Nihat İlhan, tedaviyi reddediyor.
***
Gayet şık bir duruşla yürüyorum bu yolu. Elimden gelen hiçbir şey yok. Her şeyin olması gerektiği bir zamandayım. Düşüncelerimden geçitler yapıyorum sana yol alarak. Neyse sorun değil; sensiz de yaşayabilirim ama çaysız yaşayamam. Ufkumun genişlediğini hissetmek istiyorum oysa ben, yalnızca. Düşüncemin düşüncesizliğinden kavramsal hatlar yaparak, uyanmak gerektiğini zihnime telkin ediyorum. Amacım, amaçsızlık. Eylemim, eylemsizlik. Kin dolu bir kinsizlik ile yaşıyorum. İçimdeki mecralara sevinçsiz diyarlar bırakıyorum.
Biliyorum, hiç şık değilim ve yazmaya da hakkım yok. Ama benim içimdeki öğlen uykusu, zafiyetini meydana çıkarıyor. Ne yapayım, hangi insanla konuşsam bana içimde kimseye açamadığım öfkeler taşıdığımı söylüyor. Aslında öfkesizliğim yüzünden anlatmak derdine de düşemiyorum. Ben, insanların bütün değerleri nasıl –infilak düzeyinde- bir istismara uğrattığını gördüm. Bu yüzden kendimde her şeye karşı yeni bir strateji geliştirdim; bütün değerler karşısında nötron kalmak. Böylece zihnimdeki olaylara karşı bütün değerlerin artı ve eksilerini görebilecektim. Ama ne çare! Şimdi duygularından arınmış, hissetmek için çare -ne beklediğini de bilmeyen ama- arayan birisiyim. Samimiyetsizlik, işte bu beni yıkıyor. Kendimden önceki insanların genel anlamda tümüne karşı ruhaniyetini tiksinti kaplayan ben, bunca yüzyılın sevgilim olup beni kollarıyla sarmasını isterdim. Oysa bugün -içinde bulunduğum zaman dilimi, şu karmakarışık çağ ayaklanması- düşümü bile karmaşık levhalara yazıyor, vücudumdaki bütün vasıfları indirgeyerek. Neyse sorun değil, vasıfsız da yaşayabilirim ama çaysız yaşayamam.
Güç değil, her insan kendisinden bilebilir yaşamayı. Biraz daha vakit yeterse eğer, yerli yerinde ağlayabiliriz. Kendiliğinden olan bir şeyler var ve bunlar bizi yoruyor. İsmini almak istemeyeceğimiz insanların ismini taşıyoruz belki de, kim bilir? Ve varlığımız hiç beklemediğimiz olaylara zincirli. Kaytan bıyıklarımız var ama kimse onları bizden başkası gibi yakıştıramıyor. Neşemiz, usulsüz konuşmalardan ibaret. Hikmet, yok; netice var. Kalp, aşırı hastalık boyutunda. Kabrimiz başında öylesine muhakeme yapıyoruz; kim inecek buradan aşağıya diye… Ama ne çare! Hiç beklemediğim olaylar başıma geliyor. Ben kimseyi çağırmıyorum yanıma. Ama belki de olması gereken bu. Hissettiğim gibi yaşamak için çok çabaladım ama yaşayarak hissettim. Ve de psikolojinin kim bilir hangi türlü kökeninden sadece herhangi birisi bu. Neyse sorun değil, psikolojim olmadan yaşayabilirim ama çaysız yaşayamam.
Geçenlerde “bir yüzyıl daha yorulabilirdim/ ama beni ıstıraba sürükleyen insanlık/ benim için de insanlara değer verseydi eğer…” yazmışım. İnsanların samimiyetlerine keşke güvenebilseydim. Keşke kayda değer dostluklar yaşadığım kimseler olsaydı.
Neyse, yaşamadan da yaşayabilirim ama çaysız yaşayamam.
2 Yorum