*Türkiye’nin bu puslu ve karanlık durağında anlatılanlar N. Cihan Karakurt tarafından yazılan Kuruntu Durağı’ndaki kaytan bıyıklı adamın hikâyesidir.
***
07:04
Her şeye rağmen güzel bir gün. Otobüs gecikti. Bir sabırsızlık sardı durağı. Duraktaki üç yaşlı, güneşin eprimiş bedenlerini kavurmasından huysuzlanıyor. Orta yaşlı iki adam karşıdaki arsada yetişen şeker kamışlarından ve yaban otlarından muhabbet açmış. Dişlerinin arasındaki kırıntıyı diliyle çıkarmaya çalışan hanımefendi bir kürdan için ne vermezdi ki? Yanındaki ergen ise ara sıra kaçamak bakışlar atsa da bu dünyadan değil. Göğe bakıyor, kulağında kulaklık, parmakları amoled ekranın üzerinde bir aşağı bir yukarı geziniyordu. Bir de sen varsın ürkekçe herkesi seyrederken benim gibi. Fakat durmadan harcadığımız şu gözleri alıp kurtaralım. Dokuz kişiyiz durakta. Bunları atla. Yere bakalım.
Yeni uyanmış olmanın dinçliği ve heyecanıyla beraberiz. Herkes erkenden kalkmalı. Polisler, açlar, toklar ve trafik ışıkları. Rızkını bırakmamalı kimse böyle kışın soğuk, yazın sıcak duraklarda. Mesela şoför uyuyakalmıştır. Onu da uyandırın. Rızkını bekletmesin. Ölesiye kadar uyumak isteyenler olabilir. Gözü toprağa bakasıcalar!
07:08
Şimdi otobüs gelir biner gideriz. Şu köşeden dönüp gelince başlar her günkü rutin. Kalabalık olur penceren etrafa bakarız ya da kitap okuruz. Artık oturabilme ihtimalini çıkarıyorum defterden. Şoför ve yolcu kavgalarını da çıkarıyorum. Gerçekten tahammül etmek istiyorsak dünyaya kısacık boyumuzla yetişmeye çalıştığımız sarı otobüs tutamaçlarını da boş ver. Bilmiyoruz ne zaman bitecek dünyadaki yolculuğumuz? Bunları da boş ver, yere bakalım.
07:14
Merak etmeyin şimdi gelir otobüs. Gelir ama durağa kadar yanaşmaz. Bulunduğu şeritten alır yolcularını. Otobüsler çift sıra halinde durup trafiği felç ederler. Ani bir manevrayla burunlarını sağa çıkarıp arkadan gelen sürücülerin canlarını tehlikeye atarak manevra kabiliyetlerini test ederler. Yorma kendini yere bakalım.
07:21
Savaşı başlatıyor mavi ceketli kadın. Otobüse ilk binenlerden olmak için densizce bir atak yaparak herkesin önüne geçiyor. Üç yaşlı homurtusuna homurtu katarak sicilya savunması yapıyor. Ergen kadının tarafında yer alarak azınlık akınına başlıyor. Diğerleri yan taraftan olayı seyrederek bekleme hamlesi ile oluşacak fırsatlara bakıyor. Biz koltuk fedası yapıyoruz. Nasıl olsa ayakta gideceğiz. Başka türlüsü güç. Dünyadan uzak bir saate ayarlanmış tüm otobüsler. Gelmedi, gelmiyor, gelmeyecek. Biz yere bakalım.
07:25
Sen olmasan yalnız kalacaktım bu durakta. Bu sunturlu yere bırakılmış anlamsız kalabalıkla yapayalnız. Otobüs beklemek için toplanmış bir güruh olarak birbirimize, gelecek olan otobüs kadar uzağız. Delici yaz güneşi sabrımızı, aklı başındalığımızı eritiyor. Bu güneş, bu asfalt, bu kuru gürültü boğuyor. Sıcak bir yaz güneşinde göğe bakılmaz. Betondan bir tabut üstünde yere bakalım.
07:33
Şu orta yaşlı iki adam neden sürekli arsa muhabbeti yapıyor. O arsada meyve sebze falan yetişmeyecek. Beş katlı binalardan oluşan site yaparlar oraya. Bağ bahçe fetişizmi yapmaları avare romantizminden başka bir şey değil. Durağa yakın olduğu için fahiş fiyattan satılacak binalar varken hiçbir müteahhit orayı size bırakmaz. Yoksa siz müteahhit misiniz? O halde hiçbir belediye orayı size bırakmaz. Yani durakta otobüs bekleyecek kadar lümpen insanlara kalmaz orası. Büyük rant küçük rantı yer. O halde yere bakalım.
07:42
“Tabii ya, ‘ergen bile’ diyerek ötekileştirdiğiniz gençlerin sizin önünüzü keseceğinden korkuyorsunuz. Sizden akıllıyız diye ödünüz kopuyor. Z kuşağı gümbür gümbür geliyor dayııı. Tüm tabuları yıkmaya geliyoruz.”
Özgüvenine aşığım ergen. Hayattan ayrık cümlelerine bayılıyorum. Sosyal medyanın tüm klişelerini cem etmiş bir canlı türü olarak reklam edilmenden mutluyum. Medyanın sürekli seni servis etmesi de hoşuma gidiyor. Büyüklerin söyleyemediği, içinde bir sır olarak sakladığı her şeyi dışa vurmanı kıskanıyorum. Her şeyi sen çözeceksin elbette. Büyük kurtarıcı olarak geldin aramıza. O senin büyük ideallerin, iddialı projelerin… Yaşlıların bastonlarının arasına sıkışmış tüm o kauçuk dertleri zımparalamayı başaracak olan da sensin. Ama şu an bu durakta senin dilinle “bizi bi sal”.
07:49
Otobüs gelir mi gelmez mi, işe yetişir miyim, yetişmez miyim? Fos endişelerin dik âlâsı. Ben böyle kuruntularla yaşayacak kadar kendine saygısı olmayan bir insan mıyım? Millet avantadan voliyi vurmuş zaten.
Güneş başıma vurdu herhalde. Ben öyle otobüsün geç kalmasını falan dert etmem. Olmadı dolmuşa, taksiye binerim. Gerçi prensiplerim gereği onlara da binmem. Çünkü dolmuşa binen insan örselenmeye razı olmak zorunda. Dört bir yanından bastırılarak tüm sosyal mesafelerini topluma açan bir paçoz olmayı kabul etmelidir. Taksiye binen kişi ise iş mülakatına girmişçesine tüm özgeçmişini anlatarak şoförü tatmin ve tahrik etmelidir. Yayın balığı suratlı herif ne kadar uzun mesafe gideceğinize ve turist olup olmadığınıza göre size bir değer biçer. Ha otobüs şerefini demir taşıtlarda küflendirmeye razı olmadığım pirüpak ruhumu incitmeyen yüce bir vasıta mı? Değil.
07.59
Sana da hafiften gıcık oldum. İlk defa mı otobüsün geç kaldı? Bu tedirginliğin otobüsün erken gelmesini sağlamayacak. Seni bu kadar hanım evladı yetiştirenlerde suç. Beklemek kadar basit bir eylemi bile hastalık derecesinde korkuyla yaşaman hayattan ne kadar kopuk olduğunu ele veriyor. Sana bir adım atsam çizgi film karakterleri gibi patinaj yaparak uzaklaşacaksın duraktan. Ama ben kimseye bir zararı olmayan insanları severim. Herkes sever. Yolunacak en iyi kazlardansın. Birisi menfaati uğruna seni harcasa kime ne anlatabilirsin ki?
Otobüs geliyor. Yere bıraktığım çantamı elime aldım. Sen otobüse binmekten vazgeçip taksiye bindin. Aferin, ne iyi ettin! Böyle duraklardan binmiş onlarca kişi var otobüsün içinde. Kaç kendini kurtar! Hadi bakalım.
Salih Özbay
5 Yorum