“Çok yorgunum. Asırlara değil sana seslenmek istiyorum. Şöhretten ebediyetten bana ne? İstiyorum ki bütün yazdıklarımı ve yazacaklarımı sen oku!”
Cemil Meriç
Ölümü benim gözlerime şerh eyle. Dönüşünü dönüşüme yaklaştır. Ve ellerinden bir suyun mahremini damıt. Çünkü kalbim yaralı. Ve sana dair ne kadar söz düşülmüşse, düşülmeyen sözlerin ötesinde ben varım. Yüreğim limanların ötresinde. Uykum bir gelinlik suya figan. Düşüm parçalanmış bir isteksizlik. İçimden dökülüyor bütün yağmurlar. İçim içinde ay ışığı.
Ölümün bin kapılı odasından geçiyorum. Ellerim büklüm büklüm. Ay kesiği bir yara içine saklanılmış izmaritler. Odamın camında cehennemden kalan yassı izler. Ölümüm, kasırgaların ahengi. Ölümüme denk düşen satırlar yazmalıyım. Yüzüm ki ancak yüzünde mumyalansın. Gece benim sihrinde yazıldığım tuval. Söz, kelime, fiil bu gece benim. Ve ellerinden başlıyorum gözlerini çizmeye. Ne kadar namahrem yazılırsam o kadar özgünüm çünkü.
Dökülür kara bulutlar. Bir mevsimin ardından bırakırım en özel sırları. Kavlime sözler yazılırken susarım. Şehrin alaca kuşu benim çünkü. Gecenin sırlarına dayanmış, saatin gidip gelişlerinde düşerim çağa. Çağ benim isyanımdır. Çağ benim anlamadığımdır. Kuşlardan yontarım en asi isyanlarımı. Bir kanattır benim düşüme yayılan perçinler. Ölümün ölümüme yaslanır. Ve bahar muştulanır böylece. Kadrinden bir misvaktır bu yüzümü sildiğin parçaların. Deniz senin kavlindir. Mevsimine çizilen baharlar varken, taşırsın kan rengi kuşları. Dilin dilime sükûtu nam eyler. Ve yüzünde onca yazılmadık söz, gecenin rahminde bir diriliş sembolüdür. Çünkü bütün geceler bizi ardıllar.
Çağın perdelerine düşen her kelime bizde anlamını bulur. Bizler şehrin alaca kuşları. Hangi vakit uğransa yüreğimizin döşeklerine, biliriz ki ölüm ve yalnızlık oradadır. Yalnızlık namahrem yanlarımızın en çalkantılı gençliği. Sürdüğümüz tarlaların içine yazılmış kronik bir alfabe. Dönüşümde olan her insanın yağmurun bedeninden sağılması. Ne dilin dilimi buluyor, ne de gözlerin gözlerimde hayal. Cümleler bizden habersiz, biz kaderimizde sükût. Düşler ki, gecelerimizin şehrayinidir.
Umulmadık bir şarkının, umulmadık bir nakaratındayız şimdi. Gece ölümün terkib-i bendi. Ve vuslatımı yazıyorum dört heceli kelimelere. Ola ki perdelerim set gersin ölümüne. Ölümün ki benim gülüşümde bin leylak. Ve her leylakın içinde bende gizli kalmış bir sevinç vardır. Ben ki bugün dilimin sahibi değilim. Ben ki bu ölümünde sahibi değilim. Ben ki ölümün hiçliğe ulaşan bu bağnazlığında acizim. Kır o zaman ismimin baş harflerini. Ve yağmala karşına çıkan ne varsa. Şecerem, şecerene kayıtlı bir tecrit. Ve kıyılarına vuran ne varsa, biliyorum hepsi çağa yazılmış. Kandır aklımı, zalimliğe boyun eğmemem için. Çünkü düşümde kıvrılan her parça, alından bir masumluğa sahiptir. Ölümüm usul usul sana yaklaşır. Ve adın, adımda bir deryadır. Gözlerini eğerim gözlerime doğru, şehrin asi kırlangıçlarına dalar, katrelerinde aralandığımı böylece anlarım.
Ölümün ölümümde tabancadır. Ki patlar masumluğun hiçlik damarlarında.