evin en devrilen yerlerine
kaçıp da nereye ben ha nereye
sakının kalplerinizi eteklerimde taşlar
bir bulut devrilir gibi beni geçerken ağlıyor
karşıdan karşıya geçerken artık arabalardan sakınmıyor
ve kalarak bir kurtuluş denenen köşelerden de
bitimsiz şeylere teşne
hem de bir o kadar sıkılgan, bitmeyen şeylere
sıkıl ve bulan
evin en devrilen yerinde
eve inen yokuşlar yani şehrin aktığı bellidir eve
ama bazen de anne ve çocuk akar evden şehre
şehrin kuşboğan sokakları
yaprakların buğulu camın arkasında usanması gibi
bizi de bir kuş kadar, öylece.
şehrin eve en yakın yokuşundayım ve
korkarım onu gülmeden öleceğim bu gidişle
ev sürerken yorgunluk
yorgunluğunu anladım annelerin
kolyelerini çıkarırkenki yavaşlıklarını
ve evden başka bir oda daha arayışlarını
çünkü onlar haplarını yutarken
evler de iyileşmek için anneleri yutarmış
evin içerden kovulması
kişi ne yapıyorsa yalnızlık odalarında
onu bir gün sokağa mı bağıracak
kendini kulaklığa dolayan nesil
nereye baksak kötü alışkanlık yemleri
çözümüm yok bizzat bir düğümüm
o bilindik evlerde
ben en ham odası evin, ziyadesiyle ölüme yatkın baş
sonunu iple çeken körpe serim
merhamete doğabilmem için
beni milyon kereler yenin
eve dönmeliyiz
evler varıldıkça
bizi bir keskin belirsizlik noktasına götürmekte
süratli bir beklemedeyizdir
ve dünyayı kaç kez dolanabilir
eve giderken aldığımız yollar birleştiğinde
delirmiş evdeki gömleklerle
korkup kaçtığım yerden
en sevdiğim silahla geri dönüyorum eve
dan dan dan!
başka ayaklara bakmak yasak
ayırma gözünü kendi ayakkabındaki
ek-ran-dan
ev kutsal seslere teşnedir
bizi şiir alsa
bizi şiir alsın
dil suskunken bile belığ sussa
anlam bir bayram sabahı gibi doğsa
kurak öğlenlere esse ikindi renkleri
eve dönüş yollarında üzülmesek bu kadar
geriye bir güler yüz kalsa
bir güler yüz getirsek dışardan
Fatmanur Petek