Taşı Kim Atacak

Toplumcu gerçekçi şiirin izdüşümünde yer alan sosyalist ideoloji ve emek-sermaye ilişkisi, dünden bugüne pek çok şairin ilgi alanına girerken bu düzlemde şiirleriyle öne çıkan Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Gülten Akın gibi şairler hâlâ pek çok şairin uhdesinde yer alıyor. Ezen-ezilen-emek-sermaye-işçi-patron-köylü-ağa ya da benzeri tezatlıkların şiir düzleminde yer alması modernleşmeyle birlikte başka açılım alanları da sağlamıştır. Kentliliğin ve teknolojik dünyanın içinde boğulan insanın, çalışma hayatındaki varlığının her geçen gün silikleşerek yok olması, bireyin varlığının kendinden menkul sayılması, bir robot kıvamındaki hayat düzeni ve sistemin tahammül edilemez eksiklikleri otoriter bir yapının içinde şiiri de ister istemez etkiliyor. Dilek Kartal’ın bu düzlemde konuşan, haykıran bir ses tonuyla gördükleri, yaşadıkları ve şahit oldukları neticesinde oluşturduğu şiir dili somut bir dile dönüşmüş. “Dağ” metaforunun somut bir gerçeklikle örüldüğü şiirlerde, Kartal, devlet aygıtının tam karşısında bir inancı savunuyor. Şiirinin inanç sosuyla kendine katık ettiği sosyal gerçeklik güncelliğiyle de dikkat çekiyor. Hiç gülmeyen ve somurtan dizelerin karşısında her sabah aynı mesai kavramı içerisinde kalabalıklar arasındaki yalnızlık, bu somurtkanlığın sebeplerini irdelememizi gerektiriyorken şair, halkların kardeşliğine dayalı eşitlik düzeyinde bir düşüncenin savunucusu ve mazlumun tek dostu gibidir. Hayat neşesini kaybetmiş bir şiir midir Kartal şiiri? Bunu düşündüğümüzde çıkılan yolun karanlık, izbe ve varoluşsal semtlerden başlaması ve hemen hemen bütün şiirin bu düzlemde ve bu kaygı içerisinde yazılması şiirinin belirgin özelliği. Ondaki kuvvetli inanç başkaldırıya ya da isyana dönüşmezken bu eşitsizlik ve hakların yok sayılması, sürekli ezilenlerin başat olduğu dizelerdeki karamsarlık sizi biraz ürkütebilir.

Ne zaman estetik bir düzleme kayacak diye beklediğimiz dizeler, sertliği ve keskinliğiyle hayatı tam ortadan ikiye bölerken, şair bu taraflar ortasında kendisini mazlumların sesi olarak görüyor.

Dilek Kartal’daki Türkiye fotoğrafında güncel ve gündem ön plandayken söylenmesi zor olanı açık yüreklilikle söyleyerek kendi hesabına tarafını da belli etmiş oluyor.

“Elleri bin yıllık kavganın bir çözüm süreci
Bölüştürdü ekmeği-anne hesabı-
Payımı, yanağını uzatır gibi…
Öp! diyemedi;
Ekmek hepimizin kardeşi/m”

En kutsal olanlardan başlıyor dizelerine… Ekmek, kadın ve anne üçgeninde mutluluğa küsmüş ya da sırtını dönmüş dizeler sanki hiç iyileşemeyecek bir hastanın ızdırabını yaşıyor. Umut etmek istiyor ama bir türlü gözlerini kâbustan açamıyor.

Düzenin tam karşısında anarşist bir ırmak gibi hiçbir bent önünde duramıyor.

“Ne yapayım Allah’ım söyle
Ben de mi soyunup düzenin koynuna gireyim”

Yer yer ironikleşen ve sivilleşen dil, zamanla politik bir söyleme kaysa da inandığını söylemekten geri durmuyor. Modernite eleştirisi ve yeni dünyanın yeni insanları için sadağındaki sözleri ok gibi fırlatırken, nesiller arasındaki düzen, toplum ve sisteme bakıştaki farklılıkları da yansıtmış.

Kartal’ın şiiri yavaş yavaş hastalanıyor. Gittikçe kötüleşen bir hastanın buhranları ve sayıklamaları arasında ağrı kesicilere kadar giden bir süreç.

Sınıf toplumunda sosyolojinin insanı kusturduğu -hadi biz küstürdüğü diyelim-, insanın hiç eşit olmadığı zaman diliminde, şair bu eşitsizlikten kendi payına düşeni eleştirirken fazla politik ve şiirsellikten uzak bir dile düşüyor.

Güncel bir şiir Dilek Kartal şiiri. “Taşı Kim Atacak” şairi için poetika anlamında ne ifade ediyor açıkçası bilmiyoruz. Biraz tebessümü eksik. Güçlüden değil eşitlikten yana. Hem toplumcu hem gerçekçi. Gündeme aşina, yalnız çok karamsar. İnançlı bir şiir aksine. İsyankâr ama kadere değil. İnsana karşı mesafeli. Kemikli ve sulusepken bir kar gibi. İçinde yağmuru da taşıyor. Her daim taze ve diri bir şiir.  Açmayı bekliyor…

Aykağan Yüce

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir