Bir Çay Bir Türk Kahvesi

[Edebifikir Haber Ajansı]

Kamuoyu Açıklaması: Edebifikir’in yazarları bu ara Türkiye turuna çıktı. Edirne’den Kars’a kadar çeşitli illerde seminer veren yazarlarımızın kilo aldığına dair yapılan haberler tamamen spekülasyondur. Bir sesi ve davayı dillendirme niyetindeki yazarlarımız bilakis kilo vermiştir.

***

Çok Kitap Okumayın adlı söyleşisini gerçekleştirmek üzere Eskişehir’e giden Mehmet Raşit Küçükkürtül’ü, Eskişehir’de ki yazarımız Muhammet Emin Oyar otogarda karşıladı. M. R. Küçükkürtül telefon konuşmasıyla tanıştığı M. E. Oyar’ı tanıyamama endişesiyle temkinli adımlarla otobüsten inerek Eskişehir’e ayakbastı. O otobüsten iner inmez kargo pantolonluyla, üzerinde “deli diyorlar bana” yazan kazağıyla ve kapşonlu ceketiyle üzerine doğru yürüyenin M. E. Oyar olduğunu tahmin edememiş olmalıydı ki kendisine uzanan eli, yüzündeki şaşkınlık ifadesini belli ederek kavradı.

İkili, zaman kaybetmeyerek taksiye binip söyleşinin yapılacağı mekâna gittiler. Ortamı teftiş etikten sonra akşama doğru tekrar geri dönmek üzere kendilerini Eskişehir sokaklarına bıraktılar.

***

Yürürlerken bir yandan da sürekli sohbet ediyorlardı. M. R. Küçükkürtül ilk defa geldiği Eskişehir’de yaptığı gözlemleri ve tahlilleri aktarıyordu. Sohbetin konusu sürekli değişiyordu. Zaman zaman Emre Baştuğ, Davut Bayraklı, Mehmet Erikli ve Üstad Muharrem Cezbe’den bahsettikleri oldu. Sulhi Ceylan’ın ismi mevzu bahis bile olmadı.

***

Büyük bir alışveriş merkezinin önünden geçerken, M. R. Küçükkürtül tedirgin bir sesle “Bizi buraya sokmayacaksın umarım!” deyince M. E. Oyar ona doğru dönüp dişlerini göstermeden gülümsedi ve kaldırımları aşındırmaya devam ettiler.

Bir restoranda (lokanta mıydı acaba) yemeklerini yedikten sonra tekrar dışarı çıkan ikili, kırtasiyeye uğradılar. M. R. Küçükkürtül kırtasiyeden bir defter ve kalem aldı. Üniversite öğrencisi olmasına rağmen uzun zamandır kırtasiyeye girmeyen M. E. Oyar içerideki manzara karşısında epeyce şaşırmıştı. Bir sürü yeni icat çıkmıştı. Hâlâ arkasında silgisi bulunan tahta kurşun kalem kullanan birinin şaşırmaması anormal olurdu zaten.

***

Kırtasiyeden çıkınca,  sıcak bir teneffüs için bir kahve salonuna (ne demekse) girdiler. M. R. Küçükkürtül, Türk kahvesinin yanında gelen kurabiyeleri “Türk kahvesine hürmetsizlik edemem” diyerek M. E. Oyar’ın önüne sürdü. M. E. Oyar da çayın yanına yakıştırdığı tek şeye hürmetsizlik etmemek için kurabiyelere dokunmadı. Kahvesinden birkaç yudum alan M. R. Küçükkürtül, kırtasiyeden aldığı defteri ve kalemi çıkardı. Defteri açıp ilk sayfasına bir şeyler karalayan M. R. Küçükkürtül defteri ve kalemi M. E. Oyar’a hediye etti.

***

İlerleyen zamanlarda salonda yankılanan Neşet Ertaş’ın Garipler türküsünü fon müziği olarak kullanan M. E. Oyar, Edebifikir ekibinin İstanbul’daki faaliyetlerini imrenerek takip ettiğini söyleyip Eskişehir’deki yalnızlığından yakındı.  Neşet Ertaş “Nerde bir garip ölse garip olanlar ağlar” derken M. R. Küçükkürtül de yaptığı kısa sohbetle Eskişehir’den yeni yazarlar kazanılmasının onun elinde olduğunu ima etti. Aslında hazırlık aşamasında olan bir ekipten haberi vardı ve biliyordu dilaltındaki kapsül patlamak üzereydi.

***

Akşam vaktinin girmesiyle kurabiyeleri terk ederek salondan ayrıldılar ve söyleşinin yapılacağı mekâna doğru Eskişehir’in dudak çatlatan ayazında yol aldılar. Mekân yavaş yavaş dolarken M. E. Oyar da en arka sırada yerini aldı.

***

M. R. Küçükkürtül, söyleşisine katılımcıların ne kadar kitap okuduklarını sorarak başladı. “Aranızda hiç kitap okumayan var mı? Sadece 10 kitap okudum diyen? 50? 100? 200? 500?” Açık artırma şeklinde devam eden bu bölümde M. E. Oyar’ın elini hiç kaldırmaması dikkatten kaçmadı. M. R. Küçükkürtül’ün cümleleri salona kurşun gibi düşüyor, katılımcılar pür dikkat kendilerini kurşunların önüne atıyordu. Söyleşi boyunca akrep, yelkovanı ne kadar zaman kovaladıysa soru cevap kısmında da bir o kadar süre boyunca ter döktü.

***

Söyleşi de bittiğine göre veda vakti yaklaşıyordu. Mekândan ayrılmadan evvel M. R. Küçükkürtül, Sulhi Ceylan’la telefon görüşmesi yaptı. M. E. Oyar’a selamının iletilmesini isteyen Sulhi Ceylan, gönülden bir dua ile karşılık buldu.

Otogara geldiklerinde bir ayakkabı boyacısının brandasındaki “Arapça Rusça çeviri yapılır” yazısı epeyce kafalarını karıştırdı.

***

Otobüs geldiğinde en kısa zamanda İstanbul’da mülâki olma temennisiyle helalleştiler. M. R. Küçükkürtül cam kenarına oturdu ve otogardan aldığı bir dergiyi okumaya başladı. Otobüs hareket ederken ona el sallayan M.E. Oyar’ı fark etmedi. Neşet Ertaş’ın sesi geliyordu derinlerden ve Eskişehir soğudukça soğuyordu…

***

Not: Bu buluşmanın ardından Türk kahvesinin Unesco mirası listesine girmesinde Edebifikir’in hiç bir rolü olmadığını düşünüyoruz.

Edebifikir Eskişehir Muhabiri Muhammet Emin Oyar

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • busra , 10/12/2013

    Kucukkurtuldeki Knin hz. aydogan k. Bunyamin k. Hatta faruk k. Ve bilumum k lar ile ilgisini, akrabalik durumunu sormuyorum sadece aklimin minnak bi kosesine geldi gitti.ama rasit k. Ya da mistir k. Edebifikiri ihmal etmemeli. Yazi boyunca m.r leri boyle okumusum naparsin busra farki..

  • Enes İbrahim Düden , 06/12/2013

    Hoş geldiniz sefalar getirdiniz ama biz doyamadık ki en yakın zamanda bir daha isteriz sizi. Yazınızı da tebessüm ederek okudum, çok hoş olmuş. Ayrıca “dilaltındaki kapsül patlamak üzereydi” sözünüz gayet mükemmel bir benzetme.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir