Aydoğan biliyorsun kitaplardan bir dünya kurdum kendime. Kitaplarla nefes aldım, hafakanlarıma kitaplarda çare aradım, hâlâ da aramaktayım… Bilmiyorum bulabilecek miyim ama elimde başka çare de yok. Lafı, Hâfız Ebû Eyyûb Süleyman hazretlerine getirmek istiyorum. Bu zat ölümünden sonra tanıyanları tarafından rüyada görülüp “Allah sana ölünce nasıl muamele etti?” diye sorulunca “Beni bağışladı” cevabını verir. Bunun üzerine hangi amelin sebebiyle bağışladın diye sorulur ve şöyle der: “Isfehan yakınlarında yağmura tutulmuştum. Yanımda kitaplarım vardı. Çatı gibi bir şeyin altına giremedim ve sabah yağmur kesilinceye kadar kitaplarım ıslanmasın diye üzerlerine kapanıverdim. Allah da bu yüzden beni bağışladı.”
Kitap sevgisi sebebiyle Allah’ın affına mazhar olan kulların olması nedense beni sevindiriyor. Burayı okurken sevineceğini biliyorum. Hemen sevinme ve şimdi aktaracağım anekdot üzerinde biraz düşün.
Ahmed bin Ebi’l Havârî otuz sene ilim tahsili yapan mübarek bir zattır. İşte bu zat öğrenimini bitirip hakikatle burun buruna gelince bütün kitaplarını Fırat kıyısına götürüp önce ağlamış ve sonra kitaplarını tek tek nehre atarken şöyle demiş: “Allah’ı tanıttırmak için bana rehberlik ettiniz. Şimdi hakikati buldum. Artık delille (kitapla) uğraşmak abestir” Şimdi ne demek istediğimi anladın mı? Aynı olayı Şeyh Bedreddin hazretleri de mürşidi Ahlatî hazretlerine bağlandığı gün yapar. Önce derviş abasını giyer ve sonra gidip kitaplarını Nil nehrine atar. O an Şeyh Bedreddin’in gözünde hakikatin pırıltısının olduğunu düşünürüm hep.
Lafı uzatma ve artık söyle söyleyeceğini diyorsun, biliyorum. Aydoğan ben kitaplarımı çok seviyorum. Kaç kere istedim Marmara Denizi’nin sularıyla kitaplarımı buluşturmayı ama hiçbir seferinde amacıma ulaşamadım. Kitapları bu kadar sevmek sence günah mı Aydoğan? Ya da sence ben kitap yakma ritüelini bir gün gerçekleştirebilir miyim?
Kitap yakma olayının metafor olduğunun farkındayım. Aslında kişi Hakk’a varmasına engel olan her şeyi yakmakla yükümlüdür. Bunu biliyorum. Bazen bildiklerim yüzünden acı çektiğimi düşünmüyor da değilim. Ama bir kere devrimci yalnızlığımız kentin kanını üzerimize sıçrattı. Çekeceğiz bu acıyı, çare yok.
Şimdi aklıma geldi, kitaplarını nehre atan Ahmed bin Ebi’l Havârî bir gece rüyasında yüzü nur gibi parlıyan bir hûrî görmüş. “Ey hûri ne kadar güzel yüzün var.” dediğinde “Evet ey Ahmed, senin ağladığın bir gece gözyaşını alıp yüzüme sürdüm de onun için yüzüm böyle pırıl pırıl.” demiş. Aydoğan, ben de sana Genç Werter’in umutsuzca Wilhelm’e söylediği sözü tekrarlıyorum; “Dostum, yitmiş haldeyim! Bana her istediğini yapabilir.”
Sulhi Ceylan
11 Yorum