Tarihe Geçen Sözler

Tarihe Geçen Sözler, okuyucuyu tarihin derinliklerinde gizemli bir yolculuğa davet etme iddiasında bir eser. Kitabın bir başka amacı da, geçmişte yaşanan bazı olayların ve üretilen düşüncelerin, bugün bizleri nasıl etkilediğini, bireysel ya da toplumsal hayatımıza nasıl dokunduğunu bulmaya ve anlamaya çalışmak. Böylece tarihin hafızasında kalmış, belki unutulmuş belki de çok az hatırlanan bu sözlerin aslında bir şekilde halen var olduğunu gösterebiliriz. Farklı coğrafyalarda, değişik medeniyetlerde ama kendine has kültürel kodlarla söylenmiş, ancak bir şekilde doğduğu ya da ortaya acıktığı sınırları aşmış, yerellikten küreselliğe doğru adım atmış böylece de tarihe geçmiş bu sözlerin anlam derinliklerini keşfetmek istiyoruz.

Peki, ama neden? Bazen bir kelimenin bazen de bir sözün yüzyıllık izini sürmek bize ne kazandıracak?

Bu sorunun cevabını bulmak için, tarihin kesinti kabul etmeyen yapısını hatırımıza getirmeliyiz. İnsan hafızası ile tarihî hafızanın aslında aynı şey olduğunu da hatırlarsak sanırım peşine düştüğümüz kavramların ya da sözlerin esasında insanoğlunun dünya macerasında çoğu zaman acı tecrübelerle elde ettiği hazineler olduğunu fark ederiz. Böylesi acı tecrübelerle ya da muazzam fedakârlıklarla söylenmiş ama söylenirken de altı doldurulmuş, anlam derinliği kazanmış bu sözleri unutmamak, onları bu derinlikleriyle hatırlamak bize elbette yarınlar için umut verecektir.

Her şeyden önemlisi bizim sadece okyanustaki bir damla mesabesinde küçücük bir kısmını ele alarak unutturmamaya gayret ettiğimiz bu sözler, bir anlamda hafızamızı dolaylı olarak da kimliğimizi koruma çabamız olarak görülebilir. Elbette bu sözler içinde Batı dünyasında tamamen kendi gerçeklerine göre söylenenler olduğu gibi İslâm medeniyetine karşı dile getirilenler de bulunuyor. Bu noktada okuyucu, bu sözlere karşı nasıl bir sahiplenme duygusuyla hareket edebileceğini bilemeyebilir. Ancak unutmamalıyız ki bize karşı ve bize rağmen söylenen sözlerin de bir “biz” tarafı var ve o tarafta bizimle ilgili bir tarihî hafıza mevcut. Eksik ya da hatalı bulduğumuz o kısımları görebilirsek işte o zaman hafızamızın güçlenmesine yardımcı olacağımız gibi kültürel kodlarımızın zenginleşmesine de imkân sağlarız.

Tarihe geçen sözleri araştırırken ve yazarken, bu sözlerin birçoğunun söylendiği topluma dair taşıdığı izleri keşfetmeye çalıştık. Bunun yanında başka toplumlarda, coğrafyalarda ve kültürlerde bu sözlerin kendilerine kullanım alanı bulup bulmadıklarına da baktık. Bazen yakın anlamlı olan benzer kullanımlarla karşılaştık bazen de birebir aynı sözü bulduk. Bazen bir sözün söylendiği yerden daha derin anlamlara, başka bir yerde, farklı bir kültürde ulaştığını hayretle gördük.

Bu sözler arasında en çok dikkat çeken nokta ise; tarihî anlamda sözü söyleyen kişi ve söylediği söz ile ilgili hatalı ya da yanlış bilgilerin varlığıydı. Aslında, ya söz iddia edildiği gibi söylenmemişti ya da bahsedilen kişi böyle bir söz söylememişti. Meselenin bu tarafı gerçekten çok trajiktir. Zira adınız tarihte bir sözle anılmış ancak siz ne o sözü biliyorsunuz ne de onu söyleyen kişisiniz! “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü gibi…

Bir başka ilginç nokta ise, bazı sözlerin dramatik son anda yani ölüm anında söylendiği için sahibini mağdur gibi göstermesidir. Tarihî perspektiften baktığınızda aslında meselenin hiç de anlatıldığı gibi olmadığını görüyorsunuz. Kişinin yaşadığı trajedi, söylediği sözü tarihe geçirirken, kendisinin bir ulusa ya da döneme dair verdiği zarar ise buharlaşıyordu. “Sen de mi Bürütüs!” gibi…

Bu arada bazı sözlerin sınır tanımamaları, istedikleri coğrafyanın tel örgülerini rahatlıkla aşarak girilmez denilen her yere girmeleri de elbette dikkatimizi çekti. Neticede söz uçup yazı kalsa da bazı sözlerin her şeye rağmen uçmadığını gördük.

Son tahlilde insanoğlunun sevinçleri ve kaygıları, üzüntü ve kederleri, zaman ve mekân değişse de birbirine benzer. Gözyaşı ya da gülümsemenin rengi yok. Ama elbette her toplum gülmeyi ya da ağlamayı, sevinci ya da neşeyi kendi tarihî hafızasına ve kültürel kodlarına göre yaşıyor. Neticede de bu yaşadıklarını dilinin sınırları içinde sözlere, deyimlere ve atasözlerine dönüştürüyor. Benzer durumların birbirine yakın ya da uzak gibi görünen anlatımlarla ifade edilmesinin nedeni belki de budur.

İşte bu düşüncelerle, tarihî ve sosyal hafızamızın peşine düşerek, “Acaba katkı sağlayabilir miyiz?” düşüncesiyle tarihe geçmiş, tarihin malı olmuş bazı sözleri seçerek anlam derinliklerine, sözün alt katmanlarına inmeye çalıştık. Yaşanan durumun söylenen sözle bağlantısını, metafor ifade edip etmediğini araştırdık. Bazen de bizim için ama bize rağmen söylenmiş sözlerin izini sürerek nasıl algılandığımızı görmek istedik. Bizi öteki görenlerin, bizi kendilerine nasıl anlattıklarını tespit ettik.

Davut Bayraklı

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir