dikenli boyasız bir gül saklıyorum
sarsıntılı evlerin bacaklarında ışıldayan günler
görüyorum körler kadar
hasat vakti gelmeden
topraktan çekilen bir başağın koynunda
deli gibi meleyen
oğlak başında, boynuz kemiğinde
kaliteli çantalar, fiyakalı ayakkabılar
yanık deri kokularının içinde bir yabancı gibi
hastalık küçücük baş ağrısı
yiyelim hep birlikte
havlular gibi yünlü ve ıslak
kuyumcu zırvası
dört köşede sinirli kös kös ağlayabilmek kadar
ölmeye çalışır
neye vurur kalbinin yarası
bir bardağın son damlasına konmuş bir adam
iyi mi bir yıldızın parıltısı
geceleri gelebilecek kadar
uykusunu yiyebilecek bir toprağı var mı
gözler yumulunca girilecek kadar
iki metre bir en çukurları
*
bir sigara yakarım ağırından
sahte tebessümler içerim
öyle güzel değilim ki ben
ben olmayan hiç kimse anlayamaz
kelimeler tartılır tükenir
halısız evlerin pisliğinde
bir adamın en zayıf noktası
cümlelerle satılmış
kuru güllerin kırıkları
susayanlar hiç kanamadı
kanlar içinde bir yürek kanmaya görsün
şırıl şırıl bir nehrin kaynağı
bir rüyanın uçsuz çölünde olmak vardı şimdi
susuz, dudaklar kan revan
gözler ırak ufukların kalbine saplı
güneş benimle
bir yıldıza uçmaya ramak kaldı
Bilal Bahadır Kuzucuk
1 Yorum