İnsan kendi acısının hamalıdır. Birkaç yıl önceye kadar olsa, bu cümleyi sana emanet ediyorum, taşı derdim. Şimdi taşıyorsun. Çok yorgunsun değil mi! Ben de…
Şimdi mektubuma başlayabilirim. Bu mektubu sana değil Hande’ye yazmak istiyordum ama içimdeki kadına küsüm. Sıkma canını, üç günden fazla küsmek doğru değil. Üç gün doldukça, barışıp yeni üç günler bulmak için bahane arayacağım içimde… İçime sondaj vurmam gerekse de bunu yapacağım. Aydoğan hiç kendinin artezyen kuyularına daldın mı? İstersen cevap verme. Zaten sadece sormak için sormuştum. Biliyorsun her cevap bir sorunun katilidir. Cevaplar çok tehlikeli Aydoğan, cevaplar çok tehlikeli!
Aydoğan, her geçen gün dünya daha katı bir yer haline geliyor. Ve sonra ‘’Katı olan her şey buharlaşıyor.’’ Ben hariç. Kaskatı kesildim. Varolma sancısından bahsetmiyorum. Kimlik sahibi olmaktan, yer edinme zorluğundan bahsediyorum. İçimizde ikna olmayı bekleyen ne ise işte ondan bahsediyorum.
Descartes! Hani “Düşünüyorum o halde varım!” diyor ya bu filozof. Bırak Descartes böyle söyleyip dursun, ilişme sen. Davud-u Kayseri hazretleri, ondan, yıllar önce kişinin düşündüğü için var olmayacağını bilakis var olduğu için düşünebileceğini söyler. Yani önce varlık sonra düşünce. Bu sebeple kimin ipiyle kuyuya indiğine dikkat etmeli insan. Bütün bilgilerin dayandığı noktanın kişinin kendini bilmesi olduğunu sonucuna varabiliriz, Davud-u Kayseri’nin sözünden…
Kendini bilmek… Söylemesi bile güzel değil mi? İnsan küçük bir âlem. Âlemin özü kendisinde bulunduğu için böyle denmiş geleneğimizde. İnsanın bir âlem olduğunun farkına varması, işte kendini bilmek dediğimiz olay… Buradan da varlığın tümünün birbiriyle irtibat halinde olduğu noktasına varabiliriz. Aydoğan, bak söylüyorum diğerleri diye bir şey yok… Bu da Batı’nın bir yalanı. Hatta bu Batı, “Başkası cehennemdir”, demedi mi? Ah Aydoğan, kişi kendi zihni kodlarından uzaklaşırsa nerede soluklanacağını bilemez hale gelir. Melezleşir Allah muhafaza.
Düşünsene Allah, kulunu kendi suretinde yaratmış. Efendimiz (s.a.v.) böyle buyuruyor. Bundan daha büyük bir mana olabilir mi? Ama bu meseleyi ne kadar anladığımız su götürür. Hem insan en güzel surette yaratılmıştır. Burası da çok önemli! İnsan, insan, ana meselemiz insan Aydoğan. İnsan, varlığın hakikatini kendi içinde bulabilecek şekilde yaratılmış. Bütün mevcudat yani yaratılmış varlıklar insana seslenen Allah’ın ayetleridir. Ve bu ayetler okunmayı bekler Aydoğan, okunmayı… Varlığı okuyacak alfabe de sadece insanların içinde gizli ve her insanın alfabesi kendine has… Unutma Allah’ın tecellilerinde tekrar olmaz çünkü Allah mutlaktır. Mektup nerelere geldi böyle. Hâlbuki başta da dediğim gibi bu mektubu Hande’ye yazmak istiyordum, ama olmadı. Ne diyordu Sezai Karakaoç; “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır / Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.” İnsan ancak kaderine kaçar, anla artık!
İşte böyle Aydoğan. Bunları söylemek istedim sadece… Bırak Hande’ye küs kalayım. Bırak bir sabah bastığım akbilim ‘’bitmişim ben’’ diye inlesin. (O an herkesin ‘’Aa akbili bitmiş, fakir galiba.’’ dediğini düşünüyorum, niye öyle?) Bırak Şampiyonlar Ligi’ni kazanan bir Bafraspor olmasın. Bafra’ya hiç gitmedim. Dişimi fırçalarken musluğu açık bırakmadım. Bir derede iki kere yıkanmadım. Kedilerin kuyruğuna teneke bağlamak istedim, ama yapamadım. İçimde kalan ukdelerle ben benim. Beni de incittiler. Beni beni, arkadaşını. Donetello ile Mikalenjelo (Doğru mu yazdım? Kimin umrunda. Google’a sorarsam kalbim kurusun Aydoğan!) şimdi nerededir acaba?
Kuruduk Aydoğan. Şurada ne kadar ömrümüz kaldı. Baston, sonrası sümüklü mendil, sonrası otobüslerde ters oturamama… Sonrası… Ben gideceğim bir gün Aydoğan. Ağlamak kalacak sana kala kala.
Gidenle gidilmiyor Aydoğan, kalanla hiç kalınmıyor.
Sulhi Ceylan