Hayal Gücünü Eğitmek

Künye: Hayal Gücünü Eğitmek, Northrop Frye, Çev: Ferit Burak Aydar, Ketebe Yayınları, 2020.

***

Sanat ise gördüğümüz dünyayla değil, inşa ettiğimiz dünyayla başlar. Hayal gücünden yola çıkar, sonra gündelik deneyime ilerler. Başka bir deyişle, kendini olabildiğince inandırıcı ve tanınabilir kılmaya çalışır. Bilimi entelektüel alana, sanatıysa duygusal alana ait görme eğilimimizin sebebi budur: Biri gerçekte var olan dünyadan, diğeri sahip olmak istediğimiz dünyadan yola çıkar. (Sayfa 17)

Edebiyat dünyası şekil bakımından insanidir, güneşin üç boyutlu düz bir kürenin kıyısında doğudan doğup batıda battığı bir dünyadır ama burada asli gerçeklikler atomlar ya da elektronlar değil, bedenlerdir, asli kuvvetlerse enerji ya da kütleçekimi değil, aşk, ölüm, tutku ve keyiftir. (Sayfa 20)

Şairler, Baudelaire’in verdiği adla, “aynı anda hem nesneyi hem özneyi hem sanatçının dışındaki dünyayı hem sanatçının kendisini kapsayabilen akılçelen bir sihir” üretir. (Syf 23)

Bir yazarın yazma arzusu ancak önceki edebiyat deneyimlerinden geliyor olabilir ve o güne dek ne okuduysa onu taklit ederek başlayacaktır ki, bu da genellikle etrafındaki insanlar ne yazıyorsa odur. Bu ona uzlaşım denen şeyi sağlar: Yazmanın tipik ve toplumsal açıdan kabul görmüş belli bir tarzı. (Sayfa 27)

Şair, der Aristoteles, hiçbir zaman gerçek bir bildirimde bulunmaz, hele hele somut ya da özgül bir bildirimde asla bulunmaz. Şairin işi size neler olduğunu anlatmak değil, ne olur onu anlatmaktır: Geçmişte ne olduğunu değil, her zaman gerçekleşen türde şeyi anlatmaktır. Size tipik, mükerrer ya da Aristoteles’in verdiği adla, evrensel olayı verir. Macbeth’e İskoçya tarihi hakkında bilgilenmek için gitmezsiniz; bir adamın bir krallık elde edip ruhunu kaybettikten sonra neler hissettiğini öğrenmek için gidersiniz. (Sayfa 40)

Yazar ne seyredendir ne düş gören. Edebiyat hayatı yansıtmaz, ama hayattan kaçtığını ya da el etek çektiğini de söyleyemeyiz: Edebiyat hayatı yutar. Ve hayal gücü her şeyi yutana kadar durmak nedir bilmez. Hangi doğrultuda başlarsak başlayalım, edebiyatın yol işaretleri hep aynı yöne, yani hiçbir şeyin insanın hayal gücünün dışında olmadığı bir dünyaya işaret etmeyi sürdürür. Hayal gücü yaşayan her şeyin düşmanı olan ve en azından şairlerin gözünde en nefret edilen, en çok korkulan tiran diyebileceğimiz zamanı parçalayabiliyor olsa bile, bu her şey için geçerlidir. (Sayfa 51)

Edebiyat din değildir ve inanç düzleminde kendini ispatlamaya çalışmaz. Ama onun hayalini zihinlerimizden tamamen çıkartırsak ya da çeşitli şekillerde sınırlandırılmasında ısrar edersek, içimizde bir şey ölür ve bu belki de yaşatmamızın gerçekten önem arz ettiği tek şeydir. (Sayfa 52)

Çoğu zaman kitap okumamızın sebebi tam da kitaplar dışında asla görmeyeceğimiz şeyleri bize sunmasıdır. Edebiyatta tamamen hayata benzer ne varsa orada biraz laboratuvar örneği gibidir. Edebiyatta bir şeyi gerçekten hayata kavuşturmak için hayata benzer olamayız: Edebiyata benzer olmamız gerekir. (Sayfa 57)

Edebiyat dünyası insanın hayal gücü dışında hiçbir gerçekliğin olmadığı bir dünyadır. Orada bize bildiğimiz hayatı tüm canlılığıyla hatırlatan birçok şey görürüz. Ama tam da bu canlılığın içinde gerçek olmayan bir şey vardır. (Sayfa 60)

Hayatın kendisinden ne kadar çok deneyim elde edebilirsek edelim, hayal gücünün bize verdiği deneyim boyutunu hiçbir zaman hayatın kendisinden alamayız. Sadece sanat ve bilim bunu yapabilir ve içlerinde yalnızca edebiyat bize kendi gördüğü şekliyle insanın hayal gücünün tüm veçhelerini bütünlüğü içinde sunabilir. (Sayfa 63)

Şiir sanatından düzyazıya ilerlenebilir ve insanın edebi eğitimi sağlamsa düzyazıdan talep edilecek ilk şey ritimdir. Kendi hocam, Pelham Edgar bir keresinde bana bir cümlenin ritmi doğruysa, anlamı kendi başının çaresine bakabilir demişti. Elbette ben o dönemde üniversitedeydim ve on yaşında bir çocuğa bunu söylemenin tehlikeli bir şey olduğunu kabul ediyorum. Ama bir açıdan doğruydu. Yazmak için söyleyecek bir şeyimiz olması gerektiği sık sık söylenir, ama bunun bir diğer ayağı da, belli bir sözel enerji potansiyeline sahip olmak gerektiğidir. (Sayfa 75)

İçinde yaşamak zorunda olduğumuz toplum hayal gücümüze kendi edebiyat ikamesini sunar. (Sayfa 85)

Kelimeleri okuyacak, yazacak ve konuşacak kadar iyi kullanmayı öğrenir öğrenmez hayal güçlerimizin bizim için yapması gereken ilk şey, toplumun bizi tehdit ettiği yanılsamalara kapılmaktan kurtulmak için kavga vermektir. Yanılsamayı yaratan elbette toplumsal hayal gücüdür, ama bu da hayal gücünün tersyüz edilmiş bir biçimidir. Yarattığı şey hayalidir ki, daha önce belirttiğim gibi, hayali olan ayrı yaratıcı olan ayrıdır. (Sayfa 86)

Özgürlük ancak öğretimle gelebilir, onsuz olmaz. Yürümeyi öğrenmediğiniz müddetçe hareket etme özgürlüğünüz yoktur. Keza alıştırma yapmadığınız müddetçe piyano çalma özgürlüğünüz yoktur. Dilini kullanmayı bilmeyen biri konuşma özgürlüğünden yararlanamaz ve bu bilgi Tanrı vergisi değildir; öğrenilmesi, çalışarak geliştirilmesi gerekir. Bunun yegane istisnası, ki bu istisnalar da kaideyi bozmaz, bilakis doğrular, bir kriz anında ayaktakımının karşısına dikilecek kadar kuvvetli ve olgun bir toplumsal hayal gücüne sahip olduğunu gösteren kişilerdir. (Sayfa 91)

Aktaran: Oğuzhan Yılmaz

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir