Fukaranın Yolu: Gariplerin Kitabı

Tasavvuf Konulu Romanlar dosyamızın dokuzuncu yazısını Yunus Emre Güçlü yazdı: “Fukaranın Yolu: Gariplerin Kitabı”

***

1979 yılında kaleme alınan Gariplerin Kitabı, Bâyezîd-i Bistâmî‘nin “Aramakla bulunmaz, ama bulanlar ancak arayanlardır.” sözüyle sarsılan Ian Dallas‘ın kendi yolculuğu üzerinden tasavvufun sesini duyurma çabasıdır. Buhrana kapılan ve çoğumuzun dile getirmekten çekindiği duygu ve düşüncelerin özgürce itirafı…

Çileli bir hayat yaşayan ve daha sonra adını Abdülkadir es-Sûfî olarak değiştiren Ian Dallas, evini, çalıştığı kütüphaneyi velhâsıl yaşadığı şehri, bir kitabı yani Gariplerin Kitabı‘nı bulma adına terk eder. Bu arayış boyunca başından geçen hadiseleri de kayıt altına alır. Bunun nedeni, başına gelenlerin hakikatini idrak ettiği takdirde yola çıkmaya gerek kalmayacağı hissidir.

Dallas’ın bu hissiyatı ve daha sonra da idrak edeceği seyr u sülûk tecrübesi, bana Feridüddin Attâr‘ın Mantıku’t’tayr adlı eserini anımsattı. Ölümsüz eserde, Hüdhüd’ün önderliğinde yola çıkan ve bin bir türlü sıkıntıları atlatıp Simurg’a ulaşan 30 kuş, Simurg’un aslında kendileri olduğunu anlıyorlardı. Yani her şey, kişinin kendi kalbine dönmesinden ibaretti. Hakikat yolculuğunun henüz başlarında olan Dallas’a bu minvalde bir mesaj da rüyasında verilmişti: “Olduğun yerden başla. Sana gereken her şey kendi evinde.”

Kitap, giriş faslında bir “Son” ile karşılıyor okurunu. Burada kıyametin kopuşuna dair bir hikâye anlatılır. Dallas, böyle bir son ile başlayarak anlatacağı olaylar zincirinin bir ihtida öyküsü olduğunun mesajını verir.

Dallas’ın Arayışı

Dallas’ın hikâyesi, aynı kütüphanede çalıştığı Dükas yani, Devlet Üniversitesi Arşiv Sorumlusunun ortadan kaybolmasıyla başlar. Dükas’ın yerine vekâleten gönderilen Dallas, onun ofisinde ve lojmanında karşılaştığı işaretlerle artık dönüşü olmayan ve sırları son bulmayan bir yolculuğa çıkacaktır.  Lojmanda bulduğu defter ise yolculuk öncesi son işarettir.

İki farklı insan tipinin resmedildiği Gariplerin Kitabı‘nda, bu noktadan itibaren tamamen Dükas’ın hikâyesiyle baş başa kalıyoruz. Dükas’ın yolculuğu da benzer şekilde karşılaştığı işaretler neticesinde şekillenir. Kütüphanede karşılaştığı iki risâle zihninde yeni kapılar aralar. Birincisi, Çinli bir bilim adamına ait bir mektup; diğeri ise Ebu’l-Hasan Şâzelî’nin müridinin bir mektubu. Özellikle müridin mektubu Dükas’ı tam anlamıyla sarsar. Akademisyenleri davet edip bu mektup hakkındaki görüşlerini almak ister. Sonuç tam anlamıyla hayal kırıklığıdır. Çünkü ezberlerinden konuşan bir toplulukla karşı karşıyadır. Onların hiçbir şey anlamadığını görünce morali altüst olan Dükas’ın, o gece karşılaştığı bir bedeviden işittiği söz, içine düştüğü hayal kırıklığını özetlemektedir: “Merkep pazarında deve bulamazsın.”

Aralarında geçen kısa fakat sarsıcı diyaloğun ardından, bedevi bir anda gözden kaybolur. Ardından koşsa da nafiledir. Dükas, burada sosyolojik bir eleştiride bulunarak halkın miskin ve fakirleri ile “üst tabaka” arasındaki güvensizlik duygusundan yakınır. Eve, arkadaşlarının yanına döndüğünde ise bedevideki samimiyeti ve enerjiyi onlarda bulamadığından dem vurur ve içinden: “Merkep pazarı” diye söylenir.

