İnsan Nedir?

Künye: İnsan Nedir?, Mark Twain, Can Yayınları, Çeviren: Emrah Serdan, 4. Basım: Ağustos 2023, İstanbul.

***

[YAŞLI ADAM (Y.A.) ve GENÇ ADAM (G.A.) konuşuyordu. YAŞLI ADAM insanın esasında bir makineden fazlası olmadığını iddia etmişti. GENÇ ADAM buna itiraz etti; ondan bu sözü açıklamasını, görüşüne ilişkin gerekçelerini saymasını istedi.] (Sayfa 11)

İnsanın hamuru her neyse bunun yapımına, kalıtımı, doğal ortamı ve çağrışımlarının bu yapı üzerindeki etkisine borçludur. Onu yalnızca ve yalnızca harici etkiler hareket ettirir, yönetir, YÖNLENDİRİR. İnsan hiçbir şeyin kaynağı olamaz, tek bir düşüncenin bile. (Sayfa 14)

Shakespeare okyanusta kimsenin uğramadığı ıssız bir kaya parçasında doğmuş ve büyümüş olsaydı, o muhteşem aklına dışarıdan gelen hiçbir malzeme olmayacak ve hiçbir buluşu olmayacaktı; elle tutulur eğitim, terbiye, telkin ve ilhamdan da nasibini almayacaktı ve hiçbir buluşu olmayacaktı; böylelikle Shakespeare hiçbir eser vermeyecekti. Türkiye’de olsa bir şey üretirdi; Türk esininin, çağrışımının ve eğitiminin en üst mertebesinde bir şey olurdu bu. (Sayfa 17)

Cesur insan kendi cesaretini yaratmaz. Ona sahip olduğu için hiçbir kişisel övgüye layık değildir. Cesaret doğuştan vardır onda. Bir milyar dolar servetle doğan bir bebeğin kişisel bir marifeti var mıdır? Bir bebeğin beş parasız doğması marifetsizlik sayılabilir mi? (Sayfa 18)

Y.A. Evet. Yasa şudur, kulağına küpe olsun. Beşikten mezara insanın yaptığı her şeyin İLK VE EN ÖNEMLİ amacı tektir – KENDİ huzurunu ve manevi rahatlığını elde etmek.

G.A. Hadi canım siz de! Başkasının maddi manevi rahatlığı için hiç mi bir şey yapmaz insan?

Y.A. Hayır. Şu kesin şart olmadıkça: Önce insan kendi manevi huzurunu elde etmelidir. Yoksa kılını kıpırdatmaz. (Sayfa 24)

Y.A. Sevgi dediğimiz şey o dürtünün, o yasanın en tavizsiz halidir. Sevdiğiyle arasına giren her canlıyı ve her şeyi harcar. Bunu öncelikle sevdiği için yapmaz, kendisi için yapar. Sevgi nesnesi mutluyken kendisi de mutludur, ki kendisinin farkında olmadan kovaladığı da budur. (Sayfa 27)

Biz (insan türü) kendimize bir dizi nitelik atfederek onlara yanıltıcı isimler taktık. Sevgi, Nefret, Hayırseverlik, Merhamet, Açgözlülük, Cömertlik, vesaire. Bu isimlere yanıltıcı anlamlar yakıştırdık yani. Hepsi kendini hoşnut kılmanı, kendini memnun etmenin farklı biçimleridir ama isimler onları öyle bir gizler ki hakikatten uzaklaştırır gözümüzü. (Sayfa 35)

Bir insanın uyruğunu biliyorsan, dinî yöneliminin ne olduğunu da üç aşağı beş yukarı kestirebilirsin: İngilizse Protestan; Amerikalıysa keza; İspanyol, Fransız, İrlandalı, İtalyan, Güney Amerikalı, Avusturyalıysa Katolik; Russa Ortodoks; Türkse Müslümandır. (Sayfa 49)

Zihin kişiden bağımsızdır. İnsan onu idare edemez; canı ne isterse onu yapar. İnsana rağmen bir konu seçer; insana rağmen onun peşinden gider; insana rağmen onu bir kenara atar. Zihin tamamen bağımsızdır insandan. (Sayfa 67)

Y.A. Fare bir koku alır, peynir olduğu sonucuna varır, arar ve bulur. Astronom da şunu, bunu gözlemler, kendi şusunu ve busunu kendisinden önce gelen yüz kişinin şusuna ve busuna ekler, görünmeyen bir gezegen olduğu sonucuna varır, arar ve bulur. (Sayfa 74)

Y.A. Zihin doğru ve adaletli olanı özgürce bulabilir, seçebilir ve gösterebilir – işlevi burada son bulur. Daha fazlası elinden gelmez. Doğru olanın yapılması ve yanlış olanın kenara atılması gerektiğine karar verme gücüne sahip değildir. (Sayfa 90)

İnsan benim gözümde bir makinedir, birçok mekanizmadan oluşur; bunlardan ahlaki ve düşünsel olanlar, insanın içinde yer alan, doğuştan gelen mizacıyla çeşitli dış etkilerin ve eğitimin bir araya getirdiği Efendi’sinin içgüdülerine uyacak şekilde kendiliğinden hareket ederler. Bu makinenin tek işlevi Efendi’yi manen hoşnut etmektir, arzuları ister iyi, ister kötü olsun; bu makinenin İrade’si mutlaktır ve insan ona itaat etmek zorundadır, her zaman da edecektir.

G.A. Belki Ben denilen şey Ruh’tur?

Y.A. Öyledir belki. Ruh nedir?

G.A. Bilmem.

Y.A. Kimse bilmiyor zaten. (Sayfa 96)

G.A. Efendi nedir? Ya da alışıldık tabirle Vicdan nedir? Açıklasanıza.

Y.A. İnsanın içine yerleşmiş, kendi arzuları için insanı harekete sevk eden o gizemli despottur. Ona Efendi Tutku da denebilir; kişinin Kendi Rızasını almasına duyduğu açlık. (Sayfa 97)

İnsan bu tohumlardan (cömertlik, asalet, kibarlık, vesaire) herhangi birini üretir mi, yoksa onlar doğuştan içinde var mıdır?

G.A. Doğuştan içinde vardır.

Y.A. Kim üretir peki onları?

G.A. Tanrı.

Y.A. Kimin övülmesi gerekir?

G.A. Tanrı’nın.

Y.A. Sözünü ettiğin görkem, alkış kime aittir?

G.A. Tanrı’ya.

Y.A. O halde insanı alçaltan sensin. Sahip olduğu her değerli şey için şöhret, alkış, övgü talep etmeye zorluyorsun onu – oysa tamamı ödünç alınmış süsten ibaret. Tek bir bez parçasını kendi kazanmış, tek bir zerresini bile kendi alınteriyle edinmiş değil. (Sayfa 101)

Her ulus kendi dininin gerçek din olduğundan ve kendi yönetim biçiminin en makul sistem olduğundan emin; her biri geri kalan herkesten tiksiniyor; her biri ahmak ama bu ihtimalden şüphelenmiyor bile; her biri hayalinde kurduğu üstünlükle gurur duyuyor; her biri Tanrı’nın gözdesi olduğundan son derece emin; her biri savaş zamanı O’nu komutanlık etmesi için sarsılmaz bir inançla çağırıyor. (Sayfa 105)

 

Edebifikir

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir