Tasavvufta “ittihâd” diye bir kavram var Aydoğan. Eşyanın mâdum oluşu ve Hakkın ise mevcud oluşu karşısında, eşyanın vücudiyetinin devamlılığının Hakk’ın varlığına bağlı olması haline ittihâd deniyor. Yani eşya, Hakk’a nazaran gölge varlıktır. Ama unutma ki gölge geçicidir. Dolayısıyla eşya, Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecelli mekânıdır. Eşyada her an Hakk’ın isim ve sıfatları görünür. Yoksa eşyanın varlığı Hakk’ın karşısına çıkabilecek bir varlık değildir. Dediğim gibi olsa olsa gölge varlıktır eşya. Eşyada Hakk’ı görmek ise kişinin kendine kalmış. Beden hapishanesinde, arzu ve zevklerin kelepçeleri ile kelepçelenmiş bir insan için eşya apaçık bir varlık ve tek gayedir. Hâlbuki beden hapishanesinden çıkmış biri için, her varlık Hakk’ı gösteren bir aynadır. Fakat bu dediğim hale gelmek için kişinin kendi nefsine savaş açması yani cihad-ı ekber denen hali yaşaması gerekir. Bu bağlamda kulda sürekli tecelli eden Hakk’tır. Hak, halkta zuhur eder diyorum açıkçası. Yoksa ittihâd hiçbir zaman ikiliği anlatmaz. Zira Allah’tan başka varlık söz konusu bile olamaz. Eşyaya tevhid gözlüğü ile bakarsak dediklerimi anlayabiliriz. Ama tevhide ermek içinse gözlerimizdeki perdeyi kaldırmak gerekir… Ya bir ömür perdeli hayat yaşamak, yani bir ömür kör olmak, hakikatin körü olmak… Allah muhafaza!
Bunları neden mi anlattım? Gel yakalım gemileri diyorum… Aydoğan gel dünyanın altına el bombası koyalım diyorum. Aydoğan seni sana çağırıyorum, anlıyor musun? Yetmedi mi bu dünyanın çilesi, sıkıntısı, manasız ilişkileri, menfaatperestlikleri? Soruyorum, yetmedi mi? Daha ne kadar rol yapmaya devam edeceksin… Daha ne kadar? Farkında değil misin çirkef ilişkilerin etrafımızı sardığının… İyi bildiğimiz kimseler bile yaptıkları iyiliklerin bilinir olmasını istiyor… Anlamıyor musun, bu dünyanın çivisi çıkmış!
Bilirsin, ârif, eşyanın hakikatine vakıf olan kişidir. İdraki açılmış ve kalbi “kâbe” olmuş yani kalbi Hakk’ın evi olmuş kişidir. Aydoğan kalbin kimin evi? Kalbinde kimler konaklıyor? Cevap verebilir misin? Gerçi benim cevabımın da seninkinden farklı olacağını sanmıyorum ama biliyorsun kendime itiraf edemediklerimi senin üzerinden söylettiriyorum kalemime?
Peygamber Efendimiz, “Rabbimi Rabbimle gördüm” buyuruyor. Anla artık, sen sen olduğun müddetçe sadece eşyayı görebilirsin. Ama sen senlikten çıkarsan hakiki varlığa erersin. Daha ne kadar anlatacağım? Diyorum ki Allah’a sadece Allah ile varabilirsin… Kendinde varlık gören bir insan hakikatte putpurest değil de nedir? Ne diyordu Asaf Halet Çelebi: “ibrâhîm /içimdeki putları devir / elindeki baltayla / kırılan putların yerine / yenilerini koyan kim”
İşte böyle, hayat iki tarafı keskin bir kılıç… Zaman adı altında etlerimiz kesiliyor her gün. İşin kötü yanı ise bizim bu duruma alışmamız. Ne diyordu ârifler, eğer ibadetin alışkanlığa dönmüşse o ibadet değil âdet olmuştur. Buruşturup at çöplüğe hemen, yoksa zaten ahirette yüzüne çarpılacak o alışkanlık haline gelen ibadetlerin.
Aydoğan Hattori Hanzo diye bir kılıç var, Japonya’nın en meşhur kılıçlarından… Bak işte eğdim boynumu, kes bendeki bu varlık başını… Aydoğan kan görmek istiyorum, indir artık kılıcı…
Sulhi Ceylan
9 Yorum