Marifet

Dükas’ın hikâyesi, devamında Cüneyd-i Bağdadî‘nin şu sözüyle karşılaşmasıyla derinleşir: “Eğer göğün altında, marifet arayışındakilerin içine daldıkları ilimden daha şerefli bir ilim olduğunu bilseydim bütün hayatımı onu almaya vakfeder ve onu bulana kadar çabalardım.” Burada zikredilen ve tasavvufun temel kavramlarından olan “marifet”, Dükas’ın düşüncelerinin daha da yoğunlaşmasına neden olur. Artık teslim olmak için gerekli zemin hazırdır ve tekrar tevafuk edeceği bedevi ona şöyle diyecektir:

Alnını yere koy

Çünkü bu teslimiyettir”.

Marifetullâha ulaşmanın ilk adımı atılır ama yeterli değildir. Bedevi, Dükas’a, arşiv sorumlusu olduğunu ama bilgi sahibi olmadığını hatırlatmış, aradığı şeyin de bir kitapta olduğunu belirtmiştir. O kitabın adı ise: “Gariplerin Kitabı”dır ve Dükas, bu kitabı bulmak için ortadan kaybolur.

Dallas’ın Yolculuğu

Dükas’ın bu sır dolu hikâyesi, Dallas’ı bir karar vermeye zorlar. Çünkü onun defterinde kendi iç sesini işitmiştir. Bu nedenle Gariplerin Kitabı’nı yani Dükas’ı aramak için yollara düşer. Vardığı adreste esrarkeş birisiyle tanışır. Bu kişi kendine has üslubuyla Dallas’ı derinden etkiler. Esrarkeş ona “Müslüman” diye hitap eder; böylece Dallas’ın içinde büyümeye başlayan kar tanesi, çığa dönüşür.

Dallas, kendi içerisinde eleştirel düşüncelere dalmışsa da esrarkeş bütün düşüncelerini altüst eder ve içini okurcasına şöyle der: “İslam çarşıda yan gelip yatarak bulunmaz. Müslüman… Böylesi nadir çıkar, çok nadir.” Ve Dallas, Allah’a âşık olan bu esrarkeşin vesilesiyle Müslüman olur.

Dallas, Dükas’ın hikâyesinde olduğu gibi bir mürşit arayışına başlar. Yolculuğunun devamında, camide bir meczup ile karşılaşır. Meczup şöyle der: “Sen kendin olmaktan çıkmalısın, yok olmalısın. Namaz olacaksın. Kendinden geçeceksin.

Dallas, bundan sonra iki mürit ile karşılaşır. Bunlardan birisi, işlemeli ve güzel bir kıyafet giymektedir; diğeri ise eski püskü bir kıyafetle meczubu andıran bir görünüme sahiptir. İlkinde kibir, ikincisinde ise samimiyet hisseden Dallas, bu iki mürit tipi üzerinden eleştirisini dile getirir. Yunus Emre’nin meşhur beytini hatırlayalım: “Dervişlik olaydı taç ile hırka / Biz dahi alırdık otuza kırka.

Uzun süren yolculuğun ardından Dallas, Falah adındaki beldede İbn el-Habib’in zaviyesine giderek ona intisap eder. Orada “fukara” adını verdikleri müritler ile zikir meclislerine katılıp, tam bir teslimiyet ve kemâli edep ile şeyhinin gönlüne girer.

Kitabın bu son bölümünde bütünüyle seyr u sülûk anılarına tanıklık ederiz. Bununla birlikte, müritler arasındaki ilişkiler ve yalnızlık (uzlet) gibi tasavvufî temalar da işlenir. Terbiye süreci devam ederken, kütüphaneye dönme zamanı gelir. Müritler arasında kendisinden zaman zaman işaretler aldığı zaviyenin bekçisi Abdullah, bir paket verir ve bunu yerine vardığında açmasını ister. Dallas -diğer adıyla Abdülkadir es-Sufi- dönüş yolculuğundan sonra ofise gelip paketi açar. Kara deri ciltli bir kitap. Adı, “Gariplerin kitabı”. Yazı ise Dükas’a ait. Kitabın ilk sayfasına baktığında zihninde şu cümle yankılanır: “Nefsini bilen, rabbini bilir.

Netice olarak, Gariplerin Kitabı merak uyandırıcı ve sade bir üslup ile hakikat yolcularına hitap eden bir romandır. İlâhî işaretlerin yönlendirdiği insanların hikâyesini anlatır. Dallas’ın kütüphaneyi terk edip hakikatin peşine düşmesi, Nizamiye medresesinde baş müderris iken, her şeyi bir kenara bırakıp yollara düşen İmam Gazâlî‘nin arayışına benzer. Çünkü bazen hakikate ulaşmak için, bildiklerimizi unutmamız, ezberlerimizi bozup yollara düşmemiz gerekir. Gariplerin Kitabı, işte tam da bu yolculuğun davetiyesi, kendinden hicret eden gariplerin hikâyesidir.

Yunus Emre Güçlü

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir