Duyduğum ama hatırlamadığım ezanla başlayan; duyup duymayacağımdan bihaber, duysam da hiçbir şey yapamayacağım selâya kadar olan hayatımın değerini bilemesem de, bu hayatı bana bahşeden Rabbime şükürler olsun.
Hayatımın her anında -ben sözümde dursam da durmasam da- merhametini esirgemeyen Rabbime şükürler olsun.
Nefes almanın, tat almanın, görmenin, hissetmenin en güzel halini -kıymetini bilmediğim halde- veren Rabbime şükürler olsun.
Bana her gün ölümün var olduğunu gösteren Rabbime şükürler olsun, bunu anlamayan nefsime yazıklar olsun.
* Maddi hiçbir şeye sahip olmamakla birlikte “benim” diye tabir edilen, yıllarca sahibiymiş gibi borçlarını ödemekle uğraştığım, ne kadar malım varsa aileme kalacağından, konusunu açar gibi yapıp açmadan kapatıyorum. Zaten kısacık dünyanın değersiz maddiyatını uzun uzun anlatmanın manası yok.
* Öte yandan, ben gittikten sonra, “Tahir Sami Bey”in kitapları gibi ne olacağı meçhul, naçizane kütüphanemi oğluma bırakıyorum. Belki yıllar sonra, güzide kitapların sayfalarına sıkışmış; mükemmel cümlelerin, paragrafların arasında, küçük kâğıtlara yazılmış, utana sıkıla bir köşede bekleyen babasına ait cümleleri görürse, beni yeniden tanır. Belki de bu sefer farklı tanır.
* Uzun zannederek yaşadığım kısacık hayatımda kurduğum bütün büyük hayalleri tüm ağırlığıyla küçücük “gerçekliklerin” sırtına bırakıyorum. Bu kadar gereksiz gerçekliğin arasında bunalırken kurduğum hayallerin benim intikamımı almasını umut ediyorum.
* Hayatım boyunca aldığım ve verdiğim, sayılı olduğu halde sayısını bilmediğim nefeslerin içerisinde, bilerek veya bilmeyerek boş yere harcanmış olanları -ki üzülerek, çoğu boşa akıp gitmiştir- Allah katında değeri olan zamanlarda alıp verdiğim nefeslerime bırakıyorum. Bu sayede belki onlar da kıymetleniverir.
* Yolun sonundaki yâre ulaşabilmek için, temizlemeye çalıştığım yüreğimi, üzerindeki siyahlıkları fark edip son bir kez kolumla silip parlatmaya çalışarak yâre, hicap içinde teslim ediyor, yoldan çıkıp amacımdan uzaklaşarak yüreğime doldurduğum taşları şeytanın taşlanması için bırakıyorum.
* Ölümün ve ölümden sonraki hayatın nasıl olduğu ile ilgili zerre kadar bilgisi olmadığı halde, şu dünyadaki en bilgin adammış gibi tavır takınarak, tüm hayatını “sözde” düşünerek geçiren beynimi kendi haline bırakıyorum. Bu kibir ona yeter.
* Bilerek veya bilmeyerek işlemiş olduğum günahların yazılı olduğu kalın kitabın arasına küçücük tövbe kâğıdı ekleyerek sol yanımdaki meleğe bırakıyorum.
* Sevap olarak bildiğim tüm amellerimi denize bırakıyorum. Balıkların bıraktıklarımın değerini bilmemelerini umut ediyorum.
* Tabutumu omuzlara bırakıyorum. İnşallah omuz sahibi insanlar tanımışımdır.
* Bu kadar olaydan sonra hâlâ öldüğünü anlamayan nefsimin üzerine, çarptığında öldüğünü anlaması için tahtalar bırakıyorum.
* Doğduğum anda en temiz şekliyle verilen beden kıyafetimi ütüsüz ve kirli bir halde kara toprağa, bana emanet edilen ruhu, bedenimden daha kirli olduğunu bildiğim halde, af dileyerek gerçek sahibine bırakıyorum. Buyurun cenaze namazına…
Ömer Can Coşkun
8 Yorum