Zengin Hayaller Peşinde

Künye: Zengin Hayaller Peşinde, Cahit Zarifoğlu, Beyan Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2014

***

İlham esere bir aracı olarak gelir. Yazarın gözü eserdedir. Rilke, Malte için altı yıl çalışır. “Elegie”leri yazmak için on bir yıl şiir yazmadan bekler. Bu uzun bekleyiş içinde onun, şiirin kaynağından nasiplenerek kesintisiz arayışı vardır.  (sayfa 29)

Tek başına bir okuldu Necip Fazıl.

Beş on kişiyi değil, nesilleri okutmuştu. İki-üç nesil sürdü onun öğretmenliği. Bugünkü anlamda İslâmî duyarlığın temelini, tohumunu o attı. (sayfa 40)

(Necip Fazıl) Her gelişinde olduğu gibi Bağlum’a, Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretlerini ziyarete gidecek yarın.

Böyle bir ziyareti Rasim anlatmıştı.

– Bizi de götürdü. Bir Fatiha, on bir ihlâs okuyun, dedi. Orada, mezarın başında bizleri âdeta unuttu. Değişti. Ayrılırken, bir çocuk nasıl ağlarsa öyle ağladı. (sayfa 46)

Eserin de bir kaderi vardır. (sayfa 48)

(Şâir olabilmek için) Kâbe duvarlarında askıya çıkan şiirin macerasından itibaren bugüne kadar gelen şiiri bir duygu olarak dahi olsa bileceksiniz ve kendi şiirinizin uyarıcısı, hırpalayıcısı, eleştirmeni olacaksınız.

Zor gelmeyecekse buyrun başlayın…( sayfa 55)

İlahiler kolay kavranır mısralarla mı dolu? Ya diğerleri… Ama Mecnun, saraylarda da küçücük mezralarda da ağırlanırdı. Çobanlar bile tanıyorlardı, ellerindeki değneklerle dalgın ve düşünceli bir ark açıp kendi içlerinden de geçirerek, evliya menkıbelerindeki nehirleri. Şimdi nasıl bağlanacak kopan cümleler. O çobanlar bitti dedik, ama ilkin gittik baktık mı dağlara ne yapıyorlar? (sayfa 61)

Bak bahar geldi. Tabiat Doğu’dan Batı’ya doğru uyanıp diriliyor. Sen de ey şair uykudan uyan ve şimşek gibi çakan şiirinle bütün uyuyanları kaldır. (sayfa 62)

Bu trafik, alışveriş, ticaret halleri, bu moda, televizyon vs. vakıaları içerisinde mümin kalbi, yıkılmaya terkedilmiş, sahip çıkılmayan bir kentin içinde, ayakta tutulmaya gayret edilen bir tek eve benziyor. (sayfa 93)

Sezai Karakoç’un şiirinde okuyucuyu rahatlatma yoktur. Gafletin, bildiklerimizle yetinip emin olmanın, tembel ruhların düşmanıdır onun şiiri. Okuyucusunu durmadan sarsmakta, bir kelam-ı kibardaki: “yürü… yüksel… zira tam yerini buluncaya kadar, her halin hayâldir.” hikmetini anlatmaktadır.(sayfa 96)

… bir romandan, bir hikâyeden veya bir şiirden açık seçik çözüm beklemek, okuyucuyu hayal kırıklığına uğratabilir. Önemli olan sanat eserinin kendi kurallarına dayanılarak meydana getirilip getirilmediğidir. (sayfa 115)

Şair ilham anlarında heyecana kapılmamalıdır. Teslimiyet içinde olmalıdır. Şiir konuşmaya başlayınca onu sadakatle not almalıdır. Elde edilmesi zor şiir kalıplarını sabırla, nasıl davranacağı belli olmayan uçucu şiir kafilelerinin yollarında tutmalıdır. İhtirasla saldırmak ilhamı çirkinleştirir. (sayfa 158)

Kimliğimizin bilincinde miyiz? Bir başkası olmadığımızın veya olmayacağımızın delilleri nerede? Başladığımız bir ilk nokta olmalı. Bir bütünlüğü kavramak ve mevcudiyetine inanmak için o ilk noktaya uzanmak mı gerekecek? Ve bu yetecek mi? Ya oradan başlamıyorsak! (sayfa 175)

Acaba sizlerin de kendinizden şikâyetleriniz var mı? Sizle, olmayı düşlediğiniz siz ve olmanız gereken siz farklı mı? Yapmadığınız iyilikleri, gerisini düşünmeden öğütleyebiliyor musunuz çoluk çocuğunuza, arkadaşlarınıza, öğrencilerinize… (sayfa 205)

Ve giderek bütün gençleri saran bir gırgır furyası, bir gevezelik, malayanilik, bir seviyesizlik. (sayfa 224)

Ve anlatacaktır, şiirin ahengiyle çalınmadıkça kesmeyeceğini bile bıçağın. (sayfa 238)

 

Aktaran: Erkan Terzi

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • sumernazan , 16/06/2020

    Kendimi bıçak gibi kesmekten kendi kendimi bilmekten ve bilememekten şikayetçiyim ve dahi kendimden şikayetçi olmaktan bile. Bazen kalbimin sesini duyamıyorum. Belki de kuru bir gürültü bir kuruntu deyip geçiyorum. Eninde sonunda vazgeçtiğimde yara bere içinde hatta kan revan içinde kalmış oluyorum. Keşke kalbimin sesini dinleseydim de gğvenmeseydim inanmasaydım dediklerime zamanımı boş yere harcamış olmaktan da büyük bir üzüntü duyuyorum. Bu halimden de şikayetçiyim. Yapmadığımız iyilikleri öğütmeden buğdayı misafire ekmek ikram etmeye benzettim nedense içimden öyle geldi. Ama yapamadığım iyilikleri öğütlemişimdir. Benim dişim kırıldı buğdaydaki taşı iyice ayıklayamamışım, değirmen taşı da iyice öğütememiş dişiniz sağlamken taşları iyi çiğneyin gibi bir öğüt, ekmek kırıntılarını iyice temizleyemezseniz bari kuşlara karıncalara dökün onlar yesin de olabilir. Öğretmenler, öğrenciler öğütenler öğütülenler şu hayat değirmeninde buğdayın da taşın da ta kendisi değil mi zaten. Un ufak olana kadar, toz toprak olana kadar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir