“Hepsi yerin dibine geçsin daüssıla malihulya nostalgia
Sen nasıl olsa tıpkı hep olduğu gibi defalarca
Görüneceksin ahret gözüme”
Nostos (dönüş) ve algos (acı, eziyet) kelimelerinden oluşan nostalji kelimesi köklerini Eski Grekçe’den alır ve tıpkı nevralji, lumbalji gibi 17. yüzyılda literatüre geçen bir hastalığın adıdır. Gurbet acısı, sıla hasreti gibi bugün kullandığımız ifadelerle yakın bir anlamda, memleketlerinden uzaklaşan kimselerin gurbette yaşadığı hastalığı ifade etmek için kullanılmıştır. Günümüzde ise bir hastalıktan ziyade dönülmesi mümkün olsun yahut olmasın belli bir zaman veya yer ile ilgili hasreti, geçmiş güzel günlere dönmek isteme arzusunu vurgulamak için kullanılmaktadır. Peki nostalji bizim neyimiz olur?
Nostalji, geçmişine dönemeyen insanın geçmişi kendine getirmek isteme çabasıdır. Geçmiş bir daha geri gelmeyeceği için ince bir hüzünle ve yalnızca güzel olanı hatırlamanın aldatıcı hazzıyla dile getirilir. Nostaljiye doğru atılan her bir adım gerçeklik algısının o denli yitirilmesi demektir. Bir kimse kendisi için nostaljiyi ne kadar görünür kılarsa yaşadığı anı o kadar görünmez kılacaktır. Şimdi ve burada olmanın kederini aşmak isteyen insan, geçmişte ve orada olmanın cazibesine kapıldığında, artık kendine dönüş imkânı kalmamıştır. Geçmişle kurulan rabıta gerçeklikten kopmadan kurulduğu müddetçe bir anlam ifade edebilir. Aksi takdirde eskiyi rehin alan bu nostaljik tutum şimdiyi bütünüyle katleder.
Nostaljinin aldatıcılığı bir hayal mahsulü olması sebebiyledir. Zira geçmiş anılırken aslında birebir aynı duygularla hatırlanmaz. Yalnızca birkaç parçası bulunan yapbozun eksik parçaları istenilen, mutlu olunan parçalarla tamamlanır. Menfi duygulardan arındırılmış yalnızca müspet anları hatırlayarak inşâ edilen geçmiş basit bir temsilden ibarettir. Kişi artık kendisine inşâ ettiği geyikli gecede yaşar. Geçmiş yalnızca hoş bir manzaradır ve şimdiye dair bir şey söylemekten uzaktır. Bu manzara ise kişiyi sorunlarından uzaklaştığı zannına götürür. Lâkin sorunun daha derin ve çözülemez bir hale bürünmesine sebep olur. “Hâlbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta / Her şey naylondandı o kadar” der ve yapaylığı önemsemez. Sonrasında ise tekrar tekrar inşâ ettiği geyikli geceye döner: “Geyikli geceye geçiyorum / Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.”
Nostaljinin fazlasıyla görünür kılındığı bir yerde bu durumdan menfaat devşiren kimselerin olduğu gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekir. Kapitalizm her şeyi metalaştırdığı gibi bu aldatıcı hisler üzerinden nostaljiyi de kendine mâleder ve tüketime sunar. Ürünlere nostalji aracılığıyla bir duygu yükler. Geçmişte yaşadığı duyguları geri getirmesi mümkün olmayanlar, kapitalizm sayesinde eskiyen duygularını satın alır. Hayatında bir zamanlar sahip olduğunu düşündüğü uyumu ve ahengi nostaljiyle yakalamak isteyen biri için kapitalizm her türlü imkânı sunabilecek üretim malzemelerine ve sinsiliğe sahiptir. Geçmiş, bağlamından kopartılıp gerçeklikten uzaklaştırıldığında katliamlar bile kapitalizm sayesinde nostaljik bir ürüne dönüşebilir. Kapitalizm değişimin hızlanmasının ortaya çıkardığı belirsizliklerin üzerini nostaljiyle örtebildiği gibi değişimin yavaşlamasının sebep olduğu krizleri de nostaljiyle aşacağı izlenimi verir.
Zygmunt Bauman geleceğe dair bitmek tükenmez kaygılara sahip kimselerin ve toplumların istikrarlı ve güvenli hissettikleri geçmişe dönme arzularını “Retrotopia” kavramıyla ifade eder. Modern toplumda karşılaşılan sorunlar geçmişin ütopik bir şekilde ele alınmasıyla sonuçlanır. Bauman nostaljiyi Svetlana Boym’a atıfla bir kaybolmuşluk ve yerinden edilmişlik hissi, fakat aynı zamanda kişinin kendi fantezisiyle kurduğu bir aşk ilişkisi olarak tanımlar. Yine Boym’a atıfla nostaljiyi restoratif ve yansıtıcı nostalji olmak üzere iki farklı şekilde değerlendirir. Genellikle toplumsal ve politik hareketlerde görünen “restoratif nostalji” geçmişin yeniden canlandırılması ve eski düzenin geri getirilmesini hedefler. Siyasetçiler söylemlerinde fazlasıyla restoratif nostaljiye atıfta bulunabilir. Genç nüfusun azalıp yaşlı nüfusun arttığı ülkelerde bu söylemlerin muhatap bulması daha kolaydır. Nitekim geleceğe bakanların değil geçmişe özlem duyanların çoğunluk olduğu bir yerde nostaljinin romantizmine sığınmak elbette kullanışlı bir araçtır. Nesiller arası bağın kopması da bu nostaljik söylemleri tetikler. “Yansıtıcı nostalji” ise geçmişe dair bireysel bir özlemi ifade eder ve geçmişin inşâ edilmesinden ziyade kişisel anıları ve duyguları yansıtır. Yansıtıcı nostalji sanat ve edebiyatta sıklıkla ifade alanı bulur. Bauman ümitlerin ve meşru beklentilerin doğal ortamı olan geleceğin, bizzat tüm kâbusların potası hâline geldiğini ifade eder. “Küresel nostalji salgını’’ kolektif hafızaya sahip bir komüniteye duyulan özlemdir. Parçalanmış bir dünyada sürekliliğe duyulan özlem bu salgının yayılmasını kolaylaştırır. Hızlandırılmış hayat ritimleri ve tarihsel altüst oluşlar çağında bir savunma mekanizması olan bu salgın “günümüzün birçok güçlü ideolojisinin merkezinde yer alan ideal evi yeniden inşâ etme vaadine” dayanır. Küresel nostalji salgını kişiyi âtıllaştırır. Bu sebeple kişiler eski işlevini yitiren ve hızla değişen modern toplumun çelişkilerine dair anlamlı bir cevap verme imkanını yitirir. Bu duygusal bağlanma karşısında eleştirel yaklaşım terk edilmeye mahkûm bırakılmıştır.
Nostalji, değişimin son derece hızlandığı ve geleceğin belirsizlikler getirdiği çağımızda güvenli bir alan sunar. Güvenlidir çünkü geçmişte hesap edilemez bir durumla karşılaşmak artık mümkün değildir. Ne kadar güvenli olursa olsun ânı yaşamaktan aciz bırakan ve kişiyi gerçeklikten uzaklaştıran nostalji beşerî bir zaaftır. Nitekim anlamını yitiren insan haddinden fazla anlam yüklediği geçmişin dehlizlerinde savrulur hale gelmiş; ifrat tefriti doğurmuştur. Nostaljide aslolan anlamı korumaktan ziyade biçimi korumaktır. Cennetten dünyaya düşen âdemoğlunun cennet hasretinin bitmesi ise kendisini biçimden biçime sokmasıyla değil yitirdiği anlamı bulması ve anlamlı bir hayat sürmesiyle yani şimdiye ve kendine dönmesiyle mümkün olabilir.
“Ahret gözüm ağır gözüm bilerek geçirmeyen hazzı kantardan
Azabı bilerek tartmayan yeğni gözüm ahret miskalle”
Oğuzhan Yılmaz
1 Yorum