Künye: Şehirler, John Reader, Çev: Fatine Bahar Karlıdağ, Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, 2007, İstanbul.
***
Şehirler, medeniyeti tanımlayıcı insan eserleridir. İnsanlığın bütün başarıları ve bozgunları şehirlerde yatar. Kamu binaları, anıtlar, arşivler ve kurumlar kültür mirasımızı nesilden nesile aktaran mihenk taşlarıdır. Şehirlere şekil veririz, ardından onlar bizi şekillendirir. (Sayfa 15)
Hiçbir şehir Venedik kadar insanın içine işleyemez. Bu demektir ki Venedik’e gitmek başka yerlere gitmekten farklı olmasa da -ne de olsa benzer hazırlıklar yapılır, benzer seyahat sıkıntıları yaşanır- insan nihayet orada bulunma deneyimini binlerce başka ziyaretçiyle paylaşsa da benzersiz bir tanıma ve aidiyet hisseder… Aslında Venedik üçte ikisi günlük ziyaretçiler olmak üzere yılda 12 milyondan fazla ziyaretçi çeken geniş çok güzel bir müzedir. (Sayfa 21)
Şehirlerin 6000 yıldır çeşitli şekillerde var oldukları on dokuzuncu yüzyılın başlarında, dünya nüfusunun yalnızca yüzde 10’u şehirlerde yaşamaktaydı. (Sayfa 23)
Çömlek yapımı, böylelikle şehir ve medeniyetin de gelişimine hayati bir işaret olarak, nüfus artış oranının hızlanmasına önemli bir katkı sağlamış görünüyor. (Sayfa 29)
Konu hakkındaki popüler yazın ve akademik literatürün dayandığı geleneksel görüş, Sümer’in verimli topraklarında tohumculuğun gelişmesi ve sabanın icadının üretim fazlasına, dolayısıyla da nüfusun hızla artmasına yol açtığı ve köy toplumlarının birleşerek şehirler kurmalarına sebep olduğu yönündedir. Bu görüşe göre dünyanın en eski şehirlerinin kurulma nedeni çiftçilerin kendileri için gerek duyduklarından daha fazlasını üretecek bir yol bulmalıdır. Yine aynı bulgulara dayanan ama neden-sonuç ilişkisini tersine çeviren bir alternatif yaklaşım da vardır. Buna göre önce şehirler kurulmuş. Şehirlerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere de tarım teknolojisi gelişmiştir. (Sayfa 29)
Parlak bir ıslahatçı, günümüze ulaşmış en eski şehirlerin, önde gelen bireylerinin siyasi hırsları ya da ekonomik kudretleri himayesinde geliştiğinin farkına varır. Çin’de idealize edilmiş şehir kavramı, onun fiziksel gerçekliğini aşarak zamanımıza ulaşır. Avrupa’da harabeler geçmişin görkemli imgelerini yaşatır. (Sayfa 87)
Yunan Şair Alkaios, 2.500 yılı aşkın bir süre önce “şehri şehir yapanlar güzel çatılı evleri, maharetle örülmüş taş duvarları, kanalları ya da tersaneleri değil, fırsatları değerlendirebilen insanlarıdır.” (der.) (Sayfa 93)
Hıristiyanlık cephesinde krallar ve prensler hükümet mekanizmalarını mükemmel hale getiriyordu; soylular şatolar kuruyor, tüccarlar gelişmekte olan şehirlerin ve kurumların etrafına duvarlar çekiyorlardı. Katedraller, manastırlar ve mütevazı cemaat kiliseleri Avrupa’nın bir ucundan diğer ucuna yükselmekteydi. (Sayfa 105)
Kilise’nin ve devletin prensleri olayların akışı üzerinde hala belirleyici bir role sahiplerdi. Fakat tüccarın şehri insanlığı bir pazar yerinden, pazar ekonomisine taşıyabilecek bir duruşa sahipti. (Sayfa 110)
Ekonomi ve siyasetin etkileşimi iki çeşit şehir ortaya çıkardı; biri kudretli yöneticilerin yarattığı, öbürü ise ticari ve toplumsal gerekleri karşılamak üzere oluşanlar. Çıkar çatışmasına sık rastlanırdı- şehirler arası olduğu kadar, şehir içlerinde de şiddeti hızlandıran bir faktördü. Despot yöneticilerin belirdiği yerlerde ekonomik gelişme, çoğunlukla hız kesmekteydi. (Sayfa 127)
Amsterdam, Londra ve Paris başta olmak üzere kuzey Avrupa şehirleri yükselişe geçmişti. Kuzey Avrupa şehirleri gelişerek ekonomik etkilerini genişletirken, Floransa ve Milano, Venedik ve Cenova pek çok piyasada sermaye yatırımlarında liderliklerini yitirmişlerdir. (Sayfa 140)
Sanayi Devrimi sürecinde ve akabinde şehirlerin büyümeleri doğrudan ekonomik büyümeyle ilgiliydi. Yakın zamanlarda bu eğilim tersine çevrildi. Dünyanın en hızlı gelişen şehirleri, ekonomilerin durakladığı ya da düştüğü bölgelerde bulunuyor ve en temel imkânları sağlamak için can çekişir hâldeler. (Sayfa 181)
On dokuzuncu yüzyıl Avrupa şehirleri, her şeyin bir fiyatının olduğu pazar yerleri olarak büyüyüp geliştiler. Buna konutlar da dâhildi. (Sayfa 295)
Şehirler medeniyeti tanımlayıcı eserler olmakla beraber, kendi sınırlarının çok ötesindeki bölgelere zarar verebilme kapasitelerinden ötürü tehlikeli birer parazittir. (Sayfa 319)
Aktaran: Hasan Bazı