Bilal Can, savrulan insanı anlattı…
***
Şimdi siz farkında değilsiniz ama gözüm güneşe dönük. Kar yağıyor ve yollar karla kaplı. Bunu düşünebileceğinizi umuyorum. Yani ihanete vardıracak bir gücü belirginleştirmek için buna bir yol sayıyorum kurduğum ilk cümleyi.
Yazacağım cümlelerin size nereden yaklaşacak kestiremiyorum. Gövdem güneşe maruz kalırken ölümden anlayan kaç kişimiz kaldı. Büyük yükler altında ezilmeyen hamallar. Sokak aralarında kaçışan kediler, müziğini duyurmaya çalışan sessizlik…
Acaba tüm bunlar neresinden tutunur insana. Ya da belki soruyu ters çevirerek acaba insan bunlara neresinden tutunur. Tutunmak, sözlükte “dayanmak, sarılmak” anlamlarına da gelmektedir. Bu yüzden belki de insanın “tutunduğum dalı kestiler” kendime “tutunacak yeni bir dal” arıyorum cümlesindeki felsefi arayışı söylemek gereksinimi duydum.
İnsan savrulan bir varlıktır. Bunu felsefenin insan tanımları arasından çıkarımla söylüyorum. Kimileri insana düşünen, konuşan, tüketen, öldüren varlık anlamlarına gelen cümleleri kurgulasa da benim cümlem budur. İnsan savrulan bir varlıktır bu yüzden de tutunacak bir şeyleri mutlaka arar. Kendine dayanak yapar o dalı, kendini güçlü hisseder onunla. Ona dayanmıştır, gücünü ondan alır.
Yazmak bir nevi ifşa etmektir yaşanılanları. Bu yüzden yazan ile yazmayan arasındaki fark ayan beyandır. Kendi acılarını içerisinde yaşayamayan kişiye yazar, acılarını başkalarında da yaşatanlara şair denir. Bu böyledir. Yazmak da bu yüzden yazanlar için tutunacak bir daldır. Çünkü bu dünyaya alışma evresinde her insan bu dünyadan seveceği şeyleri kendi haznesine katık ederek hayatını yaşar.
Ya tutunacak bir dalımız olmasaydı?
Bir kuyuda unutulmuş benliğimiz sırası gelecek ve bizi tanımayacak. O zaman bizi bize anlatanlara ihtiyacımız olacak. Bizi bize anlatanlara inanılmaz derecede muhtaç olacağız. Yeter ki bize, o unuttuğumuz, o halini aradığımız, o sesini duymak istediğimiz, o bakışını özlediğimiz kendimizden bahsetsin.
Dem vuruldu artık, neyi istediğimizle neye ulaştığımız arasındaki fark gittikçe artıyor.
Elimizdeki tüm kalanları yitiriyoruz. Düşünün ki bir savaşçının elindeki kılıçtır zaman ve biz o kılıçla kendimizi doğruyoruz.
Öfkenin karşısında durabilecek tek güzellik belki de zamanın kendisiydi.
Belki diyorum çünkü kendine öfkelenecek olanı durdurmanın imkânını sorguluyorum.
Bir insan kendine öfkeleniyorsa, kendiyle alıp veremediği bir meselesi vardır.
Bilal Can
1 Yorum