Naziler tarafından ailesinin tüm fertleri katledilen Yahudi kökenli entelektüel Norman Finkelstein, dünya çapında üne kavuşan Holokost Endüstrisi kitabında, Holokost’un acılarının hangi yollarla paraya çevrildiğini ve bu paranın gerçek Holokost mağdurlarından nasıl esirgendiğini anlatıyor. ABD’nin Yahudi lobisini nasıl kullandığını gözler önüne seriyor. İsrail’in mazlum Filistin halkına yaptıklarına sessiz kalan birisinin Holokost’a karşı çıkışının samimi olmayacağını söylüyor. Holokost Endüstrisi, derin bir isyanın kâğıda dökülmüş halidir.
***
Künye: Holokost Endüstrisi, Norman G. Finkelstein, Çeviren: Utku Umut Bulsun, Kırmızı Kedi Yayınevi:58, İnceleme:12, Birinci Basım: Şubat, 2011.
Holokost, vazgeçilmez bir ideolojik silah olduğunu kanıtlamıştır. Bu silahın kullanımıyla birlikte, korkunç bir insan hakları geçmişine sahip, dünyanın en ürkütücü askeri güçlerinden biri, kendisini “kurban” devlet olarak gösterebilmekte, ABD’deki en başarılı etnik grup da aynı şekilde kurban statüsü elde edebilmektedir. Bu sahte kurbanlık statüsü, hatırı sayılır servetlerin birikmesine yol açmanın yanında, eleştirilere karşı da bir dokunulmazlık kazanmıştır. (Sayfa 18)
Tarihsel ayrımların yapılması hususunda şüphem yok. Ancak “bizim” çektiklerimiz ile “onların” çektikleri arasında ahlâki bir ayrım yapmanın kendisi de ahlâki bir sahtekârlıktır. Platon insancıl bir yaklaşımla şöyle diyor: “İki perişan insanı karşılaştırıp birinin diğerinden üstün olduğunu söyleyemezsin.” Afro-Amerikalıların, Vietnamlıların ve Filistinlilerin çektiği çileler karşısında annemin inancı hep şuydu: Hepimiz holokost kurbanlarıyız. (Sayfa 22)
Holokost endüstrisinin tarih sahnesine çıkmasının nedeni, İsrail’in beklenmedik yenilgileri ve akabinde dışlanmaları ya da 1973 Ekim Savaşı’nın hafızalarda canlandırdığı Nihai Çözüm anıları değildir. Asıl neden, Ekim Savaşı’nda Sedat’ın gösterdiği etkileyici askeri gücün, ABD ve İsrailli politik elitleri Mısır’la bir anlaşma yapmaya ikna etmesidir. 1967 Haziranı’nda ele geçirilen Mısır topraklarının da geri verilmesini içeren bir anlaşma, artık göz ardı edilemez hale gelmişti. Holokost endüstrisi, İsrail’in müzakere kozlarını arttırmak için üretimini arttırdı. (Sayfa 37)
Holokost’u ancak İsrail’in gücü zirveye çıktığında hatırlayan örgütlü Yahudilik gibi, İsrail’de Holokost’u ancak Amerikan Yahudilerinin gücü zirveye çıktığında anladı. Numara şuydu: Orada ve burada, Yahudiler “ikinci Holokost”la karşı karşıyaydılar. Böylece Amerikan Yahudi elitleri, alçakça kabadayılık taslarken kahramanca poz verebilirlerdi. (Sayfa 46)
Wiesel yeni yayımlanan hatıralarında, hayatın bazen bizimle dalga geçtiğini kanıtlarcasına, “Yirminci yüzyılda, şüphesiz iki holokost yaşanmıştır: Auschwitz ve Hiroşima!” diyen Shimon Peres’i azarlıyordu. Wiesel’in diline doladığı diğer bir laf da, “Holokost’un evrenselliği, onun benzersiz olmasında yatmaktadır.” Fakat, eğer bu kıyas kabul etmeyen ve anlaşılmaz bir benzerlikse, Holokost’un nasıl bir evrensel boyutu olabilir ki? (Sayfa 51)
Holokost’un benzersizliği iddiası aslında Yahudiliğin benzersiz olduğu iddiasıdır. Yahudilerin çile çekmiş olması değil, çileyi çekenin Yahudiler olması Holokost’u benzersiz kılmaktadır.
Yahudi olmayanların sonu gelmez nefretini simgeleyen Holokost dogması, aynı zamanda, benzersizlik dogmasını da tamamlar. Eğer Holokost, Yahudi olmayanların bin yıllık nefretinin doruğuysa, Holokost sırasında Yahudi olmayanların eziyet çekmesi tesadüfidir ve tarih boyunca Yahudi olmayanların eziyet görmesi de sadece öyle denk geldiği içindir. O zaman, nereden bakarsanız bakın, Holoksot’ta Yahudilerin çektiği çileler benzersizdir. (Sayfa 58)
Neden ülkenin başkentinde, federal olarak himaye altına alınmış ve finansman sağlanmış bir Holokost müzemiz var? Amerikan tarihinde işlenen suçların anıldığı herhangi bir müze yokken, Washington’da böyle bir müzenin bulunması yersiz değil midir? (Sayfa 72)
Seçimler ufukta görünmeye başlayınca Jimmy Carter, Filistinlilerin “meşru haklarının” Başkanlık düzeyinde tanınmasına öfkelenen Yahudi bağışçılarının ve seçmenlerin gönlünü almak için bu müze projesine girişmişti. Büyük Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı başkanı Haham Alexander Schindler, Carter’ın Filistinlilerin insan olduğu açıklamasını “şoke edici” bir girişim olarak değerlendirmişti. (Sayfa 73)
New York Times’da yayımlanan tam sayfalık bir ilanda, Holokost endüstrisinin bilgeleri, Elie Wiesel, Haham Marvin ve Steven T. Katz, “Suriye’nin Holokost İnkarcılığını” kınadılar. Yayımlanan ilanda ne kınanıyordu: Resmi bir Suriye hükümet gazetesinin başyazısı, İsrail’i “Almanya ve diğer Batılı kuruluşlardan daha fazla para koparmak için Holokost’ka ilgili hikayeler uydurmakla” suçluyordu. Ne yazık ki, Suriye’nin iddiaları doğruydu. Ancak, ironiye bakın ki, hem Suriye hükümetinin hem de ilana imza atanların gözden kaçırdıkları şey şuydu: Yüz binlerce insanın hayatta kaldığını savunan bu hikayeler, başlı başına bir Holokost inkarıydı. (Sayfa 117)
Neredeyse her Avrupa ülkesinde bulunan sigorta şirketleri, bankalar, sanat müzeleri, özel sektör, mülk sahipleri ve çiftçiler, Holokost endüstrisinin namlusunun ucunda. Fakat, “yardıma muhtaç Holokost mağdurları” kendi adlarına hareket eden Holokost endüstrisinin “yağmaya devam etmesinden” şikayetçiler. Bunlardan pek çoğu Talepler Konferansı aleyhine dava açtılar. Bu bakımdan Holokost, insanlık tarihinin en büyük soygunu haline gelebilir. (Sayfa 124)
Nazilerin Nihai Çözümü’yle ilgili akademik çalışmaların sayısı, abartısız 10 binin üzerindedir. Bu sayıyı, Kongo’daki büyük katliam hakkında yapılan akademik çalışmalarla kıyaslayın. Avrupa’nın Kongo’daki fildişi ve kauçuk kaynaklarını sömürdüğü 1891-1911 yılları arasında, 10 milyon Afrikalı yok edildi. Ancak, bununla ilgili ilk ve tek İngilizce akademik çalışma, sadece iki yıl önce yayımlandı. (Sayfa 125)
ABD, yurt dışında işlenen suçları vurgulamak istediği zaman, genellikle Holokost anılarını gündeme getirir. Ancak, ABD’nin Holokost’a ne zaman başvurduğu daha önemlidir. Kızıl Kmerler’in Kamboçyada’ki kan banyoları, Afgansitan’daki Sovyet işgali, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi, Sırpların Kosova’daki etnik temizlikleri gibi resmi düşmanların yaptıkları şeyler, Holoksot’u gündeme getirir; ABD’nin suç ortağı olduğu durumlarda ise unutulur. (Sayfa 127)
2000 Ağustos’unun sonlarında Dünya Yahudi Kongresi (WJC) toplam 9 milyar dolar Holokost tazminatı parası topladıklarını açıkladı. Bu paralar,”yardıma muhtaç Holokost mağdurları” adına toplanmıştı ancak WJC, paraların bir bütün olarak Yahudi halkına ait olduğunu söylüyordu. (Sayfa 132)
Holokost yemeğinin amacı, Holokost tazminatlarının derneğe para aktarılmasını kutlamak değil, yeni fonlar oluşturmaktı. Bu “yıldızlarla dolu” yemeğe bırakın davet edilmeyi, fikirleri bile sorulmayan yaşlı Yahudi mağdurlar, Pierre Hotel’in kapısından içeri giremediler. (Sayfa 133)
İsviçre, Nazizmden kaçan ve mülteci olarak kabul edilmeyen Yahudiler için de tazminat ödemeye zorlandı. Gribetz Planı, bu talebin “sorgulanabilir yasal geçerliliğine” açıkça -sadece bir dipnotta geçse de- kabul ediyordu. Tüm bu itiraflara rağmen, Plan hala şunu ileri sürebilmektedir: “Adaletin tam anlamıyla sağlanabildiği bir dünyada, davacılar” İsviçre’den kazanılan 1.25 milyar dolardan “çok daha fazlasını alabilirlerdi.” (Sayfa 137)
Eizenstat’ın kısmen doğru kısmen yanlış bilgilerle ve abartılarla dolu kitabı, Holokost endüstrisinin yayımcılık anlayışını da gözler önüne seriyor. “1941’de, (Polonya’nın) Jedwabne köyünde 1600 Yahudi’nin öldürüldüğünü” yazıyor. Aslında gerçek rakam (korkunç bir olay olmasına yeter) en fazla birkaç yüzdür. (Sayfa 179)
Aktaran: Melike Dadak
1 Yorum