Viyanadan Dönmeyen Türk

“Cân-ı cânân-ı güzîn aşkına
Ser-î serdâr-ı azîm aşkına
Hayy’dır Allah!


Daldı Mihail. Daldı yine derinlere. Hangi gazavâtı dinlerken dalıp gitmedi ki uzaklara… Her girizgâhtan sonra kendini yiğidin delisi, atın dorusuyla beraber buldu. Kılıç saldı, gürz vurdu. Hâlbuki daha dün gibiydi Müslüman oluşu. Teselyalı Çoban Mihail, Ortodoks ahalinin koyunlarını; Müslüman mahallesinin çobanı Mehmed’in koyunlarıyla beraber güderken kırlarda, Mehmed’in koyunu sakat bir kuzu doğurmuştu. Yürüyemezdi, Mehmed taşırdı sırtındaki heybede, ememezdi anasını, sağıp sütü avucuyla içirirdi. Gün battı akşam oldu. Gün doğdu sabah oldu. Vakit geçti kuzu epey büyüdü, anası sütten kesildi. Bir sabah, güneşli bir sabah kayanın üzerine oturup kuzuyu kucağına aldı Mehmed; Mihail oturduğu yerde değneğine yaslanmış onları izliyordu. “Mehmed’in yüzü bugün ne kadar da güzeldi.” Mehmed kopardığı bir tutam otu kuzunun ağzına koydu. Çiğneyemedi kuzucuk. Ağzı yaralı bereli yavrucuk. Üzüldü Mehmed; bir ananın hasta evladına baktığı gibi baktı kucağındaki kuzuya. Ağzına bir tutam ot alıp çiğnedi Mehmed. Çiğnedi yüzünü ekşitmeden acı acı otları. Lapa yapıp kuzunun ağzına koydu; ayağa kalktı Teselyalı Mihail, değneği düştü elinden, göğsüne gülle yemişte oluk oluk kan boşalır gibi renkten renge girdi yüzü. Titredi Mihail. Pırıl pırıl bir Rumeli sabahında “Allah” dedi. Yıllardır Teselya minarelerinden duyduğu gibi şahadet getirdi Mihail, koştu, koştu Mehmed’e sarıldı ağlayarak, ağızlarına otlar koyup çiğnediler. Lapa yapıp gözyaşlarıyla, beslediler iki çoban bir kuzuyu.

O günün akşamında gül gibi bir yüzle; “Ben Müslüman oldum” dedi Mihail, Yanya kilisesinin papazına. “Türk oldu Mihail” dedi papaz; tüyleri diken diken… Zangoç titredi, unuttu o gece çanları çalmayı. Topal ayağını sürüye sürüye kayboldu gece karanlığında, kapı kapı dolaşıp “Mihail Türk oldu” dedi. “Türk oldu Mihail” dedi bir adam karısına. Bir kadın camı açıp; “Türk oldu Mihail” dedi  komşusuna. Bir çocuk koşa koşa geldi annesine; “Mihail Türk oldu” dedi. “Türk oldu Mihail” dedi kadın beşikteki bebeğine.
  

Müminler sabah namazında sonra Mihail’i aralarına alıp  musahafa ettiler, tek tek kucaklayıp tebrik ettiler. En son çoban Mehmed sarıldı ona. El ele beraber çıkıp gittiler kırlara. Artık kuşlar, ağaçlar, dağlar ve kırlar başka bir güzeldi. Fakat rüyalar Mihail’in aklını çeldi. Gündüzlerden aydınlık rüyalar; rüyalardan kuvvetli günler gördü. İçi Allah yolunda savaşmak aşkıyla doldu. Geniş Teselya ovaları ona dar geldi. Duymuştu Viyana bozgununu, görmüştü günbegün serhat boylarından gelen göç katarını… Bir gün yine gazavât okunan mecliste kararını vermişti. Biriktirdiği üç beş parayla savaş teçhizatı tedarik etmiş, dostlarla vedalaşıp yola düşmüştü Mihail.

Bir an önce Viyana kapılarına dayanma arzusuyla at koşturdu. Her geçtiği ovadan, geçitten, harabeye dönmüş kasabadan; ricat halinde, parçalanmış, çil yavrusu gibi dağılmış çeriler gördü. Yollar boyunca, başıboş atlar, kırılmış kılıç kabzaları, yakılmış yıkılmış evler, çoluk çocuk, kadın yollara düşmüş perperişan muhacirler gördü. Yılmadı Mihail… Mahmuzladı atını… Deh demedi,“Hayy” dedi. “Hayyul Kayyum olan Allah’tır” dedi. Geldi dayandı Viyana kapılarına. Şaha kaldırıp atını sürdü Viyana üstüne. Gözcüler nida etti, borazanlar öttü; gıcırdaya gıcırdaya açıldı Viyana kapıları. Kaleden çıkmaya hazırlanırken kefere askeri, “Allah” deyip atıldı Mihail kapıdan içeri, yüz küsur kâfirin üstüne; kılıç saldı, gürz vurdu… Vurdu Mihail döne döne… Vurdu Allah aşkına, peygamber meşkine… Vurdu, vurdu Mihail gök deniz aşkına… Çevirdi düşmanı şaşkına… Vurdu Mihail, kaldırıp kaldırıp kendini düşman saflarına, dalga dalga açılıp kapandı küffar, Mihail’in üstüne… Kükreye kükreye kırdı Mihail… Kırdı; kılıcı, kalkanı, küffarı…  Cem-i cümlesini tamuya yolladı, kendi uçmağa uçtu Mihail…

Tahir Tarık Balıkçı

 

DİĞER YAZILAR

6 Yorum

  • AKINCI , 15/03/2022

    Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
    Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

    Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!
    Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kaafilelerle…

  • S.. , 13/03/2022

    Aklıma Ahmet Arif geldi:
    “vurun ulan vurun ben ölmem”

  • Mahsun , 12/03/2022

    benim kahramanım çoban mehmed. mehmed gibi sade, samimi, yüreği merhametle dolu mü’minler oldukça mihail’ler bitmez..

  • oku babam oku , 10/03/2022

    Allah’ın aşkı için peygamberin meşki için yani onun dost meclisi hatırına, yüzü suyu hürmetine olabilir. benim daha çok dikkatimi çeken Teselyalı Çoban Mihail’in Nazım Hikmet’in Kuvayi milliyesinde geçiyor olması. O şiirde yunan ordusuyla Anadoluyu işgale gelen kefere Mihail, bu hikayede tek başına viyana kapılarına dayanan bir mümin.

  • mehmet raşit küçükkürtül , 10/03/2022

    “vurdu allah aşkına, peygamber meşkine…”

    peygamber meşkine vurmak nasıl oluyor, olur mu böyle bir ifade, türkçeden sayılır mı bu söyleyiş?

    • A…. , 11/03/2022

      Yorumu okuduktan sonra sözlüğe baktım gerçekten de pek anlam veremedim ama yazıyı okurken Allah için peygamber için diye anladım. Bu yüzden beni hikayenin akıcılığından koparmadı..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir