Arapların Gözünden Haçlı Seferleri

Künye: Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, Amin Maalouf, Yapı Kredi Yayınları, 23. Baskı: İstanbul, Ocak 2021.

***

On birinci yüzyılda uzaklardaki Frenk diyarından Çin’e kadar herkesin bildiği bir isim varsa o da Selçuklardır. (s.25)

Antakya emiri Yağısıyan Frenklerin yaklaştığını haber alınca şehirdeki Hıristiyanların ayaklanacağından korktu. O zaman onları şehirden sürmeye karar verdi. (s.33)

Başka yerlerde olduğu gibi Antakya’da da Frenkler gelir gelmez Doğulu Hıristiyanlar -Rumlar, Ermeniler, Maruniler, Yakubiler- üzerinde çifte baskı kurulur: Batılı dindaşları onların Müslümanlara sempati duyduğundan kuşkulanarak ikinci sınıf tebaa muamelesi yaparlar; Müslüman hemşehrileri ise onları istilacıların doğal müttefikleri olarak görürler. (s.34)

Yağısıyan’ın oğlu Şam’da cihattan söz etmiş ama on birinci yüzyıl Suriye’sinde cihat, zor duruma düşen emirlerin sarıldığı bir slogandan başka bir şey değildir. Bir emir ancak kişisel bir çıkarı varsa bir başka emirin yardımına koşar. Ancak o zaman ikinci emirde yüce ilkelerden dem vurmaya başlar. (s.35)

Bu bağlamda, Maarra savaşına bizzat katılmış Frenk kronikçi Albert d’Aix’in bir cümlesi dehşet düzeyindeki erişilmezliğini korumaktadır: Bizimkiler sadece öldürülmüş Türklerle Müslümanları değil, köpekleri bile hiç iğrenmeden yiyorlardı! (s.51)

“Bazılarının söylediğine göre, Selçuklu İmparatorluğu’nun durmadan genişlediğini gören Mısır’ın efendileri korkuya kapılmış ve Frenklerden Suriye üzerine yürüyüp kendileriyle Müslümanlar arasında bir tampon bölge oluşturmalarını istemişlerdi. Gerçeğin ne olduğunu ancak Allah bilir.”

İbnü’l Esir’in Frenk istilasının kökeni hakkındaki bu tuhaf açıklaması Bağdat’taki Abbasi Halifeliği’ni sahiplenen Sünniler ile Kahire’deki Fatımi Halifeliği’ni kabul eden Şiiler arasında hüküm süren, İslam dünyasındaki bölünmenin çapı hakkında iyi bir fikir verir. (s.55) 

Selahaddin gibi devlet adamlarının gözünde bile, Şiilere karşı girişilen mücadele en az Frenklere karşı verilen savaş kadar önemlidir. (s.55)

Yüzyılın ortasından beri Selçukluların sürekli ilerleyişi Bizans İmparatorluğu’nun olduğu kadar, Fatımi Halifeliği’nin de topraklarını kemirmiştir. Anadolu ve Antakya Rumların denetiminden çıkarken, Mısırlılar da yüz yıl boyunca onlara ait olmuş Şam ve Kudüs’ü yitirirler. (s.56)

Dindaşları da bu yıkımdan kendilerini kurtaramaz: Frenklerin aldığı ilk tedbirlerden biri, o zamana dek tüm fatihlerin saygı gösterdiği eski bir gelenek uyarınca ayinleri birlikte yapan Doğu ritleri -Rum, Gürcü, Ermeni, Kıpti ve Süryani- tüm rahipleri Kutsal Kabir Kilisesi’nden kovmak olur. (s.61)

Ama diğer yandan Frenklerin Arap topraklarındaki en kalıcı ve en çarpıcı eserlerinin, inşa ettikleri kalelerin kökeninde de bu adam kıtlığı yatar. Çünkü asker sayısının azlığını telafi edebilmek için bir avuç adamla kalabalık kuşatmacıları bozguna uğratabilecek kadar iyi tahkim edilmiş kaleler inşa etmek zorunda kalacaklardır. Ama Frenklerin sayıca azınlıkta kalmak kusurunu yıllar yılı aşmalarını sağlayan ürkütücü -kalelerinden daha ürkütücü- bir kozları vardır: Arap dünyasının uyuşukluğu. (s.73)

İki bin gün süren direnişin ardından kuyumcular ve kütüphaneler, gözüpek denizciler ve âlim kadılar şehri [Trablusşam], Batılı savaşçılar tarafından yağmalanır. Dârü’l-İlm’deki yüz bin cilt eser önce yağmalanır, sonra da “kâfir” kitaplar yok edilsin diye yakılır. (s.84)

İlgazi’nin hiç vakit yitirmeden prenssiz ve ordusuz kalmış Antakya üzerine yürümesi beklenmektedir. Zaten Frenklerde bir kuşatmaya hazırlanırlar. İlk aldıkları karar şehirde yaşayan Hıristiyan Suriyelileri, Ermenileri ve Rumları silahsızlandırıp evlerinden dışarı çıkmalarını yasaklamak olur, çünkü onların da Haleplilerle birleşmesinden korkarlar. Batılılar ile Doğulu dindaşları arasında çok büyük bir gerilim söz konusudur; Doğulular diğerlerini mezheplerini aşağılamak ve kendi şehirlerinde en aşağıda işlerde çalışmaya zorlamakla suçlamaktadırlar. (s.97)

Hasan [Hasan es-Sabbah] doğduğunda, onun da ait olacağı Şia öğretisi Müslüman Asya’ya egemendi. Suriye, Mısırlı Fatımilerin elindeydi ve bir diğer Şii hanedan, Büveyhiler İran’ın denetimini ellerinde tutup Bağdat’ın ortasında bile Abbasi halifesine söz geçiriyorlardı. Ama Hasan’ın gençliğinde durum tam anlamıyla altüst olur. Ortodoks İslam’ı Sünniliği savunan Selçuklular tüm bölgeyi ele geçirirler. (s.101)

14 Ekim 1092’de Hasan’ın bir müridi onun göğsüne hançerini saplar. İbnü’l Esir’in dediğine göre, Nizamülmülk öldürülünce devlet parçalandı. Selçuklu İmparatorluğu bir daha asla birliğine kavuşamayacak, tarihinin kilometre taşları artık fetihlerden değil, sonu gelmez veraset kavgalarından oluşacaktır. (s.103)

Frenklere karşı Arap seferberliği örgütlendikçe, Şam, Kahire, Halep ve öteki şehirler arasında düzenli posta güvercini servisleri işlemeye başladı. Hatta devlet, bu kuşları yetiştirmek ve eğitmekle görevlendirilen kişilere aylık bile bağlıyordu. (s.122)

Kudüs’ün 1099 Temmuz’unda düşüşü nasıl Frenk istilasının doruk noktasına ve Sur’un 1124 Temmuz’unda düşüşü işgal evresinin tamamlanmasına işaret etmişse, Urfa’nın geri alınması da Arapların istilacılara cevabının taçlanmasına ve zafere doğru uzun yürüyüşün başlangıcı olarak tarihteki yerini almıştır. (s.129)

Batılılar Bilbeys şehrini ele geçirip erkek, kadın, çocuk demeden ahaliyi hiç nedensiz kılıçtan geçirir, hatta Kıpti Hıristiyanları bile Müslümanlardan ayırmazlar. İbnü’l-Esir’in çok haklı olarak belirteceği gibi, eğer Frenkle Bilbeys’te halka daha iyi davransalardı, Kahire’yi hiç zorluk çekmeden alırlardı, çünkü ileri gelenler şehri onlara teslim etmeye hazırdı. Ama Bilbeys’te yaşanan katliamları görünce, insanlar sonuna kadar direnmeye karar verdiler. (s.159)

Şii Halifeliği’nin, şanlı günler de görmüş iki yüz yıllık bir saltanatın ardından sona ermesi, tahmin edilebileceği gibi, Haşşaşiyyun Tarikatı’nı derinden yaralayacaktır. Hasan es-Sabbah zamanında olduğu gibi, Fatımilerin uyuşukluk halinden kurtulup Şiiliğin yeni bir altın çağı başlatacağı umuduyla yaşayan Haşşaşinler, bu düşün ebediyen yok olduğunu görünce, öyle bir şok içine girerler ki, Suriye’deki liderleri Reşideddin Sinan, namı diğer “Şeyhü’l-Cebel”, Amaury’ye bir mesaj göndererek tüm taraftarlarıyla birlikte Hıristiyanlığa geçmeye hazır olduğunu bildirir. (s.162)

 Üstelik Kudüs’te yaşayan Doğulu Hristiyanlar, Ortodokslar ve Yakubiler, özellikle de din adamlarının sürekli aşağıladığı ruhbanları Selahaddin’den yanadır. Sultanın baş danışmanlarından biri Yusuf Batit adında bir Ortodoks rahiptir. Hem Frenklerle hem de Doğulu Hıristiyan cemaatlerle ilişkilerden o sorumludur. Kuşatma başlamadan az önce, Ortodoks din adamları Batit’e, eğer Batılılar çok inat ederse şehrin kapılarını açmaya söz vermişlerdi. (s.183)

Ama gerek Doğu’da gerekse Batı’da egemen olan izlenim, Moğol seferinin İslam’a karşı yürütülen bir tür kutsal savaş olduğu, Frenk seferlerinin doğudan gelen karşılığını oluşturduğudur. Hulagu’nun Suriye’deki sağ kolu durumundaki Komutan Kitbuga’nın bir Nasturi Hıristiyan olması da bu izlenime güç katar. (s.224)

(…) Haçlı Seferlerinin en başından en sonuna kadar Araplar Batı’dan gelen fikirlere açılmayı reddetmişlerdir. Uğradıkları saldırıların belki de en yıkıcı etkisi bu alandadır. İşgalci açısından topraklarını fethettiği halkın dilini öğrenmek bir hünerdir; istilaya uğrayan halk açısından fatihlerin dilini öğrenmek ise bir taviz, hatta ihanettir. Gerçekten de çok sayıda Frenk Arapça öğrenirken, birkaç Hıristiyan dışında memleket nüfusu Batılıların dillerine kulaklarını tıkamışlardır. (s.241)

Her taraftan kuşatılan İslam âlemi kendi kabuğuna çekilir. Ürkekleşir, hoşgörüsünü yitirir, savunmaya çekilir, kısırlaşır; gezegen çapındaki evrim sürüp Müslümanlar kendilerini bu gelişmenin iyice dışında kalmış hissettikçe de söz konusu tavırlar kökleşir. Bundan böyle ilerleme, “öteki” anlamına gelmektedir. Modernizm, “öteki”dir. (s.242)

İster siyasi ister askerî düzlemde ister petrol alanında olsun, Batı’ya karşı girişilen her türlü düşmanca eylem meşru bir intikam olarak kabul edilir. (s.243)

Aktaran: Ferhat İnan

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir