Descartes’ten sonra modern felsefenin, dünyanın fabrika ayarlarını kökünden değiştirdiği yadsınamaz bir gerçek. Elbette Türk şiiri de modern dünyanın bir ürünü olarak değişimden payını almıştır. Değişim kelimesini vakıayı tanımlamak için, normatif anlamıyla kullanıyoruz.
Modern tüketim alışkanlıklarının zihnimizle oynadığı ciddi bir oyun var ve bu oyun son derece hızlı ilerliyor. Mobilitenin güçlü, iletişim araçlarının bu denli çeşitli olduğu bir dünyada sanki şiir; edebiyat mahfilleriyle sınırlı kalmış bir azınlığın uhdesinde imiş zannediliyor.
Hayır! Asla! Türk milletinin alayı şair!
Edebifikir’in posta kutusunu aşındıran yüzlerce şair adayının yırtıcı, kesici, delici, patlayıcı, yanıcı ve pek çoğu ev yapımı olduğu için uçucu olan şiir bombaları bize gösteriyor ki, Türk milleti bu kara sevdadan asla vazgeçmeyecek!
İtiraf edelim, bazen vazgeçse mi acaba dediğimiz olmuyor değil…
Gelin, acı bilançoyu kabaca hesaplayalım. 15 senedir neredeyse (eh işte) her gün bir şiir geliyor. 15×365=5475 şiir eder. Düz hesap 4850 şiir diyelim! “Sizden gelenler”, yıllar içinde evlenip gemiyi terk edenler, şöhreti, aşkı ve parayı dergilerde bulanlar ve hali hazırda şair kadromuzda yer alanların sayısı ise ortada… Bu sebeple, şiirin ne olmadığı hakkında bir yazı yazmak artık vatan borcu haline geldi ve biz de mermiyi namluya sürdük. Hazır mısınız?
“Şiir Ne Değildir?” yazısı bir poetika değildir, şiirin ne olmadığını milyonuncu defa dile getirme mecburiyetinden dolayı kaleme alınan bir z raporudur.
İşbu yazı, kendisine ayna olduğumuzda paramparça olan kırılgan kalbe, duyguların esareti altında yaşamaya mahkûm edilen akıl kuvvetine, ardımızda bıraktığımız 15 sene içerisinde afiyetle yediğimiz, yakası açılmamış küfürlere, yaramızı sağaltan kan taşlarına, imajinatif düşünme yetisi elinden alınmış kolluk kuvvetlerimize, sağnak halinde yağan polis baskınlarına, soframıza katık ettiğimiz molotof kokteyllerine adanmıştır.
Geleneğimizde şiir, kültürün bir parçasıydı. Sadece udeba değil, Osmanlı’nın uleması da şiir bilirdi. İyi yahut kötü şiir yazsın, ister divan sahibi bir kazasker olsun, isterse 27. dereceden halk ozanı olsun, hiç mühim değil. İlim erbabının ve halkın yolu mesleki angajmanın yanında muhakkak şiire de çıkardı. Çünkü kültür kodu, asırlardır sözle temayüz eden bir değerler silsilesini ihtiva ediyordu.
Bugün şiir, modernleşme sürecinin meslekleri ve bireyciliği öne çıkarmasıyla belli bir zümrenin ilgilendiği lokal bir alan haline geldi. Gelenekten kop(a)mayıp onu bulanık bir mistisizmle koynuna alan, lâkin bunu modern araçlarla yapmaya mecbur kalan şair adayları ise; bakır telleri kılıçtan keskin küflü bir gergefin elekleri içinde, yavaş yavaş öğütülmeye mecbur kaldılar.
Dolayısıyla, en baştan şunu söylemek elzemdir:
BUGÜNÜN ŞİİRİ MODERN BİR ŞİİRDİR! VE MODERN ŞİİRİN DOĞASINI ANLAMADAN ŞİİR YAZILMAZ!
Peki, iyi şiiri kötüsünden ayıran şeyler nelerdir? İyi şiirin umdeleri nelerdir?
Malumunuz, Edebifikir bedbin bir cemiyet. 15 senedir NATO füzelerinin gölgesinde insansız hava sahasının varlığını savunuyoruz. Bizler, insanın iyiliğine; onun habis, unutkan, nankör, aceleci, fesat, menfaatçi bir yaratık olduğundan hareketle ulaşmanın çok daha makul bir istidlal yöntemi olduğunu savunuyoruz. Bu yüzden soruyu tersten sormanın daha makul olacağına kanaat getirdik.
Evet, şiir ne değildir?
- Öncelikle şiir, manzum değildir. Anlatmaz, işaret eder. Doğrudan yürümez, işarî yolu tercih eder. İlk bakışta düzyazı izlenimi veren, kolay yazılmış gibi görünen pek çok iyi şiir ya kurgusu, ya orijinal içeriği yahut çarpıcı imgeleriyle öne çıkan şiirlerdir. Buna mukabil, toptan imgeci bir şiir yazma uğraşı da beyhude bir çabadır. Çünkü modern şiir, aruz yahut hece gibi ölçülü bir kalıba sığmaz ve düzyazının araçlarından destek alır. Sanıldığının aksine modern şiir yazmak, geleneksel şiir yazmaktan çok daha zordur.
- Şiir anlamsız bir örüntü değildir. Bilahare, örüntü kelimesini ömrünüzde bir kez olsun kullanmazsanız hiçbir şey kaybetmezsiniz. Ama şiirin anlamsız olabileceğini savunursanız, içten içe dünyanın da anlamsız olabileceğini savunmuş olursunuz ki; bu bir itikat problemidir. Zira zihin bagajının arka camında yaldızlı harflerle şu yazmaktadır: Kâinatta abes vardır. Asıl abes olan müesses nizamın ta kendisidir. Buna mukabil anlamsız imgelerle anlamlı bir bütüne ulaşmak mümkündür. İlhan Berk büyük bir yangından sağ kurtulan bir şairidir. Poetikası abartılmış, şişirilmiştir. Şiir anlamlı olmak zorundadır.
- Şiir muğlaklık değildir. Şiir tam anlamıyla sadelik, somutluk, netlik de değildir. Şiir, kurguyu oluşturan omurganın ve ardılı olan poetik yapının doğası gereği neyse odur. Muğlaklığın konu edildiği bir şiir bile apaçık bir örgü ile işlenmek zorundadır. Modern yapılar kalıptan müstağni bir imar planıyla arşa yükseldiği için; muğlak ifadeler şiir binasının blokları arasına atılan ucuz, deniz kumuyla yoğrulan hazır betonları, ilk depremde yıkılacak çatlak yutongları temsil ederler.
- Şiir retorik değildir. Retoriği bildiğinizi varsayıyoruz.
- Dize yazmak, şiir yazmak demek değildir. Söz konusu şiirse, hiç, yoktan da kötü olabilir. Kabaca süreç şöyle işler. Bir ses, bir koku, bir görüntü; sarımtırak bir perdenin arkasından şaire işmar eder. Can sıkılır, ruh daralır. Göz, aydınlanacak bir ışık arar. Çoğu zaman şiir, bir kaçış rampası olarak temayüz eder. Kelimeler nefes almak ister ve oyun başlar. Güçlü olduğu zehabına kapıldığımız -çünkü o an duygu gerçekten çok güçlüdür- göğsü daralan kelimelere oksijen desteği sağlarız. Kelimeler cümleler haline evrilir, dizeler oluşmaya başlar. Kısa vadede güçlü yahut zayıf olmaları mühim değildir. Artık, elimizde modern şiir yapısına uygun, dizelerden müteşekkil bir öbek vardır. Bazen o dizelerin bağlamına, bazen de başka bir bağlamın aksına o dizeleri oturturuz. Sonuçta ortaya Brezilya favelalarındaki rengârenk binalara benzeyen, ışıltılı, çarpık bir kent görünümü ortaya çıkar. Oysa renkli görüntüsüne rağmen apartmanların içi boştur. Manevi uyuşturucu ticareti yapılan, varoş bir semttir orası… Şiir bütünlük içermelidir.
- Şiir, şiir bilgisinden ibaret değildir. Poetika okudukça şiir zayıflar. Poetika okumadan şair tekâmül edemez. Şair, kendi oluşturduğu sarmalda kendini tanımaya çalışan bir koşucudur.
- Şiir öykü değildir. Lâkin öykü formunda yazılabilir.
- Şiir analıkızlı çorbası değildir. Zihin akışı, bilinç nakışı, metinler-arasılık (yasal intihal) ve organ nakli gibi yöntemleri koca bir kazana atarak şiir falan yazamayız. Şairin kendine has biçimi ölçüye tartıya gelmez. Yalnız, insan zihni mistik olana ancak irrasyonel biçimde ulaşabileceğini zanneder. Elle tutulmayan, yenmeyen, bir benzeri ile hülasa edilemeyen şeyleri, gerçek hayatta somut birer nesneymiş gibi tahayyül etmek gerçekten güç bir iştir. Henüz tanımında bile mutabık olamadığımız ruh ve ilham gibi kuvveler zihnimizde cisimleşmezler. Zihni ehlileşmemiş şair, somutlayamadığı imajları soyut bir anlam denizinde arar. Oysa iş sandığımız gibi değildir. Tüm manevi disiplinler gibi şiir de son derece rasyonel bir alandır. İlham denilen şey, adetullah icabı yüzünün peçesini arada bir açar. Sevgili, ancak mendilini yere düşürdüğünde ruh dediğimiz şey harekete geçer. Bu yüzden, soyut imge sağanakları başladığı zaman muhtelif görüntüleri toplamaya, saklamaya, demlemeye, nihayet can pazarında görücüye çıkarmaya alışkın zihinler şiir ikliminde nefes alabilirler. İlham ancak romantik müteşairlere, masa başı mütercimlere gelir. Ona ancak biz gideriz. Şiiri isteyen bedelini dişiyle tırnağıyla ödemek zorundadır.
- Şiir tembel işi değildir. Çalışmadan şiir yazılmaz. Bazı şairler, beş dakikada, kendileri bile farkında olmadan mükemmel şiirler yazabilirler. Bir şair sol eliyle iki üç şiir birden yazabilir. Bu durum onların çalışmadığı anlamına gelmez. Sesini bulana dek suya attığı halkaları yılların çemberinden geçiren gerçek şair, bedeli peşinen ödenmiş zorlu bir hayatın meyvelerini toplar. Hakiki şair manavdan pırasa alırken de, cadaloz karısının dırdırını çekerken de, kıtıpiyos kocasının bulgurunu elerken de, dünyanın en tumturaklı poetikasını yazarken de şairdir. Ezcümle şair, “Şiir yazmazken de şairdir.” Hem, şiirin kendisi olmuş biri için yazmak nedir ki?
- Şiir, romantizm değildir. Duygu birikimi iyi bir şiirin ortaya çıkması için yeterli değildir. İçini kusmak da şiir değildir. Şiir hem ilham, hem işçilik hem de bilgidir. Hepsini dozunda katılmazsa yazılan şiir, iyi şiir de değildir.
- Şiir sözden ibaret olmadığı gibi musikiden de ibaret değildir. Ahmet Haşim’in deyimiyle şiir, söz ile musiki arasında, sözden ziyade musikiye yakın bir lisandır. Bu lisanı yakalamak ise şiirden bir hayatı gerektirir. Şiirle yatıp kalkmayan birinin bu inceliği anlaması imkânsızdır. Müziksiz şiir olmaz. Aksi takdirde estetik zevkten söz edemeyiz. Haz almadığımız bir edebi ürünü okumanın lüzumu yoktur. Dikkat ediniz, felsefeciler ve muhafazakârlar içten içe modern şiire mesafelidir. İlki aklın hazzını, ikincisi akılsızlığın hazzını şiire ikame ettiği için… Yine dikkat ediniz, şiirinin fonetiği güçlü olanların denemeleri, öyküleri ve romanları da ritmik, kıvrak, estetiktir.
- Şiir, kelimelerin alelade bir şekilde yan yana gelmesi değildir. Cahit Sıtkı Tarancı, şiirin kelimelerle güzel biçimler kurma sanatı olduğunu söyler. Bu tanımdan kelimelerin işlenmesi gerektiği bilgisine ulaşırız. Yani şair kelimelerin dünyasında yaşayan, onlarla nefes alan, acılarını, sevinçlerini, hayallerini onlarla anlatan bir kelime işçisidir. Dolayısıyla her bir kelime bir anlam dünyasına işaret etmektedir. İşte şairler hangi kelimeyi hangi kelimenin yanına koyacağını bilen, gerektiğinde üreten kelime ustalarıdır.
- Şiir kendi kendine mırıldanılan bir şey değildir. İyi şiirin ölçüsü sesli okunduğunda aksamamasıdır. Dikkat etmek lâzım, karga yavrusunu kuzgun gördüğü gibi sesini de bülbül sesi zannedebilir.
- Şiir yolda bulunan bir şey değildir, marketten de alınmaz. Şiir şiirden öğrenilir. Çok ve çeşitli şiir okumadan asla iyi şiir yazılamaz! Ayrıca okuma yapılmaz, okunur!
- Şiir, köksüzlük değildir. Klasik şiiri bilmeden lirik şiir, post-modern teoriyi bilmeden epik şiir yazılmaz. Her iki kutbu bilmeden çok sesli şiir yazılmaz. Yazılsa da okunmaz. Okunsa da yarına kalmaz. Kalsa da öbür gün unutulur. İstisnalar kaideyi bozmaz!
- Şiir, taklit değildir. Büyük şairleri kopya etmeden tekâmül edemeyiz. Yazma hususunda iddia sahibi isek “soylu akrabalık” bağını sürdürmeli, işin tadı kaçmaya başlayınca büyük şairleri daracık bir mezara diri diri gömüp, sadece bayram sabahları kabirlerini ziyaret etmeliyiz.
- Şiir ciddiyetsizlik değildir. Ciddiyetsiz bir şiirin arkasında ciddi bir şair olabilir. Şiir, ciddi bir iştir. Şakası yoktur. İyi şiir adamın dikişlerini patlatır.
- Şiir can sıkılınca yazılan bir şey değildir. İhtiyaç halini almadan şiire yaklaşmayın. Çok tehlikeli… İyi şiir; birikmenin, dolmanın, taşmanın, gerek içe gerekse dışa doğru patlamanın neticesinde meydana çıkar.
- Şiir, herkesin yazabileceği bir şey değildir. Eser miktar kabiliyet elzemdir. Kişinin dile vukûfiyeti, donanımı, bilgi ve kültür birikimi; varlığı kendine ait bir müzikle yorumlama yeteneğinden yoksunsa şiirin vitesi boşa çıkar. Kemal Tahir en büyük romancılarımızdan biridir. Yakın dostu Nazım Hikmet’e yazdıklarını gönderdiğinde, Nazım’ın cevabı şiiri bırakıp nesre yönelmesi şeklinde olmuştur. Bu, Allah’ın lütfudur. Merhametin nerede ve nasıl tecelli edeceğini bilemeyiz. Atasözü sandığımız, halkın diline pelesenk olmuş pek çok özdeyiş aslında Kemal Tahir’e aittir.
Olmuyorsa zorlamanın lüzûmu yok. Bırakın gitsin!
Edebifikir
1 Yorum