Türk akademisinin en büyük zaafı, değerlendirmelerin yetkinlik ya da niteliğe göre değil kişilere, bağlantılara veya angajman kurallarına göre yapılmasıdır. Yaptıkları işin şerefinin farkında olan müstesna azınlık, hasbelkader bu yazıyı okursa, lütfen üzerine alınmasın. Sözümüz işgal ettikleri koltuklar üzerinden nüfuz ticareti ve beşik ulemalığı yapan kifayetsiz muhterislere. Zaaf göstermeyen ancak meydan da okumayan herkesi hizaya getirmeye çalışan kırılgan egolulardan bahsediyorum. Kurdukları en mütevazı cümlelerin ardında sırıtan kibirleriyle yaşayan sözde aydınlar içinde gerilimler barındıran cümleler kurmaktan korktukları kadar Allah’tan korkarlar mı bilinmez. Onlar ancak italik, bold, iki yana yaslı çeşitli puntolarda cümleler kurarlar. Böylesi çok konforludur çünkü. Koltuklarından kalkmak zorunda kalırlarsa pislediklerinin belli olmasından çok korkarlar. Otoritelik iddia ettikleri alanlarda netameli tartışmalar varsa fikir beyan etmemeyi bilgelik olarak satıp her türlü kaygan zeminde ayakta kalmayı başarırlar. Sağlam bir fidan olmaya ve kimsenin vasiliğine ihtiyaç duymadan yeşermeye çalışan herkesi budamaya çalışırlar. Kendilerine duyulan saygı, tapma seviyesinde değilse bunu saygısızlık olarak kabul ederler.
Jüri üyeliğinde şu racona uymak çok önemli. En başta şöyle bir bakılır, kolayına kışt diyebileceğimiz bir tavuk mu? Yarın öbür gün bizim tavuklarımıza da kışt derler mi? Tehlikeli görülürse samimiyet derecesine göre tavuğun geldiği kümesin sahibi bir aranır. Ağız yoklanır. Talimat alınır. İlk adımda bir potansiyel tehlike sezilmezse ikinci adıma geçilir. Aynı sofradan yemek yemişliğimiz, aynı kaptan su içmişliğimiz var mı? Bizim eşraftan mı? Anası babası yarın öbür gün ihtiyaç duyabileceğimiz insanlar mı? Mahallemizin çocuğunu dövmeyelim. Kendi topuğumuza sıkmayalım. Durduk yere hasım kazanmayalım. İkinci adımda da bir sonuca ulaşılamazsa üçüncü adıma geçilir. Daha önce bizim elimizi öpmeye gelmiş mi? Bize bağlılık, biat bildirmiş mi? Biat ettiyse az döveriz çok dokunmayız. Tokadımızı ensesinde hissetsin. Ayağını denk almaya devam etsin. Hâlâ bir karar verilemediyse dördüncü ve son adıma geçilir. Bizim hasımlarımızla ünsiyet geliştirmiş mi? Çorba içtiği insanlar arasında ağız kokusunu sevmediklerimiz var mı? Eğer bu duruma dair paranoyalar ya da zanlar varsa karar verilir. Tez kellesi vurula. Kendi turnusollarına göre renk vermeyenleri de sırf renk vermedikleri için harcarlar. Allah, kendisine aşırı yakınlık, dostluk göstermeyen herkesi düşman kabul eden bu tahtasızlardan akademik kariyer yapmak isteyen gençleri korusun.
Jüriye kendisi dâhil olmasa bile uzaktan kumandalı kurşun askerlerini gönderenler de vardır. Mevzileri tahkim ederken görünmekten korkan bu pıtırcıkların en büyük iki özelliğinden birisi günlük hayattaki alışkanlıkları ilk önce kurallaştırıp ardından hikmet adı altında yakın çevresine empoze etmeleridir. Diğer bir özellikleri ise herkesi ve her şeyi ideale göre yargılayıp aktüele göre davranmalarıdır. Bilge, erdem âbidesi, arif, hikmet sahibi rolleri keserek kulis yapanlardan jüri üyesi olmaz. Ellerinden tutan olmasa sıradan bir okuryazar olmaktan öteye gidemeyecek kişilerden jüri üyesi olmaz. Kendisinden memnun olmadığı için kendisi dışında her şeye dikkat kesilen hakikat âmâlarından jüri üyesi olmaz. Talimat ya da onay almadan jüri üyesi bile olmayan uydum akıllılardan jüri üyesi olmaz. Sapla samanı birbirine karıştıran, hayatında gördüğü en büyük zorluk soruşturma tehlikesi olan, kıblesini her zaman güce döndürenlerden jüri üyeliğini bırak insan dahi olmaz. Etrafa sürekli öğütler verip verdikleri öğütleri tutanlara, ben sana demiştim deme zevkini yaşatmadığı için kin güden ahmaklardan jüri üyesi olmaz. Ağyârını mâni kısımları genel olarak böyle özetleyebiliriz.
Efrâdını câmi kısımlara gelirsek en başta jüri üyesi eserini ya da yetkinliğini değerlendirdiği kişiye karşı önyargıya sahipse üyelikten çekilecek ve çekildikten sonra da diğer üyeleri etkilemeye çalışmayacak kadar mert, onurlu ve delikanlı olmalıdır. Hasım olarak görmese bile hazzetmediği birisiyse duygularından arınarak değerlendirmelidir. Hatta çok sevdiği ve hakkını teslim etmeden değerlendireceği birisiyse jüride bulunmamalıdır. En nihayetinde, bu işin bir şerefinin olduğu hatırlanmalı ve insanın bir gün mutlaka hesaba çekileceği unutulmamalıdır!
Mücahit Emin Türk