edebifikir, amatör bir neşriyat mahfili. bu şu demek: ürettiği metinler, ortaya koyduğu faaliyetler para kazanma konusu edilmiyor. yani ben bu yazıyı yazdığım için telif ücreti almıyorum. yine mesela, edebifikir olarak bir kitabın reklamını yapıp bundan para da almıyoruz. baştan beri amatörüz. buradaki amatör, acemi veya yeni başlamış anlamında değil. amatör-profesyonel ayrımı gerçekte bu para kazanma işiyle yapılabilen bir ayrım. sonradan insanların zihninde, “kendisine para verilecek kıymetli şey sadece ve sadece bir ustalık konusu olabilir” anlayışı kemikleşmiş. bugün hepimize, her birimize kabul ettirmediler mi “kaliteliyse pahalıdır!” lafını? artık her şey para konusu edildiği için yeni vaziyet bu galiba: “kaliteliyse pahalıdır!” galiba demek zorundayım çünkü çarşıya inip para hırsının sevkiyle mücadele veren bir esnaf bulsam konuşmaya tahammül edip dinlesem herhalde paranın yeni ürettiği “siyaset aklını” söylerdi bana.
edebifikir meselesine avdet edelim. amatör olarak mı kalmalı, yoksa profesyonel mi olmalı? ben mevzusu açıldıkça, yeri geldikçe edebifikir’in profesyonelleşmesini teklif ediyorum. birtakım yayınevlerinden reklamlar alarak işe başlayabilir. önüne profesyonelleşme adımları koyar, sırasıyla gerçekleştirir. bunu neden istiyorum? bir işe girişince onun potansiyel kuvvetinin tamamını ortaya çıkarmak, dibini bucağını yoklamak arzusu duyarım. sebebin biri bu. diğeri ise insan faaliyetlerinin ve münasebetlerinin paraya endekslendiği bir çağda, paraya ram olmadan onu işe katmak gerektiğini düşünüyorum. paranın tanzim ettiği irtibatların dışında kalınca varlık göstermeniz mümkün olmuyor ama o irtibatlara boynunuzu teslim ederseniz de “kendimiz” diye bir şey kalmıyor. daha müşahhas, hatta kaba tabirlerle anlatayım. holding yayınevinin pahalı koltuğunda oturan ve piposunu tüttüren adamın rahatını kaçırmak, boynunu edebifikir’den tarafa çevirmek istiyorum. ama edebifikir’de iskender pala, yavuz bahadıroğlu olma hevesini içten içe taşıyan veya böyle olup da nefsinin bu potansiyeli henüz ortaya çıkmamış bir yazar varsa onu da sepetlemenin bir formülünü ele geçirmiş olmak istiyorum. jack london, şöhret olunca, 5-10 tane asistan tutmuş. bunlara, bir romanın bölümlerini paylaştırıp yazdırır, kendisi en sonunda redakte edermiş. bir bakıma roman fabrikası kurmuş adam. paranın ve şöhretin kimleri değiştireceğini bilemeyiz elbette. hak teâlâ, dünyanın kalbimizi ve bizi değiştirmesi ihtimalinden korusun; kalbimizi tamamen kendi rızasını çevirsin, âmin.
eğer profesyonelleşmezsek yani maddî bakımdan belli bir tesir sahası üretemezsek insanlara mesuliyet yüklemek de zor oluyor, belli bir kabiliyete sahip genç yazarların edebifikir’de kalması ve üretmesi de zorlaşıyor. genç ve kendisinden istikbal umulan bir yazar kardeşimiz, “edebifikir’de nereye kadar?” deyip soluğu çetecilikle işlerini yürüten, holding şairi bir adamın dergisinde alıyor. cevval, kabiliyetli olduğu için sözünü ulaştıracak, sosyal mevkiini pekiştirecek bir yer arıyor. bana kalırsa araması da normal ama temiz kalarak yapacak yollar bulsa daha iyi olur. amatör bir şema içerisinde insanların gayret ve heyecanını devamlı tutmak da zor. telif ücreti ödediğin bir yazara mesuliyet yüklemek de mümkün oluyor, dikkatini kendi mecraından yana tutmak da mümkün oluyor. bundan daha önemlisi, disiplinli ve profesyonel bir neşriyatta yazılanları daha tesirli kılmak da mümkün. halkın dostları dergisinin tirajı üç bini bulmazken bir mobil firmasının açtığı resim yarışmasını tenkit ediyor ve bu yarışma iptal ediliyor. bugün türkiye’deki hangi neşriyat kültür politikalarını, kültür faaliyetlerini tesiri altında bırakabilecek evsaftadır? ezcümle şunu diyorum: disiplinli, profesyonel, temiz ve şeffaf bir münabesetler zinciri kurmuş bir vaziyete geçmemiz lâzım. attığım yumruk kuvvetli, üstünde durduğum ring de iyi olsun istiyorum.
mehmet raşit küçükkürtül
10 Yorum