Ahlâk – Yeni Bir Yaklaşım

Künye: Ahlâk – Yeni Bir Yaklaşım, Ömer Türker, Ketebe Yayınları, 1. Baskı, 2019, İstanbul.

***

Zira hem bireyin hem de topluluğun eserleri, fiziksel özelliklere indirgenemeyen yahut indirgenmesi oldukça zor görünen bir ayrıntı ve çeşitlilik barındırır. (Sayfa 24)

Zira insanı hayvanlardan ayıran şeyin, kendisine ve çevresindeki şeylere ilişkin farkındalığı ve farkında olduğunun da farkında oluşudur. (Sayfa 24-25)

Dolayısıyla filozoflar, fert ve toplulukların bilimler ve sanatlarla birbirinden ayrışmasında hem mizaçların hem de mizaçların gereği olan medeni kurumsallaşmaların etkili olduğunu düşünür. (Sayfa 27)

Diğer bir deyişle metafiziğin kadim tarihi göstermektedir ki; metafizik iddiaların hiçbiri, belirli bir fizik teorisine dayanmadığı gibi herhangi bir fizik teorisinin geliştirilmesiyle de ortaya çıkmış değildir. (Sayfa 32)

Şu halde varlık üzerine külli bir tefekkür faaliyeti olarak metafizik idrakler, hiç kuşkusuz insanın bütün idrak araçlarından beslenir ama duyusal bir idrakin uzantısı olarak ortaya çıkmaz. Bu sebeple belli bir fiziksel öğretiyle olan ilişkisi zorunlu değildir. (Sayfa 39)

Zira var olmak, en genel anlamda, dışın nesneye zarf olması yahut nesnenin hükümlerini tahakkuk ettirecek şekilde sübut bulması demektir. (Sayfa 42)

Ne denli tuhaf görünürse görünsün var olmak bir anlam olarak şeyleşmek demektir. Klasik dönem filozofları, anlamların şeyleştiğini ve şeyleşen anlamların akıl tarafından yeniden anlam haline getirildiğini düşünürler. (Sayfa 43)

Bu bakımdan insan zihni, tekilliğini kavradığı anlamları, temsil etmekten ziyade hatırlatıcı alametler ihdas edebilir. (Sayfa 48)

Kimi düşünürler ahlâkın kaynağını haz, kimileri tabiat, kimileri toplum, kimileri Tanrı’nın buyruğu ve kimileri de insan aklı olduğunu iddia etmiştir. (Sayfa 50)

Bu bakımdan Fârâbî, ahlâkı, insanın herhangi bir ön düşünme ve zorlama olmaksızın eylemesi, fiil yapması olarak tanımlamıştır. (Sayfa 62)

Zira huy ve melekeler, davranışın ardından, davranışlar ise onları meydana getirecek bilginin ardından meydana gelir. (Sayfa 74)

“Niyet, dilde kalbin bir menfaatin veya bir zararın peşinen veya ileride elde edilmesi yahut giderilmesi amacına uygun olduğun düşündüğü şeye doğru itilmesidir.”  (Tehânevî) (Sayfa 100)

İslam filozofları, her ne kadar nedensellik (determinizm) ilkesini kabul etmekle insan fiillerinin saiklerden kaynaklandığını söylemiş olsalar da onlara göre akıl ve şehvet çatışması birden çok durum arasından birini seçme (ihtiyar) anlamında özgürlüğün temelini oluşturur. (Sayfa 105)

Tıpkı bunun gibi müminin bütün amacı, Hakk’ın fiillerinde gözetilen maksatlar ile kendi fiillerinde gözettiği maksatları örtüştürmesidir. Tam olarak dindarlık da bu anlama gelir. (Sayfa 111)

Filozof burhana ulaştığı ölçüde halis bir filozof haline gelirken bir Müslüman, şârinin maksatlarını fark edip kendi maksatları haline getirdiği sürece halis bir Müslüman olur. (Sayfa 113)

Herhangi bir fiil, insanın özgür iradesi ile gerçekleştirilmemişse o fiilin iyi veya kötü olduğundan bahsedemeyiz. (Sayfa 116)

Dolayısıyla insanın özgür iradesi ile meydana getirdiği tüm fiiller, şu veya bu şekilde ahlâklı veya ahlâksız olması anlamında ahlâkilik nitelemesine konu olmaktadır. (Sayfa 116)

Ahlâk kesinlikle insanın kendi varlığına ve kendi dışındakilerin varlığına dair bir farkındalığa dayanır. Bu farkındalık olmaksızın biz aslında insanın ahlâki bir özne olduğundan bahsedemeyiz. (Sayfa 124)

Ahlâki tecrübe, öznenin kendisinin inşa ettiği ama inşa sürecinde bizzat kendisinin de inşa edildiği bir oluş sürecine tekabül eder. (Sayfa 143)

Varlığa ilişkin farkındalık, insanın kendisine ve etrafındaki nesnelere yönelik sürekli bit ilgi ve kasıt hâlinde bulunmasını gerektirir. (Sayfa 169)

Aktaran: Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir