Bismillahirrahmanirrahim.
Allah Teâlâ’ya yarattıkları adedince hamd ve senalar olsun. Beni yoktan var ederek şeref bahşeden yüce Rabbim, düzgün bir ailede doğmamı takdir ettin, dualarıma hep karşılık verdin, rüyalarımı gerçek kıldın. Kulluk vazifemi lâyıkıyla yapamamış olmanın utancı içindeyim. Merhametine sığınarak affımı ve rızanı dilerim. Senden ümidimi hiç kesmedim…
Resul-u Kibriya Efendimiz’e, âline, ashabına ve ehlibeytine salat ve selam olsun. Ya Habiballah sizi çok sevdim, isminiz her anıldığında gönlüm yumuşadı, teskin oldum. Görmediği hâlde size iman eden Müslümanları kardeşiniz olarak nitelemiş ve “Onları Kevser havuzunun başında elimde şerbet kâseleriyle karşılamak istiyorum” buyurmuştunuz. Sizi görmek için sabırsızlanıyorum, ölüm beni size yaklaştıracağı için mutluyum. Şefaatinizi dilerim.
Hamdele ve salvele ile bereketlendikten sonra derim ki; ben Şahin oğlu Feyyaz, aşağıdaki satırların vasiyetim olduğunu beyan ederim. İşbu vasiyete uyulup uyulmaması benden sonrakilerin imkân ve vicdanına kalmıştır; şüphesiz her halükârda Allah’ın dediği olacaktır.
Öncelikle Azrail Aleyhisselam’ı seviyorum. O bir vuslat meleği. Gurbet sancısına son vererek iman edenleri vuslata, zalimleri ve kâfirleri azaba yaklaştırır. İnşallah canımı almaya geldiğinde ölmeden evvel ölmüş bir mümin olarak bulur beni.
Ölüm rabıtası yaparken daima mutlu sonla biten senaryolarda öldüm…
[Doğal sınırlarımız olan Misak-ı Milli’yi temin etmişiz. Yunanistan, orta ve doğu Akdeniz tamamen hâkimiyetimizde. Yıllardır süren Üçüncü Dünya Savaşında işler iyice çığırından çıkmış, savaşta olmayan ülke neredeyse yok. İtalya Avrupa Birliğinden ayrılmış. Kalan Avrupa Birliği ülkeleri Ukrayna ve Belarus’tan sonra Polonya’yı işgal eden Ruslarla savaşıyor. İtalyanlarla müthiş bir gerginlik içindeyiz, karasularının belirlenmesi hususunda anlaşamıyoruz. İyon Denizinin ihtilaflı sınır hattında İtalyanların açtığı taciz ateşinde bir şehit veriyoruz. Müntakim olan Allah’ın adıyla savaş ilan ediyoruz. Seferberlik var, gören düğün neşesi zanneder, bizimkisi gaza neşvesi. Çift cepheden kuşatıyoruz İtalya’yı, Lecce ve Sicilya’dan girip Napoli’ye kadar ilerliyoruz. Müjdelenen müstakbel yurdumuza azm ü cezm ü kast eylemişiz. Gayretimiz o kadar yakışıklı ki kaderi sırılsıklam âşık etmiş kendine. Tankçıyım, topçuyum veya piyade; en ilerideyim veya geri hizmette, ne fark eder? Roma fatihlerine susamış, Vatikan’daki sapıklar eceline. Allah’ın emri peygamberin kavliyle Roma’yı Türkiye’ye istiyoruz. Vermiyorlar alıyoruz; kızılcık şerbeti içe içe. Roma’yı komadan kurtarıp İstanbul’a kuma yapıyoruz. Yunus geliyor, Dante zail oluyor. Romanın ara sokaklarında devriye attığımız bir Cuma gecesi apansız bir çete saldırısında alnımın ortasına denk gelen bir kurşunla şehadete yürüyorum. Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve resuluhu. Öldüm sanıp defnediyorlar. Vallahi de billahi de ölmüyorum. Mezarımdan kalkıp bizimkilere katılıyorum, İtalya’nın bakıyesini fethediyoruz; ben de yardım ediyorum fakat beni göremiyor silah arkadaşlarım. Hazreti Hamza radıyallahü anh başımızda…]
Şehit olmayı arzuladım hep, eğer olmadan ölmüşsem yeterince istememişim demektir. Nizam-ı âleme inandığımı, yeniden mazlumların hamisi ve insanlığın vicdanı olacak bir Türklüğün hayalini kurduğumu itiraf ederim:
“Mazlumun yüreğini ferahlatan Türk oldum
Üşüdüyse ısıttım gövdesine kürk oldum
Karşısında durduğum zalimin kargışına
Yetmiş iki milletin alkışına gark oldum”
Mümkünse Edirnekapı Mezarlığına, şehitlere yakın bir yere gömülmek, onlarla haşrolunmak isterim.
Canım annem, senden bütün hatalarım ve saygısızlıklarım için özür diliyorum. Of bile dememem gerekirken seni üzdüğüm zamanlar oldu. Yüzsuyunla büyüttüğün fidanını çınarım diyerek sevdin. Hakkını helal edersin bilirim. Sen de bil ki binlerce kez dünyaya gönderilecek olsam hep senin evladın olarak doğmak isterdim. Babamla seni bekliyor olacağız.
Rüyam, ben senden razıyım, Allah da razı olsun, ebediyette görüşmek üzere: “Senle olmak bir rüyayken şimdi cennet ihtimal…”
Kardeşim, bazen meşreplerimiz uyuşmasa da seni çok sevdiğimi biliyorsun. Annem sana emanet. Sılayı rahimi terk etme, toprağı işle, aman ha karıncayı incitme; adımıza hayır hasenat yapıver.
Yunus Ali, canım oğlum, sana bıraktığım en büyük miras müdanasızlığım. Bir de kütüphanem var, ondan hakkıyla istifade et, ilim ehli olmaya bak, ilmi kendi nesline ve çevrene aktar ama amelsiz ilmin fayda sağlamayacağını aklından çıkarma. Şu kadim nasihat kulağına küpe olsun: “Kaynağından uzaklaşan su kirlenir.”
Elif’im, unutma: “Hiçbir fazlan yok diye güzelsin.”
Aileme varsa ufak tefek borçlarımı ödemelerini vasiyet ediyorum. Hakkımı herkese helâl ediyor ve herkesten helâllik diliyorum.
Laptopumu “şayet yaşıyorsa” Sulhi Ceylan’a bırakıyorum. Ailem telefonumdaki not defterinde yazılı her şeyi de Sulhi Ceylan’a uygun bir şekilde iletsin. Sulhi abi, bu kadar yarım kalmışlıktan nasıl bir bütün elde edersin bilmiyorum; ekle, çıkar, buda, aşı yap… Takdir senin. Yazılarımı kitaplaştırıp yayımlatmanı ve olursa gelirini belirleyeceğin bir iki talebeye vermeni rica ediyorum. Eğer benden önce vuslata ermişsen bu vazife Âdem Suvağcı ile Yunus Ali’ye düşer.
Edebifikir’in kıymetli yazarlarına ve okurlarına selam ederim.
İnsanın ölümüne sebep aldığı nefeslermiş. Meğer nefes alırken içimize çektiğimiz oksijen bizi yavaş yavaş zehirlermiş. Aczimi anlatacak kelime bulamıyorum.
Biliniz ki kınadığım her şeyi yaşadıktan sonra öldüm.
Rüzgâr yapraklarımı döktü, rızkı oldum ecelin.
Feyyaz Kandemir
Yazarlarımızın vasiyetlerini okumak için tıklayınız.
1 Yorum