Davut Bayraklı, üzeri örtülmek istenen Bill Hicks’i yazdı.
***
Malcolm X (Hacı Malik El-Şahbaz) bir konuşmasında “Ben, bir Amerikan rüyası görmüyorum. Bir Amerikan kâbusu görüyorum.” demişti. Amerikalı müzisyen, stand-up sanatçısı ve komedyeni William Melvin Bill Hicks de Malcolm X’in gördüğü Amerikan kâbusunun aynısı görmüştü.
16 Aralık 1961’de Amerika’nın Georgia eyaletinde doğan Bill Hicks 32 yaşında pankreas kanseri nedeniyle öldüğünde geride Amerikan sistemine ağır eleştiriler getiren gösteriler bırakmıştı. Sigara tiryakisi bu genç adam, tutucu bir Hristiyan düşüncesiyle yetişmiş ve ilk gösterilerini de dini eğitim veren Pazar Okulu’nda sergilemişti. Genelde kara mizah denilen türde gösteriler yapan Hicks, toplumun genel kabulleri üzerinden devletin otoritesine kadar geniş bir yelpazede eleştirilerde bulunuyordu. Gösterilerinde kullandığı “şuursuz sistem adamı” tiplemesi de bu açıdan önemlidir.
Sahnede kullandığı dil ve üslup genel olarak tahrik edici ve argoydu. Hatta Hicks, ağzı bozuk yapısından dolayı kendisini “Belden aşağı espriler yapan Noam Chomsky” olarak tanımlıyordu. Kennedy suikastı, politika, siyaset, din felsefe gibi konuları gösterilerinde kullanırken medya, sinema, reklamcılık, pazarlamacılık gibi sektörleri de stand-up’larında es geçmiyor ve bu alanlar üzerinden iğneleyici espriler yapıyordu. Ona göre zaten medya ve popüler kültür, insanların aptal ve duyarsız kalmaları için egemen sınıfların kullandığı bir baskı aracından başka bir şey değildi. Medya ve popüler kültürün banalliği, sıradanlığı Hicks’i çıldırtıyordu ve bu vasatlığı eline geçen her fırsatta eleştirerek yerden yere vuruyordu. Bunların dışında UFO, sigara, uyuşturucu, cinsellik ve nüfus artışı gibi konular da Hicks’in gündemine giriyor ve bu alanlar üzerinden de ciddi eleştiriler üretiyordu.
Daha çocuk yaşta bir yakın arkadaşıyla gösterilerine başlayan Hicks, ilk yıllarında Woody Allen ve Richard Pryor’a özeniyordu. 1978 yılında lise öğrencisi iken haftada bir gösteri düzenleme imkânını yakalamıştı. Kısa süreli gösterilerde doğaçlama yeteneğini geliştirme fırsatı buluyordu. Ancak tam bu dönemde ailesi onun adına endişelenmeye başlamıştı ve sonunda onu bir psikiyatra götürmeye karar verdi. Psikiyatriste göre ilk seanstan sonra ortaya çıkan sonuç kısaca şöyleydi: “Sorun sende değil, onlarda.”
Hicks, ilk videosu Makul Adam’ı 1989 yayınladı. 1987’den beri kariyeri oldukça iyiye gitmeye başlamıştı. Profesyonel menajerlerle çalışıyor, yılda 300’den fazla gösteriye çıkıyordu. Zaman zaman çenesi ve küfürbazlığı kendisini sıkıntıya soksa da profesyonel menajerler bu işleri çözmeye çalışıyorlardı. 1989 Chicago gösterisinde “Hitler haklıymış, az bile yapmış!” diye bağırması en kötü şöhreti olmuştu. Sözünü kesen bir kişi yüzünden sinirlenen Hicks’in frenleri tutmamıştı ve hıncını bütün insanlardan almaya çalışmıştı.
1990 yılına gelindiğinde İngiltere ve İrlanda’da iyi bir çıkış yakaladı. İngiltere’yi dolaşan Hicks, bir TV kanalı için gösteri de çekti. Bu arada bir dergide yılın komedyeni olarak kendisinden bahsediliyordu. Çıkmayı planladığı TV kanalı, Hristiyanlık üzerinden yaptığı eleştiri ve esprilerden dolayı Hicks’e kızmış ve onun sahnelerini makaslamıştı. Artık sansüre de uğramaya başlayan Hicks, bu konudaki düşüncelerini uzun uzadıya bir mektupla dile getirmiş ve mektubu The New Yorker dergisinin bir yazarına da yollamıştı.
1993 yılında Avustralya turnesinde karın boşluğundaki ağrılardan şikâyet etmesi üzerine pankreas kanseri olduğu anlaşıldı. Oysa Hicks için her şey daha yeni yeni yoluna girmeye başlamıştı. Haftalık kemoterapilere giren komedyen bir arkadaşıyla birlikte yeni gösterisini de hazırlamayı ihmal etmiyordu. Doktoru kesinlikle sigara içmesini yasaklamıştı. O, artık gösterilere çıkarken “bu son gösterim olabilir” kabilinden cümleler kuruyordu. 6 Ocak 1994’de son gösterisini Times Meydanındaki özel bir sahnede yapmıştı. Bu gösterinin ardından Arkansas’a ailesinin yanına gitti ve arkadaşlarını çağırarak onlarla vedalaştı. Artık sigara da içiyordu. Hastalıktan kurtulamayacağını kesin olarak anlayınca tekrar sigaraya başlamıştı. Zaten onun sigarasız bir resmini bulmak da zordu. 26 Şubat 1994’de ailesinin yanında ölen Hicks Mississippi Leakesville’de aile mezarlığına gömüldü.
Bill Hicks’i benim açımdan önemli kılan şey, onun Amerikan kâbusunu görmesi ve bunu da kendi halkına anlatmaya çalışmasıydı. Çürüyen bir sistemi görmüş ve bu sisteme içerden eleştiriler yapmıştı. İşte Hicks’in Amerikan zihniyetine yönelttiği eleştirilerinden sadece bir kaçı.
Nükleer Silahlanma Üzerine:
Sahnede işlediği konular ve dikkat çektiği meseleler gerçekte insanın ilgilenmesi gereken meselelerdi. Hicks, kendi insanının duyarlılığını arttırmak için bazı gerçekleri stand-up gösterilerinde belki de bu yüzden dile getiriyordu. Örneğin Amerika’nın silahlanmaya ayırdığı trilyon dolarlara kafayı takan Hicks, bu konuda bir çözüm yolu da üretmişti. Madem düşmanlar vardı, bunlardan bir kerede kurtulmak lazımdı, yani kesin çözüm ve ardından da dünya barışı ve teknolojik gelişmeler kendiliğinden gelecekti. İşte Hicks, bir gösterisinde dinleyicilerine “Bir daha asla düşmanımızın olmamasını sağlayacak süper bir fikrim var” diyordu: “Dünyadaki tüm düşmanlarımızdan bir seferde kurtulabiliriz. İşte yapacağımız şey: Nükleer silahlara ve savunmaya her yıl harcadığımız parayı biliyorsunuz, trilyon dolarlar. Bunun yerine, bu parayı dünyadaki fakirlerin beslenmesi ve giydirilmesi için harcarsak – ki aslında silahlanmaya harcadığımız para insanların ihtiyaç duyduklarından kat kat fazladır – tek bir insan bile bu hareketin dışında kalmaz… Bir kişi bile… Ve dış uzayı keşfetmek için yarışırdık, birlikte, barış içinde, sonsuza kadar.”
Soğuk Savaş, Bush ve Körfez Savaşı Üzerine:
Nükleer silah ve soğuk savaş konusunda da uyarılarda bulunuyordu: “Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte her şeyin daha iyi olacağını düşünmediniz mi? Kaçınız benim gibi buna inanacak kadar aptaldınız? ‘Vay sona erdi. 40 yıl süren nükleer silah tehdidi sona erdi. Harika, harika!’ Yanlış! Şimdi 12 farklı ülkede daha nükleer silah var. 12 kat daha kötü. Hayat şimdi daha zor. Çok çalış! Ama iş de yok? Cehenneme git!”
Baba Bush da Hicks’in eleştirilerinden payına düşeni alıyordu: “Seçimin sonlarına doğru Bush oyları satın almaya çalıştı. Herkese silah satışını yaygınlaştırarak askeri-endüstriyel kompleks’in oylarını kendine çekmeye çalıştı. Kore’ye 160 savaş uçağı, Kuveyt’e 240 tank sattı ve sonra çıkıp neden ‘Başkomutan’ olması gerektiğiyle ilgili konuşmalar yaptı: Çünkü: ‘Hala tehlikeli bir Dünya’da yaşıyoruz.’ Sayende, seni kalın kafalı! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Geçen hafta Kuveyt’in elinde taştan başka bir şey yoktu! Lanet dünyayı silahlandırıyorlar.”
Körfez Savaşı için söyledikleri ise bugün de zihnimizde: “Biliyorsunuz Irak için silahlandık ve buna da çok şaşırdım. Körfez savaşı sırasında şu istihbarat raporları gelirdi: Irak: İnanılmaz silahlar, inanılmaz silahlar!
– Nerden biliyorsun?
– Ah, şey… Faturalarına baktık… Çekler ödenir ödenmez giriyoruz. Banka kaçta açılıyor, 8 mi? 9’da oradayız. Tanrı adına gidiyoruz, demokrasi adına. İşte şurada anne karnındaki bebek, işte burada Hitler! İstediğin kavram hangisiyse onla motive ol, hadi gidiyoruz!”
Silahlanma Üzerine:
Yine Amerika’nın silahlanmasına karşı yaptığı bir espride gerçeğe farklı bir açıdan yaklaşıyordu: “Dünyayı önce silahlandırıp, sonra bu silahları yok etmek için askeri birlikler gönderilmesinden usandım! Anlatabiliyor muyum? Bu küçük ülkeleri durmadan silahlandırıp, sonra gidip bütün bu pisliği onların üzerine atıyoruz. Dünyanın kabadayıları gibiyiz. “Shane” filmindeki Jack Palance’a benziyoruz. Çobanın ayakları dibine bir silah fırlatıp:
– Al onu.
– Almak istemiyorum bayım, beni vuracaksınız.
– Silahı al.
– Bayım, bela istemiyorum. Buraya sadece çocuklarım için şekerleme ve karım için damalı kumaş almaya geldim. Bunun nasıl bir kumaş olduğunu bile bilmiyorum ama haftada 10 kez bunun için dırdır ediyor. Bela aramıyorum bayım.
– Silahı al. [Çoban silahı alır – İki el ateş sesi] Hepiniz gördünüz… Silahı vardı!”
İncil Eleştirileri:
“İncil’in Tanrı’nın kesin sözü olduğuna inanırlar – Sonra İncil’i değiştirirler! Oldukça cürretli bir davranış değil mi? – “Tanrı sanırım burada şunu anlatmak istemiş…” Kendime hiçbir zaman bu kadar güvenmedim. Sonra yeni bir İncil’imiz oldu: “Yeni Yaşayan İncil”. Güncellenmiş ve modern İngilizce ile. Bunun, okuyanlar için İncil’i daha makul hale getireceğini sandım ama dinlediğinizde oldukça tuhaftı gerçekten: ‘Ve İsa suyun üzerinde yürüdü. Ve Petros dedi ki: Vay Anasını!’
Neye inandığınızı bilmiyorum ve gerçekten umursamıyorum ama kabul etmelisiniz: İnançlar, tuhaftır. Birçok Hristiyan boyunlarına haç takıyor. İsa geri gelse bir daha haç görmek ister mi sanıyorsunuz?”
Uyuşturucu Üzerine:
“Yani, haberlerde hep gördüğünüz her zaman aynı LSD hikâyesi: ‘Uyuşturucu almış genç bir adam, uçabileceğini zannederek binadan atladı. Ne trajedi.’
Bırak onu! O bir idiot! Eğer uçabileceğini düşünmüşse neden önce yerden havalanmayı denememiş? Bunu araştırın. Güneye uçmak için asansör bekleyen ördek gördünüz mü hiç?”
Bayrak Üzerine:
“-Hey ahbap, bir şey diyeceğim… Benim babacığım bu bayrak için öldü!
-Gerçekten mi? Ben benimkini satın aldım… K-mart gibi marketlerde satılıyor. Üç dolar.
-Benim babacığım bu bayrak için Kore Savaşı’nda öldü!
-Ne tesadüf, benimki de Kore’de üretilmiş.”
1 Yorum