Cahit Külebi ve Şiiri

Künye: Cahit Külebi ve Şiiri, Prof. Dr. İsmail Çetişli, Akçağ yayınları, 2.Basım: Ankara 2012.

***

Cahit Külebi, Birinci Dünya Savaşı’nın en sıcak günlerinde, 10 Ocak 1917’de çarşamba günü gecesi, Zile’nin (Tokat) Çeltek Köyü’nde doğmuştur. Kendisi doğum tarihi için şunları söylemektedir: “1916 ya da 1917 güzü sonuna doğru doğmuşum. Babamın Kur’an üzerine yazdığı not 1332 Aralık ayı. Babası Necati Bey’in Kur’an-ı Kerim üzerine yazdığı not şöyledir: “28 Kânûn-ı Evvel 332 ve Rebiülevvel 335 çarşamba Mahmud Câhid veladeti. Cenâb-ı Allah hayırlı halef eyleyerek ehl- İslama nusretler buyursun, amin.” (Sayfa 43)

Ailenin üçüncü çocuğu olan Külebi’nin asıl adı Mahmut Cahit’tir. Bu isim babasını tanıdığı ve sevdiği Şeyh Mahmut ile devrin meşhur yazarı Hüseyin Cahit Yalçın’dan gelmektedir. “Doğduğum gece babam Çeltek’te evliya Şeyh Mahmut’un türbesinde rakı içiyormuş. Müjde götürmüşler. İlk oğlu olduğum için çok sevinmiş. Adımı da türbesinde rakı içtiği şeyh ile o yıllarda ünlü olan yazar Hüseyin Cahit’ten alıp Mahmut Cahit koymuş.” (Sayfa 44)

Şair, tipik bir Anadolu kadını olan ve hiç perhiz yapmadan doksan (90) yaşına kadar yaşayan annesini; “çok sağlam yapılı, inatçı, acımasız, pratik zekâlı, çok zeki, şahin gibi bir kadın” vasıflarıyla tanımlar. Baba Necati Bey ise, “hovarda meşrep” bir insandır. Bu sebeple Feride Hanım, sık sık oğlu Mahmut Cahit’i yanına alarak Zile’ye kocasını baskına gitmek zorunda kalır. (Sayfa 45)

Şair, hayatı boyunca yürekten bağlı kalacağı Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ı, ilk olarak bu yıllarda ve okulun önünde görmüştür. “Atatürk’ü, Latife Hanım’ı yine bizim ilkokulun önünde gördüm. İkisi de spor giysiler içinde okulun önünde karşılandılar. Biz 20-30 kadar çocuktuk. Atatürk bize okşadı. Çok sevindik. (Sayfa 48)

Küçük yaşta ailesinden ayrılıp yatılı mektebin soğuk duvarları arasına hapsolmak, Külebi’yi önemli ölçüde sarsmış; ta mektebe gönderildiği ilk günlerde, içinde duyduğu gurbet hissini, büsbütün arttırmıştır.. “Uzun yıllar bir gurbet, bir hasret yaşamı sürdürdüğüm Sivas Lisesi’nin karanlık soğuk duvarları arasında kaldım. Hademe kadınlar beni gördükçe, ‘Vah yavrum’ derlerdi. ‘Senin anan da baban da hiç mi vicdan yoktu da seni bu kadar küçük yaşta gurbete attılar.’ Bu sözler beni gizli gizli, özellikle geceleri yorganı başıma çekince, ağlatırdı… Çok acı çekerdim.” (Sayfa 50)

Niksar’daydık. Babamla ablalarım oturur, geceleri roman okurlardı. Beni erkenden yatırırlardı. Uyuyamazdım. O karanlık gecelerde ‘Mençure’ye (Safvet Nezihi), ‘Zavallı Necdet’e (Vecihi), ‘Son Arzu’nun (Hüseyin Rahmi) güzel ve talihsiz kahramanına ağladım çok oldu. (Sayfa 51)

Sivas’ta bulunan Ahmet Kutsi Tecer, Halk Şairlerini Koruma Derneği kurmuş (1932); Halkevleri Halkodaları kurup teşkilatlandırmış; yörenin folklor değerlerini derlemiş, incelemiş; böylece hem öğrencilerin ve halkın, halk ve aşık şiirini tanıması hem de söz konusu kıymetlerin su yüzüne çıkmasına zemin hazırlamıştır. Külebi’nin burada yakından tanıdığı kişiler; Aşık Veysel, Tâlibi, Mesleki, Ruhsati, Ali İzzet, Ağa Dayı gibi aşık ve halk hikâyecileridir. Bunların kendisi üzerinde tesiri olup olmadığını sorduğumuzda, Külebi şu cevabı vermiştir: “Çok, çok, çok büyük…” (Sayfa 52)

Şair ömrünün 60 yılını geride bıraktığı zaman hayatının şu cümlelerle değerlendirir: “Bütün yaşamım telaşla geçti sabırsızlıklar kendi kendimi yiyip bitirmeler başkaları için işim ya da evim için kendimi vermelerle yaşamımı tükettim.” (Sayfa 61)

Cahit Külebi son yıllarını çok büyük ölçüde Çankaya sırtlarındaki bir apartmanın zemin katında bulunan dairesinde yalnızlık içinde yaşamıştır. Özellikle oğlu ve karısını peş peşe kaybetmesi; ilerleyen yaşının getirdiği bedeni rahatsızlıkları, onu derinden sarsmış ve büyük acılarla baş başa bırakmıştır. (Sayfa 62)

Seksen yılın getirdiği bedeni ve ruhi yorgunluğu yaşamakta olan şair, 27 Mart 1997’de kalp ve böbrek yetmezliği ile kronik akciğer rahatsızlığı yüzünden hastaneye kaldırılıp yoğun bakıma alınır. Doğduğu günden beri ardında takip ettiğini bildiği ölüm, yakındır artık onun için. Ancak o, hasta yatağında ölümden korkmadığını söyler. “Ölümden korkmak için günahkâr olmak lazım. Kim der ki ben günahkârım. Ben hayatımda rüşvet yemedim, haramı tatmadım, herkese iyilik yapmaya çalıştım. Hiçbir zaman namussuzluk yapmadım ve Allah’a inanıyorum. Ölümden bu yüzden korkmuyorum.” (Sayfa 62)

Vefatından sonra Cahit Külebi’nin adı bazı okul ve sokaklara verilmiş; ölüm yıl dönümlerinde çeşitli kurumlar anma toplantıları, paneller ve şiir yarışmaları düzenlemiştir. Kendisi ve eşinin naaşı, vefatını 13. yılında (Haziran 2010) Niksar’a; Karşıbağ mahallesinde ki Erzurumlu Emrah türbesinin yanında yaptırılan anıt mezara nakledilmiştir. (Sayfa 65)

“Yaşantımda güzel olan bir rastlantı da, ben orta ikinci sınıftayken, Sivas Lisesine, Ahmet Kutsi Tecer’in gelmesidir. Ahmet Kutsi çok yeni bir rüzgâr estirdi. Bu Anadolu’ya ve Türk folkloruna açılış rüzgârıdır.” (Sayfa 69)

Sivas yılları, Külebi’nin kendini bir hayli okumaya verdiği dönemdir de. “Sınıf kitaplığında Nazım Hikmet’in bütün kitapları vardı, ortaokul yıllarımda Orhan Seyfiler, Yusuf Ziyalar, Yahya Kemal’in parça parça şiirleri. Hepsini okudum çocukluğumda. Okumaya ilkokulda merak sarmıştım. Nazım Hikmet’i hayranlıkla karşıladım, ama beni sarmadı. (…) Orhan Seyfi’den hoşlanırdım. Faruk Nafiz’i sevmezdim. Neden olduğunu bilmiyorum. Necip Fazıl’ın şiirlerini çok seviyorum. Daha sonra Hamdi Tanpınar’ın şiirleri ilgimi çekmeye başladı. Ahmet Muhip Dıranas benim sekiz yaş büyüğümdür ama daha ortaokul çağında ne şiirleri geçmiştir elime, unutamadığım şiirler. (…) Peyami Safalar kahverengi kapaklı güzel bir dergi erkek çıkarırlardı. O dergide Fazıl Hüsnü adını birinin acayip şiirleri çıkıyordu, ayda, on beş günde bir. Deliler gibi beklerdim o dergiyi. Sivas’ta çok iyi bir şiir okuyucusuydum. Dergilerin geliş günlerini iple çekerdim. Örneğin, Ahmet Muhip ve Fazıl Hüsnü’yü -aramızda büyük bir yaş farkı olmadığı halde- 1933’lerde tanıdım. Benim ilk sarsan Necip Fazıl’ın, o günlerde Sivas’ta nasıl farkettiğime hâlâ şaştığım Fazıl Hüsnü ile Ahmet Muhip’in ilk şiirleri olmuştur. Daha doğrusu küçük yaşta iyi ve güzel şiir avcısıydım diyebilirim.” (Sayfa 70)

Edebifikir

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir