Agamben denilince akla (en azından benim aklıma) hemen pandemi döneminde eleştirilmesi, Youtube tarafından engellenmesi geliyor. Ama onca engel, yüzyılın filozofunun sesinin kesilmesini sağlayamadı. Agamben, İtalyan filozof. “Batı tipi demokrasinin temel modeli Yunan polis devleti değil, toplama kamplarıdır” diyen filozof, pandemi döneminde devletlerin uyguladığı yasaklara karşı çıkmıştı. Ondan olacak, o günden beri ayrı bir sevmişimdir filozofu. Kanonun buyruklarını düstur bellemeyen, var olmak için dünyanın istediği modelde konuşmayan, entelektüel olmanın gerektirdiği ahlaki sorumlulukları yerine getiren insanlar nadirdir ve kıymetlidir. Agamben, Filistin söz konusu olduğunda da İsrail’i eleştirmekten geri durmamıştı.
İşte Agamben’in Ketebe Yayınları’ndan Gördüklerim Duyduklarım Öğrendiklerim kitabı çıktığında da ilk sıraya aldım ve okudum. Kısa pasajlardan oluşan eser inceliğine rağmen her sayfada düşünceye sevk etmesi yönüyle oldukça zengin bir eser. Agamben’in aslında içinden düşündüğü anların yazıya dökülmesi gibi. Bir çeşit mırıldanmalar.
Ama o mırıldanmalar, okuduktan sonra bizde yeni mırıldanmalara neden oluyor. Böyle olunca kitabın okuyucuda yeni sahneler açması, ufuk kazandırması metne eşsiz bir değer katıyor. Düşüncelerin kesişmesi ve oradan yeni düşüncelere doğru yürünmesi. Kısacık kesitler, bazen arkasında uzun bir birikim saklıyor, bazen ilerisinde yeni birikimlerin doğmasına vesile oluyor.
“Paris’te en müsamahasız dinin laiklik olduğunu gördüm; bir genç kızın başındaki eşarp, onu öldüren polisten daha büyük bir skandal çıkarabiliyordu.”
Tek bir cümle, politik ama birçok ülkede doğrudan hayata dokunan, milyonlarca insanın hayatında yer kaplamış tarihi ve acımasız bir gerçekliğe işaret ediyor.
“Birlikte yaşamdan öğrendim ki başkasının varlığı bir bilmecedir, biz onu çözemeyiz, sadece paylaşabiliriz. Bu bilmeceyi paylaşmaya da insanlar aşk der.”
Müthiş değil mi? Aşkı ne olduğundan daha fazla kutsallaştırıyor ne de değersiz kılıyor, bilakis tam da olması gereken yere koyuyor. İki insanın birbirini tam anlamıyla anlayabileceğini kim iddia edebilir ki? Edenler olsa bile inananı az olacaktır. Aşk, paylaşmaktır. İki insanın hayatını birleştirmesi, paylaşması ve sonrasında aşka yaklaşmak için çabalamasıdır. Yalnızlığına bir dayanak edinmesi, her şeyden sıyrılıp dinleneceği bir kucak sahibi olmasıdır.
“Ne uğruna yaratılmış olursak olalım, başarı uğruna yaratılmadığımız kesin.”
Modern hayatın öğretisine doğrudan aykırı olan bu cümle, bugün aslında birçok insanın antidepresan kullanmasına sebep olan yanlışı düzelten bir çıkarımdır. Bize bir başarı noktası gösterildi ve oraya varamadığımız sürece hayatımızın ideal hayat olmayacağı, mutluluğu bulamayacağımız öğretildi. Oysa herkesin hayatı kendine özeldir, aittir ve biriciktir, dolayısıyla herkesin başarısı da kendine yetecek kadarla sınırlıdır. Meşhur filmdeki gibi: İhtiyacın olan ayakkabı ise üçüncü olman gerekir!
Agamben daldan dala atlıyor gibi görünse de (verdiğim üç örnekte de olduğu gibi) aslında gövde sabit: İnsan. Kutsal İnsan kitabının yazarı yine insan üzerine düşünce üretiyor. Onun fısıldadığı her cümle, insanın kendisinden bir parça bulabileceği nitelikte ve temas gerçekten gerçekleşiyor.
Aslolan her zaman öğrenmek değildir. Öğrenmek için önce fark etmek gerekir. Agamben’in eseri fark etmek için müthiş bir reçete!
Yasin Taçar