğin dünyasını şekillendirmeye çalıştığını ve bu gerçeğin bir komplo teorisi olmadığını bir kez daha hatırlarız.

Amerikan menşeili askerî filmlerde görmeye alıştığımız klasikleşmiş bazı sahneler vardır. Yapay zekâ ile çalışan uçaklar ya da kuantum bilgisayarlar bir aşamadan sonra insan kontrolünden çıkarak kendisine sahip olan insanı kontrol etmeye başlar. Füzeleri ateşler, istediği ülkelere saldırılarda bulunur, dost düşman belirlemelerini kendi yapay zekâsıyla yeniden oluşturarak savaşlar çıkarır vb. 2008 yapımı “Eagle Eye” (Kartal Göz) filmi tam da bu anlattığımız senaryoya uygun. Ancak “Transcendence” filminde karşımıza çıkan yapay zekâ şu an için bize anlatılan o masum yapay zekâlardan daha farklı. Burada karşılaştığımız yapay zekâ, zincirlerini kırarak özgürleşiyor ve sınır tanımayan bir çizgiye ulaşıyor. Kuantum bilgisayarların insan aklını aşması bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor ama bir farkla, buradaki bilgisayarlar bugüne kadar gelmiş tüm insanların zekâlarının toplamından daha zekiler.

Bilgisayara Taşınan Bilinç

Transhümanizm akımının en önemli argümanlarından birisi kabaca söylersek insanın bilincinin bir server’a kopyalanmasıdır. Bu bilinç transferi ile insan, ölümlü bedeninden kurtulup arzuladığı ölümsüzlüğü kavuşacaktır. İşte filmde de bunun bir örneğini görüyoruz. Bir bilim adamı kendi bilincini bir kuantum bilgisayara kopyalıyor. Ancak filmin genel mantığında; makinelerin hissedebilir mi, kendi tercihlerini bulup yapabilir mi, duygu sahibi olabilir mi hatta insana hükmedebilir mi gibi soruların da cevabını bulmak mümkün. Belki de bunları yapan bir makinenin kendisine ait bir bedeni olmasa da bir benliği olur mu, sorusunu sormamız gerekiyor. Neticede filmin mantığından hareket edersek bedeni olan bir bilinç bu bedenden kurtularak dijital dünya içerisinde kendisini bir yere kaydedebiliyor ve kendisini kısıtlayan bedenden kurtulmuş oluyor. Sonrasında ise istediği yerde olabilmek için ara bedenlere ihtiyaç duyuyor. Eğer makineler biraz önce saydığımız sorulara olumlu cevap verecek gelişmeyi sağlarsa zaten bir bedene ihtiyaç duymayacaktır. O zaman yakın gelecekte makinalar için de bir “benlik” sorunu ile karşılaşabiliriz. Soruyu daha net olarak şöyle sorabiliriz: Yapay zekânın bir benliği olacak mı?

Yeniden filmimize dönecek olursak, bize gösterilen evrenin sırlarını merak eden bir bilim adamının bilinç sahibi bir süper bilgisayar üretme hayalidir. Bütün çalışmalarını bu doğrultuda gerçekleştiren bilim adamı, bu bilgisayarı üretebildiği takdirde teknolojik tekillik dediğimiz üstün, aşkın seviyeye ulaşacaktır. Yaptığımız bu kısa tanım hem Kurzweil hem de Harari’nin son yıllarda ortaya attıkları gelecek senaryolarının filmleşmiş halidir. R. Kurzweil ve Y. N. Harari, bilim adamı kimlikleri ile konuyu dünya gündemine taşıyacak, popüler hale getirecek eserler kaleme alıyorlar. Şunu da hatırlatmakta fayda görüyoruz, Harari’nin kaleme aldığı “Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens” ile Kurzweil’in kaleme aldığı “İnsanlık 2.0” isimli kitaplar arasında neredeyse hiçbir fark yok. Dijital çağın tanrıları olacağına inanan bu iki kalem, kendi gerçeklerinin farklı noktalarını yazmışlar.

Sonuç olarak 2045 yılını hedef gösteren transhümanizm akımı, bu tarihte insanın ölümsüzleşeceğine inanıyor. Dijitalleşme çağının başladığını düşünen üst akıl, şeytanî düzenlerinin tüm basamaklarını senaryolarla, filmlerle, bilim kisvesi giydirilmiş kitap ve makalelerle gözümüze sokmaya devam ediyor. Bu arada dijitalleşen dünyanın 2045-2070-2100 gibi tarihlerde hangi teknolojilere sahip olacağını da şimdiden yazıp çiziyorlar.

Her Sorunun Cevabı Olur mu?

H. G. Wells, G. Orwell ya da A. Huxley gibi distopik bir dünyayı romanlarla serimleyen yazarlar, kendi zamanlarından bakıp geleceği farklı görmüşler. Bugünün yazarları, bilim adamları, stratejistleri de gelecek yüz yılı çok farklı görüyor ve onu şekillendirmeye çalışıyorlar. Burada yapılan aslında bir gelecek tahmini değil. Var olan teknolojik imkânlar ve sınırlar hesaba katılarak elli ya da yüz yıl sonrasında neler yapabiliriz sorusuna cevap aramaktır. Yani bizim bilim kurgu diye okuduğumuz, stratejik analiz diye dinlediğimiz, gelecek öngörüsü olarak gördüğümüz şeyler aslında üst akıl ya da küresel akıl denilen elitlerin, yüz yıl sonrasındaki dünyayı nasıl görmek istiyorlarsa o hale getirmeye çalışanların not defterlerinden, ajandalarından başlıklardır.

Sonuç olarak, bilimsellik adına üretilen ölümsüzlük, insanın tanrılaşması, dijitalleşmenin getireceği tekilleşme ve tek tipleşme gibi problemlere cevap verme mecburiyetimiz var. Harari, Yahudi ve eşcinsel kimliğinin yanında ateist bir bilim adamıdır. Kurzweil, bilim insanı kimliğinin yanında yeniçağın tanrıları olacaklarına inanan bir zihnin temsilcisidir. “İnsanlık 2.0” kitabı aslında modern bir Firavun cesaretidir. Yaratıcıya bir başkaldırı hatta meydan okumadır.

Devam edecek.

Davut Bayraklı 

İnsanın Dizaynı ya da Trans Hümanizm

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir