Aynadaki Yalan

Künye: Necip Fazıl Kısakürek, Aynadaki Yalan, Büyük Doğu Yayınları, Haziran 2013, İstanbul.

***

Hani şu (blûcin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof ve Amerikan melezi sıkı kılıf var ya?.. Şu, dizden yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmuş ihtilâlci pantolon!.. Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf!.. (Sf. 7)

Yok da ne demek?.. O bir “var” olmak gerek… Tam yokda, yok da yoktur. Öyleyse “yok” bir “var”ın var ettiği var… Bir “var” ki, yalnız o var, gerisi yok, yok da yok… Yok da o “var”ın icadı… (Sf. 19)

İnsanlar birbirinin göz bebekleri içinden bakabilirler ve kelimelerdeki ortaklıklarını tek fert halinde yaşayabilirler mi? (Sf. 48)

Hangi imamdır o ki, sabah namazında mescide kimsenin gelmeyeceğini bildiği halde en erken saatte kalkar, abdestini alır, mescidi açar, mihraba geçer ve arkasında saf saf melek, tek başına namazını kılar?.. (Sf. 53)

Biz, hepimiz, kendimizden başkasını sevemiyoruz! Başkasında sevdiğimiz yine kendimiz… (Sf. 65)

Elimi sık, daha sık… Beni bırakma!.. Öyle tut ki elimden, beni ölüm çekip alamasın… (Sf. 86)

Kur’ân’ı mânasını bilmeden okuyanların haline dil uzatanlar ne ahmaktır. Kur’ân’daki dış mâna, kelimesi kelimesine bilinse bile onu bilememenin, bilmek mümkün olmadığını bilinci içinde okumak ve dinlemek lâzım… (Sf. 94)

İnsan… Yüzünü bile tam görebilmekten âciz mahlûk… Öyle ya; aynada sağ sola ve sol da sağa geçtiğine göre gördüğü tam kendisi mi? Ancak birbirimizi görebiliyor yahut gördüğümüzü sanıyoruz. Bir eksiğin daha büyük eksiği de aynada tecelli ediyor. Aynada, yahut bütün mücellâ satıhlarda… Demek kendimizden bile gizlenmişiz… (Sf. 95)

Hırsızlık cemiyetin kolunu kesmektir. Cemiyetin kolunu keseni kolsuz bırakmaksa toplumu kurtarmak… Şeriat, hırsızlık sürsün ve boyuna kol kesilsin diye emretmez; hırsızlık kalksın ve kol kesilmesin saadetini getirir. Yani hastalık iyi olsun… Neden vücudu kurtarmak için kol kesen cerrahı suçlamıyoruz? (Sf. 99)

Okuyucu, muharririn gözünde, bir hayalet gibi omuz başından bakan, ona bütün şüphelerini ihtar eden, âdetâ ondan bir parça gibi kopup karşısına dikilen korkunç bir şeydir. Bazan da onun iç dünyasına tamamiyle yabancı, ona yalnızlığını haykırıcı bir varlık… (Sf. 145)

Nasıl, yanmış bir parmak soğuk suya sokulunca bir ân için acısını duymazsa o da başının secde yerinde rahatladığını hisseder gibi oldu. (Sf. 164)

Allah kelâmındaki hikmetlerin en büyüklerinden biri “Her şey Allah’ın vechinde, yüzünde, helâkte” âyeti… Fakat bunu sözler ve cümlelerle, sözün ve cümlenin dış yüzünden anlamak ne mümkün!… Bu yakıcı idrak sade Allah’ın nadir kullarına nasip… Yalnız bu âyet, Kur’ân’ın Allah kelâmı ve Resûlünün hak olduğunu isbata yeter. (Sf. 187)

Batı budur, diye düşündü Naci; gaflet ve gururun ışıklı ve sırmalı mantosunda teselli arayan muhteşem bedbahtlık panayırı… (Sf. 191)

Var olmak istiyorsan Allah’da yok ol! (Sf. 220)

Aktaran: Muhammet Emin Oyar

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • nuaym , 14/01/2015

    bu kitap bi harika. meşrebi necip beye yakın olan herkes okumalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir