Sorgulama Dosyası: Bu dünyada sizi tatmin edecek bir hedefiniz var mı?

Yazarlarımıza sorduk.

Bir arzu yumağı olan insan, tatminsizlik denizinde savrulurken hangi sahil-i selametin rüyasını görür?  Arzular ve çaresizlikler içinde yüzerken asıl amacı nedir? İnsan neden sürekli kendini eksik hisseder ve bu eksikliği tamamlamak için koşturur? Kısacası, insanı bu dünyada tatmin edecek bir hedef var mıdır? Kendi hayatınızı merkeze alarak cevaplar mısınız?

***

Ömer Can Coşkun

Yok.

Biraz daha düşüneyim.

Yok.

Hadi, sizi kırmayayım, biraz daha düşüneyim.

Yine yok.

Yukarıdaki düşünmelerimde bile, -bile bile- tatmin olabileceğim bir fikir aradım ama bulamadım.

Tatmin edecek bir hedefe ulaşmak, yani tatmin olmak denilen hissiyatın gerçekleşmesi insanın huzur bulmasıdır. Çocukken denk geldiğim bir çizgi filmde -ki bana çok saçma gelmişti- doymak bilmeyen bir fıçı ve onu doldurmaya çalışan çeşitli hacimlerde kaplar, sürahiler, bardaklar tasvir edildiğini hatırlıyorum. Fıçı olduğu yerden kıpırdayamıyor, “doymadım” diye bağırıyordu. Küçük hacimli kaplar da su kaynağından ona su getirip döküyorlardı. Hangi kap ne kadar sıvı dökerse döksün fıçı yine “doymadım” feryadına devam ediyordu. Sonunda tüm kaplar, sürahiler, bardaklar baktılar ki böyle olmayacak, kaynağın önündeki seti çekip suyun yıka döke etrafa yayılmasını sağladılar. Su küçük hacimli kapların boyunu geçti. Hepsi dibe çöktü. Sonra su fıçıyı doldurmaya başladı. Su fıçının boyunu geçti. Tüm kaplar suyun altında kaldı. O günden sonra fıçıdan tek ses çıkmadı. Boyunu aşmış bir doygunluğun içinde yaşayıp gitti.

Bizler kullanma kılavuzu olan varlıklarız ama açıp da bu kullanma kılavuzuna bakıp makineyi ona göre çalıştırmayı aklımıza getirmiyoruz. Tüm tuşlara basarak düzgün çalışmasını umduğumuz veya bölüm geçmeye çalıştığımız makinenin hararet yapması, yakıtının azalması, depresyona girmesi, kendini eksik görmesi, kendini fazla görmesi, kendini görmemesi, her gün gidecek yeni bir yol bulması ve bu yolun sonunda huzuru bulacağına inanması ama aslında yolun da diğer saçma yollar gibi aynı yanlışlığa çıkması veya yola çıkamaması, yola çıkmış gibi yapması, yolun ortasında nereye gideceğini şaşırması hep bu “tatmin edici arzu”yu kolay yolda aramaktan dolayı. Tam burada, metnin gidişatı bizi, eğer tüm yollar tatminsizlik çukuruna götürüyorsa biz nereye gideceğiz de tatminsizlik çukurundan çıkacağız sorusuna götürür. Ra’d Sûresi’nden bir ayet geliyor aklıma, herkesin aklına geldiği şekliye. Çok biliyormuşum gibi artistliğimi de yapıp herkesten farklıymış gibi davranarak akli, felsefi, ilmi yönümü/arzularımı  -yine yanlış şekilde- tatmin ettiğime göre konuyu kapatabilirim.

Gelelim kişisel meselelere.

Neye benzetirseniz benzetin savruluyoruz. Savruluyorum veya. Bu savrulma esnasında kendimize savrulmalardan savrulma beğenerek tatmin olmaya çalışıyoruz. Çalışıyorum veya. Bu suyu durduracak bir şey yok. Dibe batıp kana kana doyduğumuz da yok. İnsan tatmin olmaz. Dünyadaki tatmininin rüyasını görür. Hayalini kurar. Kurarım veya. Buna da ütopya denir zaten. Her gün gürültülü bir yerde olan benim gibi biri, sessiz bir yer bulsam huzur bulacağım diyebilir mesela. Beş dakika dahi oturacak zaman bulamayan insan için huzur yumuşak bir koltuktadır belki. İnsan hep ulaşamadığı yerde arar huzuru, ulaşınca bakar ki daha uzakta bir tane daha var. Sanırım bu tatmin veya huzur denilen “varlık” kimse ulaşmasın diye yaratılmış. Vaha yani. Biz de çölde. Her yön her yan aynı. Çöl de kötü değil de. Adımız Mecnun değil. Mecnun olaydı belki. Olaydım veya.


Bahadır Dadak

Tatminsizlik denizinde savrulmuyorum, eksik de hissetmiyorum. Tamım. Zaten Allah Teâlâ erkeğin tam olduğu eve kız çocuğu verirmiş… Bir arzu yumağı, ihtiras bombası ya da şehvet bohçası da değilim. Tıkır tıkır işliyorum. Makine gibiyim! Çok mutluyum. Hayatım neredeyse mükemmel. Tek bir hedefim yok. Hayatın daha mükemmel olması için pek çok hedefim var. Müsaadenizle sıralıyorum:

* Aracın triger kayışını değiştirmek

* Muhterem zevcemi daha mutlu edecek romantik teknikler geliştirmek

* Gül yetiştirme ilminde derinleşmek

* Aptal hissetmemek için değil bilgiye ulaşıp onu hayata tatbik etmek için daha derinlikli okumak

* Sigarayı bırakmak

* Beş parasız otostop çekip Hakkâri’ye gidebiliyor olmanın manasız olduğunu idrak etmek

* Daha çok susmak

* Daha güçlü ön kabuller edinip hayatı yanılma-yanılma yöntemiyle kavrayabilmek. Nasihat alınmayan bir şey ve aksi takdirde hayat bir trajediye maruz kalınarak öğreniliyor ki, hiç yoktan ön kabullerde isabet edebilme ve kısa süre de olsa mutlu olabilme ihtimali mevcut.

* Her anlamda sadeleşmek

* Birini yahut kendimi öldürmeden önce öfkemi kontrol edebilecek bilince ulaşmak

* Şam-ı Şerif’te Şeyh-i Ekber hazretlerinin kabrini ziyaret etmek

* Herkesi sevebilecek manevi olgunluğa erişmek

* En az 10 kilo vermek

* Hayatımdan daha fazla insan çıkarmak

* Evde canım sıkılmadan yalnız başıma oturabilecek zihin olgunluğuna erişmek

* Kabristanlarda korkmadan kış kampı yapabilmek

* Hobi edinmemek

* Kron marka bisiklet almak

* Sosyal medya bataklığına dönmemek adına insülin direncimi arttırmak

* Olduğum gibi yahut göründüğüm gibi olmamak

* Babamdan miras kalan süper-poze tüfeğin tezkeresini üzerime almak

* Başkalarının tabularını yıkmayı alışkanlık haline getirmemek

* Düzenli ağlamak

* Parayı ezmek


Nazlı Nesibe Kılıçoğlu

finaller bitti, denize ve vapurlara veda derken eve yeni geldim. şimdilik ev, yani doğmadığım ama birkaç yaş büyüdüğüm bir yer işte. oysa bu kelimeyi saklamak, tanımlamamak için ne kadar uğraştım! kısacık yaşlarım, hep evimi bulmak ümidiyle geçti.

tatmin ya da hedef, bana her zaman söz edilmesine gerek olmayan kelimelermiş gibi gelirdi. şimdi bu iki kelime temelinde yazmak ne kadar zor benim için. bir aktarımdan ziyade, yalnızca kendime karşı dürüst olmak istiyorum. bu dünyada beni tatmin edecek bir hedefim hiç olmadığı için eksikliğimi başka bir eksiklikle doldurmanın sahteliğini seziyorum. bazen eksikliklerimin, bazı insanların ulaşmak istedikleri olduğunu da biliyorum. arzuların sıcaklığı kadar, çaresizliğin de bir sıcaklığı var. ve insan kanının donmamasını sağlayan herhangi bir duygunun, bizim için yalnızca “olumlu” duygulardan ibaret olduğunu zannettiğimizin de farkındayım.

bir arzu yumağı olarak tanımladığınız insan, nasıl “memnun” hedefe sahip olabilir? kendisi için üst olduğunu zannettiği hedefe hasbelkader ulaştığı zaman, bu tanımdaki insan yeni bir hedef bulmakla meşgul olur. ne ulaştığının bir önemi vardır artık ne de ondan aldığı tatminin. geldiği yolu unutmakla meşhur olur çoğu zaman. hedeflerinin ise bazen zalimce bir tarafı vardır. ne demişler “azat edilmiş bir kölenin yapacağı ilk şey yeni bir köle edinmektir”.

günün sonunda, insanların hedef olarak görüp yanlış anlayabilecekleri “evi bulma” ümidim var. bu ümidim; ulaşamayacağımı bildiğim için bir hedef değil, bulduğum bazı evlerin bana ait olmayabileceğinin farkında olduğum için de bütün yorgunlukların arkasında bana memnuniyet vadetmiyor. niye etsin ki? yine de bazen bazı evlere varabiliyorum. bir defasında hayatımda hiç görmediğim, adına adımla şahitlik ettiğim babaannem rüyama gelip kirpiklerimden öpmüştü. o huzur hatırınadır içimdeki devam etme isteği. çünkü ulaşmak, sondur.


Sinem Çağlancı

İnsanın en yüce gayesinin ve arzusunun rıza-yı ilahi olması gerektiğine inanırım. Ama bu inancım aynaya uzun uzun bakarken ölmeden önceki son pişmanlık dolu saniyeler gibi yüzüme tokat olarak çarpılır. Çünkü her ne kadar gayem rıza-yı ilahi olsa da aradığım ve gayret ettiğim her şey nefsin urganıyla ayağıma dolanmış. Her yaşım bambaşka arzularla geçmiş olmasına rağmen elimde sağlam tutulur bir arzum var mı bilmiyorum. Bazen bazı duygular kanımın hızlı akmasına hayatın halen güzel olduğuna ikna etmiştir beni. Lisedey ütopik dünyaları hedeflerken, üniversite de hedeflerime iş ve kazanç odaklı bir pencereden bakmama neden olmuştur. Mezun olduktan sonra KPSS’yi kazanırsam tüm arzularım gerçekleşecek sandığımda oldu. Böyle yanılgılarımı atıp biriktirdiğim bir cebim bile oluştu artık. Gittikçe büyüyor her geçen gün. Çünkü küçük beldelerde KPSS birçok şeydi. Anne babanın gözlerindeki ışık, omuzlarında diklikti. Hayatın o karanlıkta patlayan kahkahasını atanmanın tam ortasında buldum. Bambaşka hedefler düşledim sonra. Yeni bölüm okumak, yazar olmak, kendime ait bir ofis açmak, çocuk edebiyatı ile ilgilenmek, uygulama tasarlamak… hatta içimizdeki o kutsal duyguya erişmek gibi bir hedefim bile oldu. Sonuçta hayatın mazereti değil miydi? Tüm hedefleri toparlar ve toplar diye düşündüm. Boğaza dolanan iğneli tel örgü gibi bir hissin kucağına bıraktı. Arzun sahih olsaydı çareler gösterilirdi zikrini kalbime vird edindim bu süreçte. Arzularımı tatmin eden yüce gayenin elleri ellerimden ayrılıyor bazen. Rıza-yı ilahi kavramı boş bir odanın tablosunda asılı kalmış gibi. Rüzgar değdikçe sallanıp duruyor. Düştü düşecek diye korkuyorum. Şimdilerde dua etmeyi öğrenme hedefi edindim kendime. Namazdayken namazda olma hedefi. Cahit Zarifoğlu’nun sözünde olduğu gibi “Şimdi bütün namazları yeniden kılmak istiyorsun. Çünkü zannın güzellemiş ve büyümüştür.” Namazları yeniden kılma güzelliğine ulaşamasam da: Şimdi bütün duaları yeniden etmek istiyorsun. Çünkü heveslerin değişmiş ve öğrenmişsindir her arzun bir gün biteceğini.


Mehmet Raşit Küçükkürtül

bunlar ne çeşit sorular? böyle soruşturma, böyle anket mi olur? ilahiyat fakülteleri kantinine hizmet eden bir edebifikir’i, hep birlikte reddedelim. niye leyla halid üzerine bir yazı yazmaz edebifikir’deki kadın şairler? “arzu yumağı” ne demek oluyor? “sürekli kendini eksik hissetmek” ne demek oluyor? bunlar ayıp laflardır, delikanlı adama yakışmaz! arzu yumağı… eksik hissetmek… türkçede eksik etek neye denir, eksik hissetmek nedir herkes bilir.

esas sualinize intikal edelim: dünyada tatmin edecek hedef var mıdır? bir kere, dünyada insan için tatmin yok. belki teskin var. hedef var mı? olmaz mı? berrak bir zihinle, kalb-i selîm ile can teslim edebilmek. bunun için borçlarından kurtularak işe başlamak gerekiyor. borç biter mi? eğer hayata alacaklı gibi değil de borçlu gibi bakıyorsanız, zor biter borç.


Cüneyt Dal

İtminanın İki Yüzü

“Tatmin”, “itminan”, “mutmain” kelimeleri bana, şu uç görülebilecek iki şeyi çağrıştırıyor:

Biri, Ömer Nasuhi Bilmen çevirisi ile şu ayetler:

– “(Onlar) O zâtlardır ki, Allah’ın zikriyle kalpleri mutmain olduğu halde imân etmişlerdir. Haberiniz olsun ki, Allah’ın zikriyle kalpler mutmain olur.” (Ra’d Sûresi, 28)

– “Ey mutmain olan nefs! Rabbine dönüver, sen razı, O da senden razı olarak. Artık kullarımın arasına gir. Ve cennetime giriver.” (Fecr, 27, 28, 29, 30)

Diğeri ise bu kelimenin en sık kullanıldığı alan ve konu olan “cinsel tatmin” ifadesi.

Görüldüğü gibi biri, ruhun ulaşabileceği en nihaî zevk ve huzur seviyesi; diğeri ise bedenin elde edebileceği en üst haz diyârı. Bu ikisi arasında yalpalayarak ilerleyen insan, her defasında tatmine kavuşma yolunda kendini “mutsuz” veya “mutlu” olarak nitelendirir. Tutku, aşk ve hırsla bağlanılan daha soyut meseleler birinci çağrışıma göz kırparken; daha bedenî eylem ve durumlarsa ikincisine filizlenir. Öte yandan, “tatmin olmak” nedir ki? İnsan, bir şeyi, hangi seviye ve sıklıkta yaparsa tatmin olur? Bunu, “alışkanlık” veya “bağımlılık”tan ayıran şey nedir? Obeziteden dert yanan biri, yemek yemeyi tatmin edici bulsa bile, sonuçta gördüğü resimdeki sorun, onun için memnuniyet duyduğu bir manzara mıdır? Kokusundan, öksürüğünden, nefes darlığından şikâyetçi olduğu halde, içmediği takdirde hayatı kararan bir tütün tiryakisi, kanserden ölüp ölüp gidenleri göre göre, sigarayla tatmine kavuştuğunu söylediğinde aldığı tepki karşısında ne hisseder? Veya cinsel hayatlarıyla toplumdan dışlanmış, ünlerine halel gelmiş niceleri, hazzı buldukları tam da o yerde, aynı zamanda birçok şeyi de kaybettikleri gerçeğiyle yüzleştiklerinde, yine de “pişman değilim” demişler midir? Ya ilahî bir vecd u istiğrak hâlindeyken “ene’l Hakk” diyen saf ruhun tatlı canı, omuzların üzerinde duran başı, ne kadar umurundadır?

Birinci görüş: “Tatmin” vardır ve ulaşımı mümkündür. Bu uğurda kınanmak, dışlanmak ve hatta ölmek, ancak ve ancak teferruattır. Mesele kendini tanımak, tatmini yanlış yer, yön ve kişilerde aramamaktır.

İkinci görüş: “Tatmin” bir mittir. Tatminsizlik denizindeki insanın ütopyası, arzusu ve hayalidir. Bu sebepledir Goethe’nin “Sona erdiremeyişin… budur seni büyük kılan!” sözü. Yani insan, doğası gereği tamamla-YA-maz, tam ol-A-maz, tatmin ol-A-maz, karnı doyar ama gözü doymaz. İşte bu sebeple iktisat bilimi kendini, “kıt kaynaklarla, insanın tatminini sağlayacak sonsuz istekleri arasında denge kurmaya çalışan bir bilim dalı,” şeklinde tanımlar. Şu vurucu tiradın, gerisini gölgede bırakarak -ismi de dâhil- zihnimden uçurup götürdüğü filmin söz konusu sahnesiyle anlatmaya çalıştığı şey, düşündürücüdür; hatırladığım kadarıyla: “Bir komünist olarak itiraf etmeliyim ki komünizm yanılmıştır. Komünizm, insanlar arasındaki ayrımı, sadece ve sadece maddî temelde tutarak sanki insanın yalnızca madde ve para ile birbirinden ayrıldığını, bu meselenin çözümüyle tüm dertlerin üstesinden gelebileceğini iddia etti. Hâlbuki biri, komşusunun yalnızca evini, arabasını mı kıskanır? Saadetini kıskanmaz mı? Çocuklarını, eşini, yakışıklılığını veya güzelliğini…?”


N. Cihan Karakurt

Tatmin edici hedeflerim var fakat tatmin olacağımdan emin değilim. İnsanız neticede, istemekle malulüz ve iştahımıza boyun eğiyoruz. Şimdiye kadar hedeflediklerime öyle ya da böyle ulaştım. Hepsi zirveydi benim için ama ulaşınca yeter, bitti demedim. Hepsinde bölüm geçmiş gibi hissedip pratik bir bozguna uğradım, aldandım ve oyuna baştan başladım. Maksada ulaşmanın zaferi, yenisinin zorbalığıyla sonuçlandığı için tatmin hissi hak getire yani.

Bu dünyada tadılan bütün sevinçlerin, zevklerin, şımarıklığın bedeli er geç ödeniyor. Tatmin edici hedeflere ulaşmayı ummanın da elbet bir kefareti vardır. Umarım selâmete çıkarız.

Ayrıca yaş aldıkça hedeflerimi çoğalttığımı fark ettim. Eksik yanları tamamlamaya çalışmaktansa surda bir gedik de ben açıyorum. Dünyalık hedeflerin yanında yüzsüzce uhrevi gayeler de taşıyorum. Yine de ümitvarım. Ahiretlik olanlar için dua ediyorum. Dünyalık olanlar içinse duvar dibinde yampiri yampiri yürümeye devam edeceğim.


Adem Suvağcı

İçinde yaşadığımız zamanın her bir ânı bir hançer gibi üzerimize düştüğünde, yani arzuların tenimizi taşlaşma teklifini reddedemediği vakitlerde, payemize düşen tek anla nasıl sahil-i selâmetin kıyısını gözleyebiliriz? Hangi hünerlerimizin yardımıyla tatminlerden tatminlere erişebiliriz?

Açıkçası şunu diyebilirim ki, insan, geçmiş yıkımlarına göz atar ve gelmekte olan yıkımlardan kaçınabilmek için yeni bir şeye başlayabilme gücünde olduğunu düşünür ve yeni arzuların, yeni tatminlerin tasarımını hayâl etmeye başlar. Hayatın vasat uçurumundan görkemli vaatlerle eksiklerini tamamlamak ister insan. Dolayısıyla her arzu, bir önceki arzuyu kısmen aşağılar, hayatı yeniden ele almaya zorlar. Eksikleri böyle böyle tamamlama gayretine sürükler. Bu zaviyeden baktığımızda arzular, dünyamızı yeniden oluşturur, eski düşüncelerimizi de bir bir yok eder.

Aslında arzuların yeniden tasarımıyla günlük yaratıcı ve yıkıcılarız, döngü böyle seyreder. Fakat insan arzularını frenleyebildiğinde dünyası yavaşlar, aşırılıkları, ölçüsüzlükleri, dengesizlikleri ortaya çıkar, bununla yüzleşir. Çünkü arzunun ateşi olmasa beden buz tutar, bu yüzden karşılaşmak isteyemeyeceği şeylerle karşılaşabilme ihtimali hep orada bir yerlerde durur. Ama nihayetinde çoğu zaman -ne yazık ki- payımıza düşen arzu yangınında arta kalan kül taslağıdır. Bu yanış tasarımının ardından insan, zihninde yeni arzuların tasarımı eşliğinde bir gözyaşı gibi kendisini bırakır, arzularının cenaze merasiminde bulur kendini.

Peki, ben bunun neresindeyim? Yaşamak, bana ölümden daha fazla ürküntü veriyor. Günlere tutunuyorum sadece. Arzuların birbirini izlediği, yanılsamaların beni hayâllere kaptırdığı sersem bir algıya hapsolmuş bir akışın içindeyim. Dolayısıyla ne arzularımı aşağılayabilecek tâkâtteyim ne de yeni arzular bana bir sahilden el sallayabilecek kudreti gösteremiyor; tabii şimdilik. Bir kere yaşamanın kendisi başlı başına arzular yumağı. Ölüm ise bu arzuların dinamizmini diri tutuyor, harlıyor. Bu dinamizmin durdurulması için iki yol var: nefsin terbiyesi ve ölüm. Nefis terbiyesi zor geldiğinden ölümün arzusu daha revaçta. Fakat ölümün ne zaman geleceği ise belirsiz. Bu belirsizlik de beni yoruyor açıkçası. Bu yüzden yaşamak ürküntü veriyor… Hem artık doruklar da yok uçurumlar da…


İbrahim Halil Aslan

“Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna, ortam da müsaitse, “baba olacağım” cevabını verir, hem ciddi bir cevap verme zahmetinden kurtulur hem de muhatabımı tebessüm ettirirdim.

Üniversiteli gençlerle buluşmalarımıza hazırlanırken esas konuyu anlatmanın yanında akıllarda kalacak kapsayıcı bir metafor arıyordum. Çocukluğumdaki bu espriyi hatırladım. “Kendinizi baba olmaya hazırlayın” demeye başladım gençlere. Hem mali açıdan, hem manevi açıdan en çok da psikolojik açıdan sağlıklı bireyler olmak için hazırlanmalarını öneriyordu bu metafor. Çünkü çocuk yetiştirmek bu hayatta karşılaşabilecekleri en büyük sorumluluklardan biri olacaktı.

Evin yükü babanın sırtındadır. Baba olma metaforu, ders çalışarak ya da başka bir şekilde bu maddi yükü taşıyabilecekleri bir sistem inşâ etmeleri gerektiğini hatırlatıyordu.

İslam bize çocuklarımızı güzel ahlak üzere yetiştirmeyi emrediyor. Buna uygun bilgi ve yaşantıya sahip olmaları gerektiğini söylüyordu.

Psikolojik açıdan sağlıklı birey yetiştirmek ise en zor kısmı sanırım. Güçlü istisnaları olsa da tanıştığım binlerce kişi arasından, ciddi sorunları olan insanların büyük oranda ebeveynleriyle problemleri olduğunu gözlemledim. Herkesin çocukluktan kalma travmaları olabilir, normaldir. Fakat sürekli çelişkilerle dolu anne baba profili, çocukların hayatını merkezinden sarsıyor. Tutarsızlık, güven ve iletişim problemleri, özden uzaklaşma ve birçok ahlaki sorunlar… Yıllar sonra çocukların üzüntü ya da kızgınlıkla hatırlayacağı ebeveynler olmamak için insanın evvela sağlıklı bir zihne sahip olması gerekir.

Ebeveyn olmayı putlaştırmadan, çocukları projeye dönüştürmeden, “bir insanı büyütme” sorumluluğu etrafında düşünürsek, sanırım hem maddi hem manevi açıdan bir insanın bu hayatta ulaşmak isteyeceği en makul hedeflerinden biri iyi ebeveyn olmaktır.


Feyyaz Kandemir

Tatmin edecek hedef elbette var; Rabbimin razı olacağı bir kul olarak son nefesimi vermek, Cemalullahı görmek istiyorum. Şehit olursam ne âlâ! Bir evlat olarak annemin rızasını da kazanmak istiyorum. İnsanın dünyada tatmin olması zordur, olsa da anlıktır, geçer. İnsan ancak ahirette tatmin olabilir.

Dünyevî hedeflerim de oldu, hâlâ var ama bunların beni tatmin edebilmesi mümkün değil. Birkaç ay önceye kadar kaymakam olmak istiyordum, artık umursamıyorum. Doktoraya başlama hedefim olsa da İngilizceden yeterli puanım yok, olması için yeterli çabayı da göstermiyorum! Birkaç kitap projem var ikmal edilmeyi bekleyen… Memuriyetten istifa etmek gibi bir hedefim vardı 1 yıl önce, başardım şükür. Şimdi nispeten bir konfor alanına sahibim, biraz da param olursa daha müdanasız olur keyfime bakarım. Dünyaya ilişkin bütün hedeflerimi boş verebilir veya değiştirebilirim. Akıştayım, rahatım…


Sulhi Ceylan

Var olmak, eksik olmaktır. Öncelikle bu yargıyı kabul etmeliyiz. Var olmak, var edilmek demektir ki bu da sonradan olmayı ve sonlu olmayı gerektirir. Kısacası fani yani ölümle nişanlı bir varlığın tatminsizlik denizinde savrulmasından daha doğal ne olabilir! Evet, insan arzular ve çaresizlikler içinde kulaç atmaya uğraşırken Azrail’in sesiyle kendine gelir ama artık iş işten geçmiştir. İnsanın kendini eksik hissetmesinin, bir türlü tatmin olamamasının sebebinin faniliğinde saklı olduğunu söylemek istiyorum. Fakat durum böyle olmasına rağmen, insanın içinde sonsuzluk isteği var. Fani bir varlığın içinde neden sonsuzluk isteği olabilir? Hâlbuki ömrü boyunca hiç kimse, sonsuz bir varlıkla karşılaşmadı. Eğer bir tatmin aranacaksa burada durmalı. Sonsuzluk isteğinin kaynağı bulunup, insanın sonsuz olma yolları araştırılmalı. Burada ise devreye dervişler girer. Ama bu yol da son derece zordur. Nasibi olanlar konumuzun dışında… Hayata gözlerinin açan bir insanın, bu gözler ile sonsuzu görmedikçe tatmin olmasına imkân yok demek istiyorum. Fani varlıkların, insanın tatmin etmesinin mümkün olmadığını çünkü fani bir varlığın ontolojisi gereği fani bir varlık ile tatmin olmasının mümkün olmadığını söylüyorum. Buna rağmen insan, yine de denemek istiyor ve yıllarını fani amaçların peşinde rüzgâra saçıyor. Bu sebeple dünya hayatı bir rüya olabilir. Uyanmak için gerçekleri kabul etmek gerekir. Gerçeklerin ağırlığı ise uykunun süresini artırır.

 

Edebifikir

 

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • zima mavisi , 11/07/2024

    yok

  • gelişine , 25/06/2024

    yaşamın bizzat kendisi, bu akış beni tatmin ediyor. ulaşmak istediğim bir son ya da nihai nokta yok. zaten insanın kendine koyduğu hedefler çok kısıtlayıcı, sığ, kısır oluyor. yaşamı boğuyor. insanı kurutuyor. o yüzden ben “gelişine yaşam” taraftarıyım :))

    hedefe değil sürece odaklanmak, bunun için de düşüncede bergson, kurguda tanpınar okumak bence eksiklik hissine birebir :)

  • Sazan Okur , 25/06/2024

    Bütün sorgulama dosyalarına sazan gibi atladığım için buna da atlıyorum ve kendi cevabımı yazıcam buraya. Tatmin edicek bir hedefim var mı? Hedeflerim var ama uhrevi bir kaç hayalim /hedefim dışında tatmin edicek hiçbir hedefim yok. Dünyevi anlamdaki hedeflerimizin hiçbiri bizi tatmin etmeyecek malesef ki. Ama canım sıkılıyor o yüzden dünyevi hedeflerimden canımın istediklerini yazıcam:
    -iki tekerlekli bisiklet sürmeyi öğrenmek
    – yüzmeyi öğrenmek
    – kedilerden ve destek ve hareket sistemi olan diğer hayvanlardan korkmamayı öğrenmek
    – bir an önce mezun olmak
    – mesleğe başlamak ve meslekte istediğim potansiyele varmak
    – arapça ve İngilizce öğrenmek (tercüme yapacak kadar)
    – ehliyet almak ve iyi bir sürücü olmak
    -babamdan mezuniyet hediyesi olarak araba almak (büyüdüğünde sana araba alıcam diye söz vermişti çocukken, imkanı olunca almak zorunda söz verdi çünkü tutmazsa sıkıntı büyük bir hadisi şerife göre)
    – bir kaç ülke gezmek
    – nitelikli okur olmak
    -istediğim yere atanmak ve hayalini kurduğum yerde ev tutmak
    – almak istediğim ve okumak istediğim zibilyon tane kitabı almak ve elimde olan kitaplar dahil hepsini adam gibi düzgünce okuma
    -gençliğimdeki gibi (yani geçen yıl) fit olmak
    -mezun olunca aşık olmak, mezun olunca çünkü öncesinde olursam okul uzar diye korkuyorum

    Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Bunlara ulaşsam da tatmin olmayacağım ama olsun. Yine de ulaşmak istiyorum bu hedeflerime.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir