İnsan Değişir mi?

“İnsan değişir mi?” sorusuna “evet” cevabını versem de bu değişimin her insanda gerçekleşmediğini ve değişimi tetikleyecek bir takım olayların gerektiğini hatırlatmalıyım. İnsan, hiçbir şey yokken, her şey alıştığı düzende akarken değişmez. Hatta değişmeyi aklına bile getirmez. Bu yüzden John Steinbeck, Gazap Üzümleri’nde “Sonra bir zaman gelir, insan değişir ve her şeyi bambaşka görmeye başlar.” der. Değişmek için, değişimi başlatacak anın gelmesi ve bu anın insanın zihninde küçük bile olsa bir devrim oluşturması gerekir. Mesela, insanın trajedi yaşaması, değişime sebebiyet verebilir. Çünkü trajedi, insanın kendi hakkında düşünmesini, yıllardır sürdüregeldiği hayatı sorgulamasını sağlar. Bu yüzden her ne kadar değişim, bir olay sonrasında gerçekleşse de aslında ilk olarak zihinde başlar. Bedene yayılır. Böylece hayatta gözükür hale gelir.

Değişmek mümkündür. Fakat durduk yere kimse değişmez. Değişim talep edilmelidir. Bir insanın değişmeyi talep edebilmesi için, öncelikle içinde bulunduğu durumdan rahatsız olması gerekir. Daha açık ifade etmek gerekirse, kişi kendinden yahut durduğu yerden rahatsız olmadıkça, değişmeyi aklına bile getiremez. Fakat biz biliyoruz ki, insan en çok kendinin körüdür. Her nerede olursa olsun kendine bir güvenli alan oluşturur ve bu alan içinde yaşayıp gider. İşte değişmek, bu oluşturulan güvenli alanın yerle bir edilmesidir ki bu yüzden zordur.

Değişmek, insanın durduğu yere, kendine bakıp hatalarını görebilmesi ile başlar. Zaten değişimin gücü de bu hatalarda saklıdır. O halde değişim, insanın kendini, kendinden çıkarması ile yeni bir kendilik inşasıdır. Değişim özneldir.  Asıl iş, kişinin kendine düşmektedir. Değişim sadece hatırlatıcı olan dış etkenlerle gerçekleşmez. Eğer gerçekleşirse palyatif bir çözümden fazlası olmaz. Haliyle, değişim sayılmaz. Değişim bile isteye gerçekleşen ve zihni bir devrime dayanan bir süreçtir. Birini değiştirmeye çalışmak da, “biri” üzerinden kendini değiştirmeye çalışmak olup nafile bir uğraştır.

Değişimin gücü, kişinin kendinde saklıdır. Saklı olduğu için ortaya çıkarılmalıdır. Bunun için ya trajedi ya da fikri bir uyanma gerekmektedir. Trajedi malum… Çeşitli kayıplar ve yaşanan musibetlerdir. Fikri uyanma ise, bir fikrin bir şekilde kişinin zihnini etkilemesi ve böylece rahatsız olmaya başlamasıdır. Bu rahatsızlık saklı olan değişim gücünü ortaya çıkarır ve değişim başlar.

İnsan değişebilen bir varlık olduğu kadar, değişmeye en çok direnendir de. Değişim, değişmesi gereken bir şeylerin olduğunu işaret eder. Değişmesi gereken şeyler de insanın hata ve yanlışlarına… Bu yüzden insan kolay kolay değişmek istemez. Kendi karanlıklarının aydınlanmasına razı olmaz. Kendini, kendi gözünden görmek istemez.

Değişim eski benlikten uzaklaşma ve yeni bir benlik inşâ etmektir. Haliyle önce yıkımdır. Sonra ise inşâ. Yıkımdan korkan insan değişimi sürekli erteler ve zamanla değişmeden yaşamanın mümkün olduğuna inanır hale gelir. Değişmekten korkmak, insanın kendinden korkmasıdır. Alıştığı köhne düzenin yıkılmasından ve yeni bir düzen kuramamaktan korkmaktır. Bu sebeple değişim istenmeyen ve ötelenendir. Ertelenen ve ötelenen her değişim, insanın yerinde sayması, tekâmülünü ertelemesi ve de zamanla kendinden vazgeçmesidir.

İnsan, bilmediğine karşı mesafelidir hatta bilmediğinden korkar. Değişim, gelecekte ortaya çıkacağı için insan için bir bilinmeyendir. Her bilinmeyen ise belirsizlik içerir ve bu sebeple korkutucudur. Alıştığı hayat düzeninden ve güvenli dünyasından çıkmak istemeyen insan, bu korkuları bahane eder ve değişime karşı direnir. Hâlbuki insan, her an oluş halindedir. Değişmeye direnmek, kendini gerçekleştirmeye kaşı çıkmaktır ki insanın insanlaşmasını durdurur. İnsan, “olan” bir şeydir. Olmayı durdurmak, değişim düşüncesinden vazgeçmektir.

İnsanın samimi bir şekilde kendini sorgulaması değişimi çağırır. Değişim, alışkanlıkların masaya yatırılmasıdır. Bu, zihni bir faaliyet olup hem yorucu hem de yıkıcı olabilir. Ayrıca her sorgulama yeni sorumlulukları da beraberinde getirir. Sorumluluk yükünü taşımak istemeyen insan, mevcut durumu korumak ve böylece rahatını sürdürmek ister. Bu sebeple sorgulamadan kaçınır. Değişimi, sürekli yarının işi olarak görür ama o yarın bir türlü gelmez.

Değişmek, insanın kendine ve dünyaya yeni bir gözle bakmasıdır. İçindeki potansiyeli dışarı çıkarması ve böylece benliği ile ilgili yeni bir kavrayışa sahip olmasıdır. Bilincin uyanması, zihindeki kapalı kapıların açılması, perdelerin kalkması ve insanın hayata yeniden merhaba demesidir. Değişim bir anlık değil, bir ömürlüktür. İnsan, değişe değişe kendini bulur. Değişimden elde ettiği enerji ile yeni değişimlerin kapısını çalar. Çalmalıdır.

Sulhi Ceylan

 

 

 

 

 

 

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • A.b , 01/05/2025

    “Birini değiştirmeye çalışmak da, “biri” üzerinden kendini değiştirmeye çalışmak olup nafile bir uğraştır.”

    Birini değiştirmeyi anladım fakat o biri üzerinden kendini değiştirme niçin “nafile” olarak görülüyor?

    Diyelimki nafile olsun her nafile farza mütellık yol açar hal böyleyken nafilelik kisvesi düşmüş olur. Sizin buradaki muradınızı anlamakla birlikte anlam veremedim izahat getirirseniz bahtıyar olurum.

  • Recep Coskun , 30/04/2025

    Peki bir soru? İnsan her şarta evrilir mi? Buna da cevap alabilirmiyiz?

  • Crescent , 29/04/2025

    Özlemiştik böyle yazıları, sağolun var olun. Vee yayın yapın lütfen :’)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir