Eylem bizde bir oluş hali, fıtri bir tavır dedik ve 1 Mart Perşembe akşamı Kadıköy Sanat Meydanı’nı şiirlerimizle buluşturduk.
Kadıköy her zamanki gibi vakti olmayan ve acele olarak bir yerlere yetişmek isteyen insanların kalabalığından ibaretti. Acelesi olan insanların durup şiirlerimizi dinlemesini zaten bekleyemezdik. En fazla yanımızdan geçerken bakışları ile “ne yapıyor bu deliler akşam akşam” demelerini bekliyorduk ve bu bakışları yakaladık. İster istemez kalbimizin dilinden Gülten Akın’ın “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” dizeleri döküldü. Sonra ah dedik ve şiirlerimizi okumaya başladık.
Önce Sulhi Ceylan açılış konuşmasını yaptı ve “Dünya” şiirini Kadıköy’ün sokaklarını dolduran kör kulaklara bıraktı. Belki de Sulhi’nin kendisi kördü ve herkesi kendisi gibi sanıyordu. Bilemiyoruz ama bildiğimiz bir tek mesele vardı: Şiir; o ezeli sözün tınısının aranması idi. Sahneyi Muhammed Furkan Kahyâ aldığında Yavuz Bülent Bakiler’in sesi ile Kadıköy’e seslendi. Nedendir bilinmez tam o esnada bir bisikletli gelip Furkan’ın yanı başında durdu ve anlamsızca bize bakmaya ve şiiri dinlemeye başladı. Neden sonra ise sessizce pedalları çevirip aramızdan ayrıldı. Niçin bile diyemedik arkasından. Mehmet Yönden ise Necip Fazıl’ın “Beklenen” şiiri ile Kadıköy’e gülümsedi. Nedense o an birden etrafımızdan geçip giden insanlar duruverdi. Ama bu duruş iki saniyeyi geçmemesine rağmen bize bir saat gibi gelmişti. Şiir bittiğinde beklenenin asla gelmeyeceği gerçeğine toslamıştık ki Adem Suvağcı Cahit Zarifoğlu’nun “Sevmek de Yorulur” şiirini ezberden okumaya başladı. Gözleri velfecir okurken Kadıköy’e karşı bir hıncı varmış gibi duruyordu. Mısralar kurşun gibi yanımızdan geçip gidenlerin üstüne yağıyordu âdeta. “Ağrıyan bir gün” gelip yanı başımıza çökmüştü. Evet evet gün ağrıyordu.
Ve Çaykolik. Şiirlerin okunmasından sonra Çaykolik’te hali pür melalimizi konuşmaya başladık. Çünkü “Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz” diyordu hafızamız. Yani tarihimiz. Çayların biri gelip biri giderken anlaşılmak için abartmaktan başka çaremiz olmadığını, insanın en büyük zulmü kendisine ettiğini, Adem Suvağcı’nın az kitap okuduğunu, Mehmet Yöndem’in yeni projelerini ve Furkan’ın doymak bilmeyen okuma aşkını konuştuk da konuştuk. Biz süre sonra kelimelerin yetmediğini fark ettik. Kelimelerin kalbine ulaşan bir velinin kalbine girme niyetiyle ayrıldığımızda Kadıköy’ün bizi bekleyeceğini biliyorduk. Beklenilmek güzeldi. Ya beklentisiz yaşamak? İşte bu en zoru ama insanın en kâmil haliydi.
Edebifikir Haber Ajansı
2 Yorum